HİLAL-2

20K 1.9K 638
                                    

           

Acımda küçük mutluluklar. Henüz on yedimdeyim. Başımda bir ağrı, ruhumda bir kaygı ve avuçlarımda dolular dolusu acılarım. Kanatları yaralı bir kuştan başkası değilim. Bir kafese mahkum olmanın verdiği acıya sıkışıyorum. Begonyamın acısı hala üzerimde taze ve yıllanmış ruhumun pespayeliği canımı sıkıyor. Aynanın karşısında kendime bakıyorum. Saçlarıma dokunuyorum. Bahtsız bir rengin kurbanı olmuş saçlarım, gözüme çektiğim sürmem ve dudaklarıma sürdüğüm rujum. İlk defa bu kadar hazırlanıyorum. Halbuki aşağı mahallenin bakkalı Hüseyin amcanın yanına gideceğim. Neden böyle süsleniyorum? İçimden bir ses yanıt vermekte gecikmiyor. Dudaklarına sürdüğü rujuyla ses, daha bir çekici çıkıyor. "Yoksa onu mu görmeyi bekliyorsun?" diyor ses. Utanıyorum, kızarıyorum. Kızardıkça daha bir utanıyor, utandıkça daha bir kızarıyorum. Gözlerime bakıyorum. Renkli olan tek şey onlarken, ruhumun bana sırt çevirmemesini nasıl beklerim? Bilemiyorum.

Üzerimde entarim var. Annemin diktiği güzel entarim. Kırmızı. Üzerinde küçük, beyaz benekleri var. Babam bugün yine evde yok. Dediğine göre de geç geliyor bu akşam. Giyiyorum elbiseyi hemencecik üzerime. Annemin müsamaha göstereceğine inandığımdan, üzerime ceket de almıyorum. Bu riski göze nasıl alacağım? Komşu kızı Ayşen görse beni, hemen yetiştirir tüm mahalleye. "Açık saçık giyinmiş!" derler hakkımda. Yine de bugün, güzel görünmek istiyor ve üzerimdekileri çıkartmıyorum. Leyla Koçak, bugün ilk defa güzel bir kadına dönüşüyor zihnimde. On sekizime iki hafta kalmışken, hala küçük bir çocuktan farksız olmak istemiyorum. Ben, ruhumun olduğu yaşa sığınmak istiyorum.

Odamdan çıkıyor, mutfak parasını alıyor ve yavaşça kapıyı kapatıp kendimi gökyüzünün altına teslim ediyorum. Özgür olduğum, sığınabildiğim tek yer. Gökyüzü. Başımı kaldırıyorum ve derin bir nefesin ciğerlerime nüfuz etmesine müsamaha gösteriyorum. İhtiyatsiz davrandığımın farkında olan bir tarafım oluyor. Onu susturuyorum. Ta ki kenardan bağıran Aygül teyzeyi duyana dek. "Kız!" diyor. Limon Mahallesi'nin en dedikoducu teyzesi, oluyor kendisi. Hele ki dudaklarına mühür vursanız, bıçakla keser o mührü. "Bu ne hal!" diyor. "Baban görmesin, keser vallahi."

Buradaki kural budur. Açık giyinirsiniz, babanız keser. Babanız görmez, mahalleli kelimelerini bıçak yapar, yine keser.

Aldırış etmiyorum Aygül teyzeye. Karşı eve bakıyor ve nedensizce onu görme umuduyla evi dikkatle izliyorum. Hiçbir harekete rastlayamıyorum. Belki dönüşte görürüm umuduyla ayaklarım aşağı mahalleye doğru yollanıyor. Önüme iliklediğim her adımda bacaklarım titriyor, omuzlarım üşüyor. Arkamda bir flama edasıyla dalgalanan saçlarım beni özgür hissettiriyor. Koşuyorum birkaç adım. Aşağıya doğru. Koştukça koşuyor, önüme çıkan kuşların birer birer uçuşmasına neden oluyorum. Kahkahalar atıyorum. Dudaklarımda ilk defa bu kadar güçlü bir gülüş yeşeriyor. Ben özgür hissediyorum. Tüm bu topluma, bana baskı yapan, on sekizimde evleneceğimi söyleyen babama inat Limon Mahallesi'nde beş yaşımdan beri ilk defa özgür hissediyorum ve bunu gülerek kutluyorum.

Adımlarım git gide yavaşlarken Yusuf amcaya bir selam vermek için tamirhanenin önünde duruyorum. O beni anlayan tek insan bile olabilir bu mahallede. Okumuş, üniversitelerden mezun olmuş. Dünya görüşü geniş. Beni yargılamıyor. Ona, "Ben okumak istiyorum," dediğimde, "Oku kızım," demişti. "Oku da adam et şunları."

Leyla Öğretmen.

Bir an için dudaklarımdaki gülüş tekrar hızlanıyor ve Yusuf amcaya sesleniyorum. "Yusuf amca!  Ben geldim!"

İçeriden Yusuf amcanın çıkmasını beklerken adım seslerini işitiyorum ve bakışlarımı kaldırıyorum. Karşımda onu görüyorum.

Bizim ecnebi oğlanı.

Leo'yu.

Üzerine kirlenmiş bir atlet. Altında pantolonu. Elleri yağlı mı yağlı. Saçları karışmış mı karışmış. Fakat kokusu. İşte o bir türlü kaybolmamış. Sakin bakışları üzerimde gezinirken üstüme geçirdiğim entarime dikkatle bakıyor ve dudaklarında bir gülüş yeşeriyor. O gülüşü sulasam, kahkahalarını duyar mıyım sahi?

Bilemiyorum.

"Şey..." diyiveriyorum. "Ben Yusuf amcaya baktım ama...Yoksa..."

"Yusuf ağabey gitti." Derken kelimeler dudaklarında biraz daha yuvarlanıyor. Aksanı var, belli. Ama anlaşılıyor ne demek istediği. "Ben yardım edeyim." Diyor. Ah. Şu kan ağlayan kalbime bir deva olabilir misin Leo? demek istiyor içimdeki ses.

Yardım edeceği bir şey olmadığını fark ediyorum ama konuşmak istiyorum onunla. Daha çok sesini duymak, aksanını işitmek biraz daha tatmak istiyorum kelimelerini. İçim kıpırdıyor. Sanki bir kelebek o an kozasını terk ediyor ve gökyüzüne kanatlanıyor.

O an aklıma gelen ilk yalanı büyütüyorum içimde. "Bizim araba bozuldu!" diyorum. Oysa bizim bir arabamız bile yok. Babam parasını kumara yatırır. Paramız olsa da araba almaz bizim babamız. Bizim gibi kızların babaları ancak kadın peşinde koşar. Bizim...bizim gibi kızların babaları ancak yok eder. Yıkar. Kanatır. Koparır. Ama asla yeşermesine izin vermez.

"Nesi var?" diyor. Sesi dikkatli. İhtiyatli. Gerçekten ilgileniyor. Bakışları tekrar üzerimde geziniyor ve ayağımı sıkan kırmızı pabuçlara bakıp biraz daha gülümsüyor.

"Aklını yitirmiş," deyip sonra ne dediğimi fark ediyor ve hemen değiştiriyorum. "Balataları sıyırmış!"

Leo kaşlarını kaldırıyor, yağlı ellerini üzerine siliyor. "Nerede?" diyor. "Bir bakayım."

"Şey...Annem evde olmaz." Diyorum. Yalan da sayılmaz. Annem evde ve arabamız olsaydı annemin olduğu yere onu götüremezdim.

"Ve?"

"Yakışık almaz."

Sen bilmezsin ecnebi oğlan. Burada bir adımdan bir adımımı seninle görseler ağzıma vurur babam benim. Adım çıkar, canım çıkar. İnmez adım dokuzdan sekize. Orospu, derler bana. Bilmezsin. Bilemezsin.

Ellerimin terlediğini hissediyorum. Hemen elbiseme siliyorum ellerimi. Görüyor. Kaşları daha bir kavisleniyor içeri ama sesini çıkartmıyor. Başını sallıyor ve gözlerimin içine bakıyor. Yeşil nehirleri daha bir berraklaşıyor. Adım atıyor öne doğru. Ellerini tekrar tişörtüne siliyor ve ardından arabaya dönerek arabanın altına giriyor. Kollarındaki kasların hareket edişi ve boynundaki haç kolyesi hareketleniyor. Mahalleli görse üzerine çullanır diye düşünüyorum. Bakışlarımı kaçırıyorum ve arkamı dönüp oradan uzaklaşıyorum.

Bu onunla ilk konuşmam oluyor.

O an son olmaması için dualar ediyorum.

Ben o gün...büyüyorum.

instagram:dilaoz0

Çok sever, çok öper ve giderim.

AY'A SIĞINAN MEFTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin