1.1

85 15 5
                                    

[Yüzyüzeyken Konuşuruz - Boş Gemiler]

"Bence o kadar da kötü biri değil. Yani iyi çocuk." Gözlerimi devirip boyalı parmaklarımı ıslak mendille silmeye devam ettim. "Salak mısın? Tam bir geri zekâlı. Hiç sevmedim."

Kollarını birbirine bağladı ve kaşları havalandığında "Senin sevdiğin insan var mı ki?" dedi. Elimi temizlediğim mendili ayağımın altındaki çöpe fırlatıp tekerlekli sandalyeyle çalışma masasına daha çok girdim. Kutudan bir tane daha ıslak mendil çıkardığımda tırnaklarımın köşesinde kalmış boyaları temizlemeye devam ederken "Beni seven insan sayısı var mı diye sorsaydın ya sorunu?" diye mırıldandım ona bakmadan.

"Sen az gülsen ve nazik olsan, herkes seni sever güzelim," dediğinde sessizce ofladım.

Kafamı iki yana hafifçe sallayarak sandalyeyi ona doğru döndürdüğümde yatağımın üstünde bağdaş kurmuş bana bakıyordu. "Beril dürüst olalım. Benim gülümsemem ya da nazik olmam, insanların benim hakkımdaki düşüncelerini değiştirmez. İnsanlar..." Gözlerimi kıstım. "Kalbi çirkin olanları değil, bedeni çirkin olanlara göre yargılar. Ki benim ikisi de çirkin. Bak görüyorsun ya, hiç şansım yok. Hoş, umrumda da değil zaten."

Ayaklarımla yataktan destek alarak tekerlekli sandalyeyi çalışma masasına doğru ittirdim. Ellerimi temizleme işlemi bittiğinde fırçaları temizlemeye koyuldum.

Beril ise yatağıma yayılıp tavana bakmaya başladı ve söylenmeden edemiyordu. "Bence iyi biri..." Kaşlarım kelimelerin tuhaflığına ve alakasızlığına karşı çatıldığında fırçaları yerlerine yerleştirdim. "Nasıl biri mesela?"

"Böyle saçlarını parmaklarının arasından falan geçiriyor, hatta bazen siyah şapkasını takıyor ya... Ne bileyim hoş duruyor işte." Gözlerimi belirginleştirip "Ov... Dur orada kızım..." dediğimde dikleşip bana baktı. "Ne? İlerlediğim bir yol yok ki."

"Bu yüzden dur dedim ya, yolun başındayken frenle kendini. O doğru kişi değil."

"Nereden biliyorsun? Tanıyor musun sanki?"

"Belki her gün farklı kızlarla çıkmıyor ama ben okulun popülerindenim, sen popüler değilsen aptalsın havasında takılıyor. Ve zengin bir piç."

"Sanki Alkan zengin değil. Hem zengin olması işime gelir."

"Alkan zengin değil zaten. Sadece annesi ile babası çalıştığı için eve fazladan maaş giriyor, o kadar. Görende sanır sıra sıra şirketleri var..."

"Benim gözümde zengin o da." Her neyse.

Patenlerime baktığımda onları işaret ettim. Gülümseyerek ayaklandı. "Ne zaman hayır dedim?" Patenlerimi alıp odadan çıktığımızda telefonundan ablasıyla konuşmaya başladı. "Abla patenlerimi kapının önüne koy, almaya geliyorum."

Bizden beş yaş büyük ablası vardı ve okulu bırakmış çalışıyordu ya da Beril'in deyimiyle sürünüyordu. Alkan'ın da kendisinden üç yaş büyük abisi vardı. Benim kardeşim, ablam veya abim yoktu ama böyle tek daha iyiydim sanırım. Yalnız olmayı severdim, bu yüzden bana verilmiş en güzel lütuftu.

Dışarıya çıktığımızda ben patenlerimi sürerek ilerlerken Beril ayaklarını sürüye sürüye gidiyordu. Ona bakmadan, "Biraz daha sürtmeye devam edersen kıvılcım çıkacak. Yapma," dediğimde insan gibi yürümeye başladı. Kapılarının önüne geldiğimizde botlarını çıkartıp patenlerini giydi. Bengü kollarını birbirine bağlamış beni süzmeye başladığında bakışlarımı yere indirdim, insanların beni incelemesinden nefret ediyordum. "Esin, n'aber?"

"İyi. Güzel. Hoş." Kötü. Çirkin. Berbat.
Bazen hayatımın sadece bu üç kelimeden ibaret olduğunu düşünüyordum. Hayatımın fragmanı gibiydiler. Kötü, çirkin, berbat. Beril'in kolundan tutup sürükledim. Ablasına şirin bir şekilde el salladığında kollarımı birbirine kilitleyip ona baktım. "Çok mu seviyorsun ablanı?" Gülüp saçlarını arkaya savuşturdu. "Yok be, ne sevmesi? Akşam para isteyeceğim de ondan." Sürmeye devam ettik yokuş boyunca.

Havanın soğuk ve nemli olması bizim için daha doğrusu benim için bir şey ifade etmiyordu. Beril donsa bile benimle sürmeye gelirdi.

Sürerken soğuk rüzgâr tenimize çarpsada durmadık. "Onu seviyor musun?" diye bir anda sordum, yavaşladığında ve bakışları donuklaştığında ciddileştiğini anlamıştım. Ne kadar zor bir soru olabilirdi ki?

"Kimi?"

"Beni," dedim göz devirerek.

Gülerek kafasını salladığında aniden durdu ve gülümseyişi soldu. "Siktir! Burada! Gidelim, arkaya gidelim!" Önüme baktığımda Sarp'ın sigara içerek buraya doğru ilerlediğini gördüm.

Bizi görmüyordu çünkü yere bakıyordu ama... kafası yavaşça kalktığında benimle göz göze geldi. Gülümseyişi yüzünü kapladığında gözlerimi devirip Beril'in kolundan tuttum ve hızlıca indiğimiz yokuştan çıkarttım. "Nereye?" diye şaşkınca sordu. "Güvenli bir yere."

"Neresi orası?"

"Alkan?" Dedim tek kaşım istemsiz kalkarken. Başka neresi olabilirdi ki? Kolunu çekti hemen. "Aptal mısın kızım? Sarp nereye gidiyor sanıyorsun?"

"Alkan'a gidiyordum ama sizin benden kaçtığınızı düşününce üzüldüm biraz." Arkamı döndüm.

"Üzülmen hoşuma gitti. Şimdi geri bas." Dünkü kurduğumuz diyalog aklıma geldiğinde elimle alnıma şaplak atmamak için direndim. Aslında alnıma şaplak değilde direkt bedenimi çöp konteynıra atabilirdim sanırım.

Kollarını birbirine bağlayıp önümden geçerek ilerlemeye devam etti. "Geliyor musunuz? Beril sen benimle gel istersen, bu gıcık kızla takılmaya devam edersen senin de güzel yüzün somurtmaktan kırışır."

"Beril git. Ben gelmeyeceğim." Geri dönüp yokuş aşağı sürdüm. O kadar hızlı sürmüştüm ki rüzgâr artık yüzümü kafatasımdan sıyırmış gibiydi. Caddeye indiğimde kaldırımlardan birine çömelip dinlendim. Telefonumu elime alıp internetimi açtığımda yaklaşık birkaç dakika önce Alkan'dan mesaj gelmişti. Şimdi ise hâlâ aktifti.

Alkan: Neden gelmedin?

Esin: Yorgunum

Alkan: Yokuştan ışık hızında inerken hiç de öyle gözükmüyordun?

Esin: Beni nasıl görüyorsun oradan?

Alkan: Penceremden Eyfel Kulesi'ni bile görüyorum:d

Esin: Sarp'ın aptal suratını da gördün mü bari?

Alkan: Evet:D

Esin: Bana gülümseme

Ona niye bu kadar sinirlenmiştim anlamıyordum.

Alkan: Gülümsememi engelleyen sendin zaten, gülümseyen insanları sevmiyor ve samimi bulmuyorsun ya

Alkan: Yani Beril hariç

Esin: Gülümsemeni engellemek istemezdim... Gülümsemek istersen gülümse o zaman

Alkan: Sevmeye devam eder misin o zaman?
(Gönderilmedi)

Alkan'ı bu kadar kısıtladığımı bilmiyordum, bunca sene bu yüzden sürekli herkes tarafından agresif olarak tanınmıştı. Benim yüzümden.

Gülümseyen insanları samimi bulmama sebebim ise kendilerine uydurdukları kalıplarda yaşamak zorunda hissettikleri içindi. Fakat Beril kendine bir kalıp uydurmazdı, hüznü varsa bunu dışına da yansıtırdı, bu yüzden onun tebessümlerini samimi buluyordum.

Telefona tekrar baktığımda cevap vermediği için interneti kapatıp telefonu cebime soktum ve sürmeye devam ettim.

surly IIWhere stories live. Discover now