1.0

75 15 5
                                    

[Lorde - Hurt Feelings]

"Servet-i Fünun'dan Fecr-i Ati... EKOK-EBOB... Bir dakika, Osmanlı Devleti? Bizim tarih dersimiz mi varmış? Ne zamandır?"

Annemin geçen ay aldığı tüm derslerin hazır notlarını karıştırırken tarih dersi gözüme çarpmıştı. Annem yanlış almış olabilir miydi? Çöp kutusuna daha geçen gün basket attığım ders programını çıkartıp düzelttim ve günleri tek tek inceledim.
Siktir.

Çarşamba günü varmış...

Telefonum çaldığında kim olduğuna bakmadan telefonu sessize aldım. Dikkatimi en ufak dağıtacak şey, benim buradan çekip gidip bir daha gelmememi sağlayabilirdi, riski göze alamazdım.

Yaklaşık üç saat sonra masadan kalktığımda her yerim tutulmuştu, acıdan kıvranmıştım.

Sanki kemiklerim birbirine kilitlenmişti de hareket etmemi engelliyorlardı.

Kitaplarımı toplamadan telefonumu elime alıp yorganın altına girdim ve saate baktım, neredeyse sabah olmak üzereydi fakat ben daha yeni yatağa giriyordum. Wi-Fi'yı açıp yatağa iyicene sindim. Beril aramıştı. Parmaklarımı tuşlarda gezdirip aradığımda dakikasında cevap verdi.

"Ya, Esin! Özür dilerim, özür dilerim, özür di-"

"Ne oldu?"

"Beni dün aradığında çok yorgundum ve bu yüzden telefon başında uyuya kaldım. Niçin aramıştın?"

Bakışlarımı testlerin üzerinde gezdirip kuruyan dudaklarımı yaladım. "Öylesine aramıştım." Ona bundan bahsetmeli miydim, ders çalışmaya başladığımdan? Belki de şimdilik susup daha sonra söylemek için saklamalıydım.

"Ee, nasılsın? Alkan'la görüştün mü?"

En son yazıştığımda biriyle takılıyordu, bu garipti çünkü kimseyle takılmazdı. Takılmayı bırak konuşmazdı bile. "Bilmiyorum, neden sordun ki?" Yatakta olduğum yerde doğrulup oturma pozisyonuna geçtim. Boynum ve belim hâlâ sızlıyordu.

"Biriyle kaykay sürüyordu da, ne bileyim onu biriyle görünce garip geldi biraz." Kaşlarımı çattım. "O biri, kız mı?" diye mırıldandım sessizce.

Uzun bir sessizliğin ardından ufak çaplı kahkahasıyla kulağımı doldurdu. Saçlarımı geriye savurup yorganı üzerimden çekip attım. "Neye gülüyorsun? Komik bir şey mi dedim!" Gülmelerinin arasından kelimelerini zorla seçti. "Erkekti merak etme..." Gülmesi nihayet son bulduğunda kendine gelebildi.

"Ha ha, çok komik. Gülmekten karnım ağrıdı," deyip gözlerimi devirdim.

"Gerçekten, senin gülmeni görecek miyiz ya?" WhatsApp'dan gelen mesaj sesiyle telefonu kulağımdan çektim. Yine Wi-Fi'yı açık unutmuştum. Telefonu tekrar kulağıma yaslayıp "Neyse yarın görüşürüz," dediğimde o da birkaç işi olduğunu söyledi ve kapattı.

Alkan: Biri var

Esin: İyi

Alkan: Tanıştırayım mı?

Esin: Hayır
(Görüldü)

Telefonu kapatıp yastığa kafamı gömdüm ve uyumak için kendimi zorladım, o kadar saat ayakta kalmama rağmen uyku tutmuyordu. Uykunun tutmama sebebi ise çok bariz belliydi.

Neden her şeyi bir kenara bırakıp ders çalışmaya başlamıştım ki sanki? Annemin o sözleri altında ezilip kalmış ve bunun sonucunda kendimi ders çalışmaya mı teşvik etmiştim yoksa insanların beni ezik gibi görmesini fark etmiş bundan bıkmış mıydım? Fakat unuttuğum bir şey vardı.

Ben insanları umursamıyordum.

Onlar da beni umursamazdı.

Çok hoş bir hayatım vardı.

Annemin kahvaltıya seslenmesiyle yataktan kalkıp sürüne sürüne mutfağa geçtim. Kızarttığı patatesleri birkaç dakikada bitirdiğimde çok hızlı yediğim için kızmış ve bunun yüzünden masayı bana toplatmıştı, çok iyi bir anneye sahiptim cidden.

Telefonumu elime aldığımda on dakika önce mesaj attığını gördüm.

Alkan: Dışarıya gelsene

Esin: İşim var

Anında iki tik oldu ve yazmaya başladı.

Alkan: İşin yok yalan söyleme

Alkan: Lütfen, yalan söyle
(Gönderilmedi)

Telefonu kapatıp yatağa attığımda penceremden aşağıya bakındım. Kimse yoktu, diğer tarafta olmalıydı. Pijamalarımı çıkartıp üzerime siyah kotumu ve kapüşonlumu geçirdikten sonra sessizce evden çıktım. Asansöre binmeden hızlı adımlarla aşağı inip demir kapıyı ittirdiğimde evinin önünde şapkası yüzünden suratını göremediğim biriyle konuşuyordu.

Yanlarına gittiklerimde beni anca fark edebildiler.

"Esin geldi."

Şapkasını çıkartıp gülümsedi. Elini uzatıp "Merhaba patenci?" dedi.

"Adımı söylediğini duydum. Onu kullanman gerekmez mi?" Güldü. Alkan'a göz ucuyla baktığımda kollarını birbirine bağladı.

"O zaman... Merhaba Esin?" Bakışlarımı Alkan'a çevirdim. "Neden çağırdın beni?" Şapkalı çocuğu duymamazlıktan geldiğim için büyük ihtimalle bozulmuştu.

Yeni insanlarla tanışmaktan nefret ederdim. Tanrı bu huyumu bildiği için sürekli karşıma birilerini çıkartıyor olabilir miydi?

"Patenini al ve Beril'i de çağır," dedi ve yanımızdan ayrıldı. Tam arkasından seslenecektim ki şapkalı engelledi.

"Benim adım Sarp bu arada." Elini ensesine götürdü. "Sormadın ama söylemek istedim."

"Her sorulmayan soruya cevap mı verirsin genelde?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Her sevmediğin insanla konuşmak istemez misin genelde?" dedi yamuk bir gülümseme sergileyerek.

"Bu zekânı kullanıp benimle konuşmaya devam etmezsin değil mi?" Güldü. Sürekli gülüyordu.

"Çok gıcık bir kızsın cidden. Ama biliyor musun?" Bana doğru birkaç adım attı. "Gıcık kızlar ilgimi çeker." Bu tiplerin suratına kusasım gelirdi bazen, kendimi zor tuttuğum anlarda olurdu. O anlardan birini yaşıyordum şu an. "Çok pezevenk bir çocuksun cidden."

Ondan birkaç adım geri çekildim. "Ve biliyor musun?" dedim onu taklit ederek. "Benim nedense pezevenk insanlar hiç ilgimi çekmiyor."

by^^

surly IIWhere stories live. Discover now