Bölüm 35: Gerçeğin Mektubu

1.8K 231 51
                                    

Bölüm 35

Tek kişilik bir yatak, sıradanlığı geride bırakmış bir duvar saati, farklı renklerin uyum içerisinde dizildiği bir halı, şık bir koltuk takımı... "Neredeyim ben?" diye sordu Elena, elini çekip kalkmaya çalışırken. Gözleriyle yaptığı küçük inceleme sonucunda bulunduğu yerin bir otel odası olabileceğini düşündü.

Matthew oturduğu sandalyede geriye yaslandı ve gülümsedi."Merak etme. Güvendesin." dedi kollarını göğsünde birleştirirken.

"Aradığım cevap bu değil." dedikten sonra ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı Elena. Üzerinde partide giydiği elbise vardı. Matthew'le arasında az bir mesafe olmasından dolayı rahatsız olup elleriyle yataktan destek alarak ayağa kalktı ve yataktan olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaştı.

"Seni kendi evimde ağırlamayı istiyordum ama arkadaşın kabul etmedi." dedi Matthew, gözleriyle Elena'yı takip ederken."Benim bile adını daha önce duymadığım bir oteldeyiz şu anda." diye devam etti.

Elena kaşlarını çattı."Drex nerede?" diye sordu bu sefer. Şaşkınlığı ve uyku sersemliği yüzünden nasıl davranacağını bilmiyordu. Sırtını duvara verdi ve o da kollarını göğsünde birleştirdi."Hem senin burada ne işin var?" Ardı ardına sıraladığı sorular kafasında beliren ilk sorulardı. 

"Açıklayacağım." dedi Matthew de ayağa kalktıktan sonra. Elena'ya doğru yaklaşıyordu ki Elena bir elini dur şeklinde kaldırdı."Yaklaşma." dedi gayet soğuk bir şekilde. Yavaş yavaş kendisine gelmeye başlamıştı.

Matthew teslim oluyormuş gibi ellerini havaya kaldırdı."Sen nasıl istersen." dedikten sonra bir adım geri çekildi."Sorularına gelecek olursak, arkadaşının nerede olduğunu bilmiyorum ama burada olmamı arkadaşın istedi." Gözlerini kısıp Elena'ya baktı."Yoksa o oğlan sevgilin filan mı?"

"Hayır." dedi Elena."Hem bu seni ilgilendirmez." Ona hesap vermeyi düşünmüyordu. Dudaklarını ıslattıktan sonra "Drex ne zaman gelecek?" diye sordu. Çünkü daha fazla burada kalmak istemiyordu.

"Bilmiyorum." dedi Matthew."Ama sana vermem için bir mektup bıraktı." Elena'nın yüzündeki değişimi görünce ceketinin cebinden krem rengi bir zarf çıkardı ve "Zarfı sadece senin açabileceğini söyledi." dedikten sonra zarfı Elena'ya uzattı.

Elena zarfı almak için Matthew Morcam'a yaklaştı ve hiç vakit kaybetmeden adamın elindeki zarfı alıp geri çekildi. Zarfın nereden açıldığını bulmaya çalışırken "Zarfı açman için güçlerini kullanman gerekiyormuş." diye ekledi Matthew.

Güçlerini mi kullanması gerekiyormuş? Bu zor olmamalı diye düşündü Elena. Zarfın ön yüzünü çevirdi ve güçlerini uyandırarak zarfa açılmasını emretti. Zarf sağ tarafından yırtılınca Elena zarfın içindeki dörde katlanmış kağıdı aldı ve hızlı bir şekilde açtı."Ben seni yalnız bırakayım." dedi Matthew, Elena'nın hiç beklemediği bir anlayışla. Odanın kapısına doğru yürüdü ve "Mektubu okuduktan sonra bana haber edersin." diyerek odadan çıktı.

Elena Matthew'deki bu samimiyetin nereden geldiğini sorgulamayı düşünmüyordu. Elinde daha önemli bir şey vardı ki mektubu okumaya başlamadan önce Matthew'in oturduğu sandalyeye oturdu ve okumaya başladı.

"Rahatsız olacağını bildiğim halde Matthew'le seni aynı odaya koyduğum için özür dilerim Elena. Ama şartlar bunu gerektiriyordu. Bu mektubu sadece senin okumanı istiyorum. Bu yüzden zarfı sadece senin açabileceğin şekilde kapattım ve yazıları yalnızca senin okuyabilmen için de özel bir büyü kullandım. Evet, bunda da güce başvurdum ama bu kağıtta yazılanlarda daha önce kimseye anlatmadığım şeyler var. Her neyse, mektubu okuduğuna göre amacıma ulaştım. Matthew Morcam'a güvenebileceğimi biliyordum. Bana oldukça dürüst geldi. Merak etme onu sana övme gibi bir niyetim yok. Sadece gözlemimi söyledim. Başlayalım mı? Ama başlamadan önce sen oturduğun yerde derin bir nefes al, üç kere ayağa kalkıp geri otur ve odada 5 tur koş. Tabii ki yapmayacağını biliyorum. Zaten ciddi de değilim. (Böyle yaparak zaman kazanacağımı düşünüyor olabilirim. Biraz çekingen olduğum doğru.) Aslında biliyor musun? Kendimi şartlamayacağım. Aklıma ne geliyorsa yazacağım. Davette yaptıkların beni şaşırttı. Senden bir şeyler bekliyordum ama bu kadarını yapabileceğini düşünememiştim. Kendine çok fazla yüklendiğin için de ne yazık ki bayıldın. Çok güzel bayılıyorsun. Partide seni izleyince istediğim bazı şeylerin işe yaradığını anladım. Yaptıklarının doğru olduğunu söylemiyorum ama o an kendinden emin ve güçlü bir kız gördüm ben. İşaretsiz olduğu için insanlardan saklanan, kendine güvenmeyen, güçlerini enerjiye bağlı olarak kullanan Elena değildin. Artık isteğine ulaşabilecek bir kızdın. Şu anda öylesin. Sen istediğin her şeyi yapabilirsin Elena. Gerçekleri anlatmak için doğru zamanı bekliyordum. Ve o an geldi. Ben öyle olduğunu düşünüyorum ki artık ikimiz de hazırız. Sana aşık olduğumu bildiğini biliyorum ama bunu söylemekten utanmıyorum şu anda. Evet, nasıl olduysa sana aşık oldum. Acaba nasıl? Senin gibi güzel, akıllı, çekici ve güçlü bir kıza aşık olmamam elde değil zaten. Bu mektubu yazarken doğal olduğum için mutluyum. Sana her şeyi anlatabiliyorum. Yaşasın! Emin ol bunları yüz yüzeyken anlatsam bu kadar rahat olamam. Seninle doğruluk çimenlerindeyken benim kağıdımda Elena yazmıştı ama güçlerimi kullanarak yazan şeyi değiştirmiştim. O an sana itiraf etmek istemiştim ama henüz erkendi. Seninle ettiğimiz gereksiz bir tartışma vardı. Tatlı kavgası...Gerçekten özür dilerim Elena. Ama kendimce bir planım vardı ve bunun için biraz sert olmalıydım. Seni tatlı yüzünden kırdığım için pişmanlık duyduğum doğru. Yaptıklarımın bir nedeni vardı aslında. Kendine güvenmeni ve daha yıkılmaz bir kız olmanı istiyordum. Sen her ne kadar asi olsan da kırılgan bir kızsın. Bir şey daha itiraf edeyim mi? Şu güç için çocuk öldürme mevzusu tamamen saçmalık. Öyle bir isteğim hiç olmadı. Olmayacak. Kendi çocuğuma neden kıyayım güç için? Bende güce karşı bir önem olduğu doğru ama bunun nedeni yaşadığım bir olaydan sonra kendime kendime aldığım bir karar. Senin tahmin edebileceğini düşünüyorum ama daha o kısma gelmedik. Çocuk mevzusuna geri dönersek sen benim kendi çocuğuma kıyamayacağımı biliyordun zaten. Güç benim gözümü kör etmedi Elena. Seninle konuşurken olmak istemediğim birine -istemeden de olsa- zorunda olduğum için dönüşüyordum. Aslında bu zorunluluğu ben koyuyordum. Nedeni de senin de güçlü biri olman. Sanırım bendeki bu güç önemini sana da vermek istedim çünkü seni anlayabiliyorum. Çektiğin zorlukları biliyorum. Seni daha güçlü yapıp bu saklanma alışkanlığını yıkmak istedim. Seni Parıltılar cennetine götürmemin sebebi güçlerini istediğin gibi kullanmanda ve kişiliğini geliştirmende yardımcı olmaktı. Partiden sonra başardığımı anladım ve artık sana karşı dürüst olmam gerektiğine karar verdim. Bendeki bu güç takıntısının sebebini sana rüyanda gösterdim. Arhenius dışındaki kardeşlerimi ve annemle babamı öldürdüler. O an hepsini kurtarmak istiyordum ama çok güçsüzdüm. Bu katliamın sebebi kıskançlıktı. Ailemizi kıskanan bir grup plan kurup o gece bizi ortadan kaldırmak istemişti. Daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim çünkü olayı düşündükçe kötü oluyorum ve düzelmem zaman alıyor. Sen göreceğin kadarını gördün zaten. Çocukluğumdan bugüne kadar kendime şartladığım bir şeydi bu: En güçlü ben olayım. Bu sayede kimsenin bana ve sevdiklerime zarar veremeyeceğini düşünüyordum. Sana söyleyeceklerim daha bitmedi. Açıklamam gereken bazı şeyler daha var ki onlardan birisi de annenin durumu. Aslında yaşadığın hayat Annabelle'in değil. Yani Annabelle sana hayatını vermedi. Sen zaten hayata dönecektin. İşaretsiz olduğun ve Gölge engelde doğduğun için geçmen gereken bir ruh engeli vardı. Anlaşmaya uymadığın için ruhun alınacaktı fakat kurtulmayı başardın. Annabelle de sana hayatını vermekle bir hata yaptı. Hayata geri döndüğünde ruhsal sıkıntılar yaşamaya başladı. Çünkü ruhu bir kere Ölü ruhlar denizindeki ruhlarla tanışmıştı. Yaşadığı travma en kötü acıdan bile daha acıydı. Ben de ona yardım etmek istedim. Çünkü çocuğu için hayatından vazgeçen bir anne ne kadar kötü bir anne olabilirdi ki? Annabelle'i ruhsal yönden iyileştirmeye çalıştım ama ölü ruhlar denizindeki ruhlarla artık her ne yaşadıysa görülmeyen şeyleri görüyordu. Ruhlarla konuşuyordu sanırım. Seni onunla buluşturmayı düşündüm fakat çektiği sıkıntılar sebebiyle bunu doğru bulmadım. Bazen benimle güzel şekilde konuşuyordu. Hatta alışması için onu insanların arasına çıkardım, gezdirdim...İyileşmeye başladı. O iyileştikçe sendeki değişimi gördüm. Küçükken güçlerini hiç kullanmıyordun fakat zamanla ufak tefek şeyleri denemeye başlamıştın. Ve anladım ki Annabelle'in ruhu senin ruhuna bağlanarak anne-bebek bağını oluşturmuştu. Sen güçsüz düştüğün zamanlarda Annabelle tekrar kötüleşiyordu. Bu yüzden Annabelle'e iyi bakmaya çalıştığım. Sana gösterdiğim işkence sahneleri tamamen sahteydi. Annabelle'in ruh sağlığı şu anda gayet iyi. Sen tılsımı elde edince kendisine geldi ve aranızdaki özlem giderilince tüm sıkıntıları yok oldu. Benim de etkim olsa da annenin iyileşmesinde payın çok büyük. Benim zarar veren biri olduğumu düşünmen bana acı veren şeylerden biriydi. Biliyor musun? Ben hayatımda kimseyi öldürmedim. Sadece bana bulaşılırsa acı çektirdim. Seni küçüklüğünden beri izliyordum. Yaşımı merak ediyorsan söylemeyeceğim ama çocukken yaşadığım evi de göz önünde bulundurursan sen az çok tahmin edersin yaşımı. Arhenius'la ölümsüz olmamız Morilda sayesinde gerçekleşti. Bu yüzden onunla ister istemez iletişim içinde olabiliyorum. O da bana aşık olmuş -çok karizmatik ve yakışıklı olduğum doğru- ama Morilda ilgimi çekmiyor. Sahte bir karakteri canlandırırken onunla yakın olmak iğrençti. Morilda pisliğin teki. Fakat benden katbekat daha güçlü. Boşuna Gölge engelin en güçlü büyücüsü değil. Onu neden anlatıyorsam...Başka diyeceğim bir şey var mı aklıma getirmeye çalışıyorum. Mektuba birazdan son vereceğim. Hatırladım. Sana özgürsün demiştim. Artık gerçekten özgürsün. Matthew Morcam'a sen bu mektubu okuduktan sonra sana vermesi için iki tane şeker verdim. Matthew Morcam diyince aklıma geldi: Matthew dışında partideki herkese davette olanları unutturdum. Şekerlere dönecek olursak, şekerlerden pembe olanı seni direk annenin yanına götürecek. Sarı olanı ise parıltılar cennetindeki sarayıma...Saraydan almak istediğin ya da yapmak istediğin son bir şey varsa onları halletmen için sarı olanı da ekledim. Ne kadar düşünceliyim, değil mi? Belki Solaris ile de vedalaşmak istersin. Zaten onun doğal hayatına dönmesi gerekiyor. Saray hayatı onun için değil. Beğendiğin bir elbise filan varsa da çekinmeden alabilirsin. Benim ihtiyacım yok ne de olsa. Mektubu bitirmeden önce demek istediğim birkaç şey daha var. Annen de baban da yaşıyor Elena. Onları kaybetmeden önce değerini bil. Matthew'in yaptığını doğru bulmuyorum ama pişman olduğuna çok eminim. Benim de bazı pişmanlıklarım var ki örnek verecek olursam seni annen ve babanla geç tanıştırmam, seninle ilk karşılaşmamızda sahte bir karakterde olmam, ailemi kurtaramamam...Burada olsaydın ailem konusunda kendimi suçlamamam gerektiğini diyeceğini biliyorum. Ama yapamıyorum. Bak nerelere kayıyorum...Nerede kalmıştık? Babana bir şans vermek senin elinde. Seni zorlamayacağım ama Matthew'e nedense güveniyorum. Mektubu ve şekeri ona verdim. En önemlisi seni onunla yalnız bıraktım. Yazdıklarıma bakıyorum da yazım çok güzel değil mi? Mektuba son vermeden önce bir şey daha demek istiyorum. Sen kadınların isterse ezilmeyeceğini kanıtlayan bir örneksin Elena. Seni biraz daha öveyim bitirmeden. Erkeğinin arkasına sığınıp güçsüz olduğunu düşünenlerden değilsin. Seni gözümde değerli yapan şeylerden de biri bu. Doğalsın ve bir erkek için kendinden taviz vermeyecek kadar akıllsın. Sana bir ömür boyu güzel hayat dilerim.

Son. Evet, bitti."

Elena şu anda ne düşüneceğini bilmiyordu. Mektuba boş boş bakıp gözünün önüne Drex'le yaşadıkları geldi. Drex neden böyle bir şey yapmıştı ki? O gerçekten iyi biriydi. Elena ona karşı ön yargıyla yaklaştığı için kendisine kızdı ama yine de çok geç değildi, değil mi? Drex ona veda etmemişti ama Elena okumayı bitirdikten sonra bunun bir veda olduğunu hissetmişti. Drex'i kaybetmek istemiyordu. Bu okuduklarından sonra onu hiç ama hiç bırakmak istemiyordu. Drex, Elena için onunlayken kendisinden vazgeçmişti. Olmak istemediği biri gibi görünmüştü. Ama bazı yerlerde bunu çok belli etmişti. Elena Drex'in kötü olmadığını anlamıştı zaten. Kafasında bazı çelişkiler ve soru işaretleri vardı ama şimdi hepsi çözülmüştü. Drex Elena için yapmıştı. Elena da kendisindeki değişimi fark etmişti. Kişisel ve fiziksel olarak eskisinden çok güçlüydü. Bunu Drex'e borçluydu ama o şu anda yoktu. Drex son derken gerçekten son mu vermişti? Elena Drex'i bir daha göremeyeceği için korkmaya başlamıştı.

Mektubu zarfına koyduktan sonra ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Sarı şekerle ilk önce Parıltılar cennetine gitmek istiyordu. Ama ondan önce yapması gereken bir şey daha vardı. Gözleri sulanmaya başlamıştı.

Kapıyı açtıktan sonra Matthew'in bir duvarın başında beklediğini gördü ve "Baba!" dedi Elena."Gelebilirsin." Matthew ona doğru yaklaşırken Elena daha fazla dayanamayarak babasına sarıldı. Yaşadığı hayatın yarısından fazlasında ondan nefret etmişti ama affetmek ona göre nefretten daha iyiydi.

Matthew de Elena'nın sarılmasına karşılık verdikten sonra "Özür dilerim." dedi Elena'ya. Elena'nın ağlamaya başlamasıyla birlikte o da ağlamaya başlamıştı.

"Ben de özür dilerim." dedi Elena. Gözlerini kapattı ve burnunu çekti."Partide yaptıklarım doğru değildi. Öfkeme yenik düştüm." Matthew geri çekilince Elena gözlerini açtı ve babasının gözlerinin içine baktı.

Matthew Elena'nın iki elini tuttu."Senin özür dileyecek bir şeyin yok." dedi."Her şeyin sorumlusu benim. Zamanı geri alamayacağımı biliyorum ama yapabilseydim tüm hatalarımı telafi ederdim." Elena'nın elini bıraktı ve gözyaşlarını sildi.

"İstemeyerek yaptığını biliyorum." dedi Elena."Ben de partide aynısın yaşadım. Bazen istemediğimiz şeyleri yapabiliyoruz." Gülümsedi."Annemin de yaşadığını biliyor musun?" diye sordu Elena.

Matthew Elena'nın son sorusu karşısında dondu kaldı. Yüzü o kadar beyazlamıştı ki Elena biran için endişelendi."Annabelle." dedi Matthew zorlukla."O da mı yaşıyor?"

Elena kafasını evet anlamında salladı."Uzun hikaye ama evet. Annem de yaşıyor." Babası duygularını çok belli ediyordu. Elena babasının yüzüne bakarak onun ne hissettiğini, daha doğrusu neler hissettiğini, tahmin edebiliyordu. Şaşkınlık şu anda en ağır basanıydı.

Matthew Elena'ya tekrar sarıldıktan sonra kızının kokusunu içine çekti."Şu an o kadar mutluyum ki..." dedi. Matthew Elena'nın saçlarını okşarken Elena'nın aklına şekerler geldi ve bu sefer o geri çekildi.

"Drex'in sana verdiği şekerleri verir misin?" diye sordu Elena.

Matthew zarfı çıkardığı cebinden iki küçük şeker çıkardı. Şekerlerin ikisi de küçük bir poşetin içindeydi. Drex'in de belirttiği gibi biri sarı, diğeri pembeydi. Elena şekerleri aldıktan sonra sarı şekeri açtı. Ve aklına bir soru takıldı: Babasıyla tekrar nasıl haberleşecekti?

"Ben..." dedi Elena cümlesini toparlayamadan."Bu şeker sayesinde başka bir yere gideceğim. Seninle bir daha nasıl haberleşeceğimi bilmiyorum ama."

"Işınlanacak mısın?" diye sordu Matthew kaşlarını çatarak.

"Sanırım onun gibi bir şey." dedi Elena."Diğer şekerle de annemlerin yanına gideceğim. Yani seninle bir daha ne zaman haberleşiriz bilmiyorum."

"Adayı biliyorsun." dedi Matthew."Annenle tekrar buraya gelebilirsin." diye ekledi."Beni nerede bulabileceğini de biliyorsun. Bu arada arkadaşın benim dışımda davetteki herkese o olayı unutturdu."

Elena kafasını evet anlamında salladıktan sonra "Görüşürüz." dedi babasına. Matthew'den de aynı şekilde karşılık aldıktan sonra sarı şekeri ağzına attı ve bekledi. Etrafı sarıya büründü. Saçları dalgalanmaya başladı. Çok geçmemişti ki kendisini Drex'in sarayının girişinde buldu.

İŞARETSİZ 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin