27.BÖLÜM: ŞEKER GİBİ BİR BAŞLANGIÇ

Start from the beginning
                                    

"Girdap Kafe'ye gideceğiz," dediğimde başını salladı ve sürmeye başladı.

Salim amcayla çok muhabbet etmezdik ama ettiğimiz zaman bizimkinden daha güzel bir muhabbet olamazdı. Keyfim yerinde değilken istemeden de olsa onu kırabilirim diye düşündüğümden sessiz kalırdım, bugün de öyle yaptım ve araba durana dek hiç konuşmadım. Kafenin önüne geldiğimizdeyse teşekkür ederek arabadan indim.

İçeri girdiğimde gözlerim Deniz'i aramaya başladı. Onu, Cem'le birlikte her zaman oturduğumuz masada görünce ilerlemeye devam ettim. Oturdukları masaya ulaştığımda beni fark eden Deniz'di. Ayağa kalkıp iki yanağımdan da öptü. Deniz yerine otururken aynı selamlaşmayı Cem'le de yaptık. Daha sonra boş olan sandalyeye oturdum.

"Moralin mi bozuk senin?" diye sordu Cem.

Başımı onaylarcasına salladıktan sonra gözlerimi Deniz'e çevirdim. Anlayarak elini kaldırdı, garsonu yanımıza çağırırken "Portakal suyu içsin hemen düzelir onun morali," dedi.

Sipariş gelene dek tek kelam etmedim, bardak önüme bırakıldığındaysa kana kana içmeye başladım. İkinci bardağı içerken hızlı davranmak yerine pipeti dişlerimin arasına alıp ısırarak tadını çıkarmaya baktım.

Ortamdaki sessizlikten ve muhtemelen etrafıma yaydığım gergin enerjiden bunalan Deniz, "Geçenlerde İnci'yi gördüm," diyerek sohbet konusu açmış oldu.

"O kızın bir anda verdiği kiloların sayısı, Batu'nun günlük çözdüğü soru sayısından daha fazla..."

Deniz yüzünü buruşturdu. "Verdiği kiloların sayısı nedir ya? Öyle bir tabir mi olur?"

Onlar Cem'in kurduğu cümlenin içerisinde anlatım bozukluğu olup olmadığını tartışırken ansızın "İnci senin için değişti," diyerek bombayı patlattım. Deniz şaşkınlık içeren bakışlarını bana çevirdi. "Sırf sen onunla dalga geçiyorsun diye... Sırf değişirse belki ona âşık olursun diye."

"Hadi canım!" diye hayretle konuştu Cem.

"İyi de ne olursa olsun ben o kıza âşık olamam ki... Kim dedi ona git o kadar zahmete gir ve değiş diye?"

Hissettiğim suçluluk duygusuyla ona baktım. "Biz," diye konuştuğumda, kaşlarını çattı. "Irmak ve ben," diye devam edince gözlerini yumdu. Öfkelendiğini ve ağzından kötü bir laf çıkmaması için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum.

"İyi bok yediniz!" diye gözlerini aralamadan hemen önce konuştuğunda bakışlarımı ondan kaçırıp portakal suyuma diktim.

"Sana ders vermek istedik." Nasıl bir hata yaptığımızı yeni yeni anlıyordum.

"Okulda zaten ders görüyoruz, niye bu kadar kastınız ki?" diye soran Cem'e, bunu gerçek anlamda merak edip etmediğini sorgularcasına baktım. Yüz ifadesindeki ciddiyeti görünce cevabımı almış gibi konuya döndüm. 

"Deniz, sen biraz şeysin..." dedim gevelercesine. "Uslanmayan, yaramaz bir çocuk..." Nasıl anlatacağımı bilmediğim için her cümlemin sonunda duraksıyordum. "Sadece İnci'yle değil, diğerleriyle de dalga geçiyordun. Biz, bu yaptığının yanlış olduğunu anlayınca seni uyardık ama sen bizi dinlemedin..." Bakışlarımı portakal suyumdan ayırıp tekrar ona çevirdim. "Hiçbir şey sana bir insanla dalga geçme hakkını vermez."

Beni alkışlamaya başladığında yüzümdeki ciddiyet hâkimiyetini yitirdi ve yerini şaşkınlığa bıraktı.

"Kardeşinizin arkasından iş çevirdiniz yani, bravo!"

SOLUCAN 1 ve 2. KitapWhere stories live. Discover now