BÖLÜM 1: BANA AŞIK OLUR MUSUN?

725K 20.3K 1.4K
                                    

Not: Bu bölüm, SOLUCAN 1 - Umut kitabında Nehir Aksoy'un bakış açısıyla yazılmış 1.bölümün Kıvanç Vuran'ın bakış açısıyla yazılmış halini içermektedir.

İZ BIRAKAN UMUT

1.Bölüm: "Bana Aşık Olur Musun?"

KIVANÇ VURAN

Okuduğu kitaplardaki karakterlere âşık olabilen tuhaf bir kızdı; ta ki beni görene kadar...

Beni ilk gördüğünde, kurumuş dallardan ibaret bir ağaç misali beklediğimin kendisi olduğunu anladı; sonra usulca bana elini uzattı, beni tuttu ve hiç bırakmadı. Yanımda öylece oturup daha önce okuduğu ve âşık olduğu bütün roman kahramanlarını bir anda unutmasını sağlayacak kadar etrafıma farklı bir enerji yaydığımı düşündü. Beni tamamlayacak olanın kendisi olduğunu henüz bilmezken.

Ben Kıvanç Vuran, saygın bir ailenin varislerinden biriydim ve bankta oturan, dört gündür beni izlediğini fark etmediğimi zanneden o, benim umudumdu. O zamanlar bunu ben de bilmiyordum.

Bir çocuk parkındaydık, etrafımızda mis kokulu çiçekler ve ağaçlar vardı fakat ben renkleri göremiyor, parkın tam orta yerindeki geminin üstünde duran çocukların seslerini duyamıyordum. Sanki hayat benim için karartıdan ve sessizlikten ibaretti. Tabii, en başından beri değil... 26 Ocak gecesiydi hayatımı mahveden. Ben o gece Hazel'ı değil sadece, kendimi de kaybetmiştim.

Hazel benim çocukluk aşkımdı. Beni gerçekten sevdiğine inandığım ilk kadındı. Önce arkadaşım oldu, sonra aşkım. Yeri geldi abla gibi de davrandı bana, anne gibi de eş gibi de dost gibi de... Beni tamamladığını düşündüm, nerem eksikse orayı doldurdu sandım ve onu çok sevdim. Derken bir anda ellerimin arasından kayıp gitti. Ne onu kurtarabildim ne de sonradan kendimi.

Bir bataklığın içinde gibiydim; kurtulmak için değil, yok olup gitmek için çırpınıyordum. Ölmek için atıyordum bütün yardım çığlıklarımı ama sanki zaten bunu bildiğinden duymuyordu kimse beni.

"Şey... Adın ne?"

Adım Kıvanç. Fakat kendi bataklığımda seni de boğmaya hiç niyetim yok.

"Şey... Adın ne?"

Dokunuşuyla birlikte irkilerek ona döndüm. Onu daha önce görmüştüm, neden bilmiyorum ama son dört gündür parka geliyor ve bir köşede oturup beni seyrediyordu.

Uzun sarı saçları yakından çok daha güzel görünüyordu, canlı ve parlaklardı. Gözlerinin rengi beklediğimin aksine maviydi ve kocamandı. Küçük burnu ve dolgun dudakları gözlerinden bile daha güzeldi.

"Şey..." dedim onu taklit edercesine. Onu gördüğüm ilk gün de benimle tanışmaya geldiği bugün de üzerinde kot bir şort vardı. Ona bunu çok yakıştırdığımı söylemek yerine "Bundan sana ne?" diye sordum.

Anlamıştım, o benim gibi yok olmak için çırpınacak biri değildi; kurtulmak için çırpınırdı. O ışıltılı gözler, yaşamak istiyordu. O şapşal gülümseme, yaşamayı seviyordu.

Dudakları şaşkınlıkla aralandı. İnci gibi duran ön dişlerini görmemden kısa bir süre sonra kendini toparlayıp "Mümkünse birkaç saniyeliğine de olsa ayağa kalkabilir misin?" diye sordu. Yalnızca ona bakmaya devam ettim. Hafifçe omuz silkip "Pekâlâ, kalkmasan da olur," dedi ve hemen ardından "Boyun kaç?" diye sordu. Ona bakmayı bırakır bırakmaz, "Boyun kaç, diye sordum sana!" diye yükseldi.

"Duydum," dedim sadece.

"Seninle konuşmaya çalıştığımın farkında mısın?" Beklediği cevabı ona vermeyince, "Hey, sana diyorum!" diye bağırdı.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin