Bölüm * 44 *

21.6K 1.6K 251
                                    

selam kınalı kuzular

umarım keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur. sizin de istek ve beklentileriniz doğrultusunda biraz daha Hamza ve Yağmur'un iletişim kurduğu, birbirlerine kaynaştığı keyifli bölümlerle karşınıza gelmeye çalışıyorum. umarım beğenirsiniz..

selam ve dua ile kalın...


**

       

O sabah, uzun bir zaman sonra belki de ilk defa, Hamza'dan önce karşılamıştım yeni günü. Telefonun alarmından önce açmıştım gözlerimi. Bunda gördüğüm o karmakarışık rüyaların da etkisi vardı. Genelde nefes nefese uyanıyordum son zamanlarda. Eğer rüyamda ne gördüğümü hatırlamıyorsam kendimi şanslı hissediyordum. Bu sabah o şanslı sabahlarımdan değildi.

Kötü bir rüya görmüştüm. Hamza'ya koşup ulaşamadığım, ardına bakmadan gittiği ve ortadan kaybolduğu o rüyalardan bir çeşitlemeydi yine. Başımı yanımdaki yastığa çevirdim. Kınalım bir çocuk masumiyetiyle uyuyordu. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum. O çocukluk masumiyetini nasıl koruyup kollamıştı bu yaşa kadar? Sevgisinde, hürmetinde, tutkusunda hep o çocukluktan gelen saflık vardı benim kocamın.

Bedenimi hafifçe yukarı kaldırdım. Dirseğimi yastığa dayayıp başımı avucuma yasladım. Bir elimi kocamın solgun kınalı perçemine daldırdım. Parmak uçlarım bir ipeğe dokunmuş gibiydi o yumuşak saç tellerine değdiğinde. Solmuştu kocamın kınası. Döndüğünden beri perçemine kına yaktığını görmedim. Oysa nerdeyse haftada bir banyoya dizerdi kına malzemelerini, solmasına izin vermezdi kınasının. Unutturmamak içindi çabaları belki. Hem kendine hem bize kendini kurban edeceğini haykırdığı mesajıydı o tutam. Şimdi solgunluğu daha çok canımı yakıyordu bu perçemin. Ben kocamı saçının kızıl tutamından sevip bağrıma basmıştım oysa.

İyice gıdıklanan parmaklarımı yavaşça alnına doğru indirdim kocamın. Belirginleşen alın çizgisini takip ettim yumuşakça. Alnımın yazısısın demişti bir keresinde bana. Orada yazanları okuyabilmeyi çok isterdim şuan. Daha ne kadar acı düşmüştü bu hayattan payımıza mesela? Ya da ne kadar daha mutlu olabilirdim ben bu adamla?

Parmaklarım usulca kayıyordu kınalımın yüzünde. Gözlerinin kenarından yavaşça aktı yanağına. Sanki hayali bir yol çiziyormuş gibi. Hafif çıkan kirli sakallarına aldırmadan yuvarlaklar çizmeye başladım yanağında. Günlerdir kalbimde ve karnımda hissettiğim o boşluğun yeri dolmuş gibi hissediyordum bu sabah. Bütündüm, tamdım, noksanlığımdan soyunmuş yerine aşk örtümü giyinmiştim sanki. Sevgim tüm gücü ile savaş açmıştı karanlığıma. Ve kocamın sevgisi... Onun hayatımda iyileştiremeyeceği bir yara yoktu belki de... Onun sevgisi bu dünyada bana bahşedilmiş en güzel ve en kutsal merhemdi.

Derin bir nefes aldım. Hamdolsun, diye mırıldandım. Hamdolsun seni bana gönderene...

Ben iyice dalmış kocamın suretini incelerken Hamza da gözlerini açıp bana şaşkınca bakmaya başladı. Konuşmasa da irileştirdiği gözlerinden şaşkınlığı okunabiliyordu.

Kaşlarımı kaldırıp kafamı hafifçe geriye attım. " Hadi ama! Sen kimsin? Benim ne işim var burada demeyeceksin değil mi?" diye çıkıştım.

" Onu nerden çıkardın?" dedi Hamza kaşlarını çatarak.

" Ne bileyim. Sabahları Tecavüzcü Coşkun muamelesi görmeye alıştığım için kocamdan..." diye mırıldandım dudaklarımı büzerek.

Hamza ise benim söylediklerimden sonra dudaklarını arsızca kıvırmıştı ve gözlerine ışıltı gelmişti. Bu konuşmanın ardından gelecek esprileri tahmin edebiliyordum artık. Dudağımı ısırdım kırdığım potu anlayınca.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now