Bölüm * 14 *

29K 2K 115
                                    

selam kınalı kuzular :)

bir sonra 'bonus Bölüm' gelsin mi ne dersiniz?

keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah...

sizi seven yazarınız Şennur <3



**

       

O gece kınalımın ruhumu sarhoş eden kokusu, kalbimi mest eden vücut ısısı ve saçlarımda nazikçe dolaşan elleri sayesinde bir kedi gibi mayışıp uyku diyarına geçtim isteksizce. En son " O ilaçtan hep al tamam mı?" diye mırıldandığımı hatırlıyorum gevrek bir gülümseme ile.

Sabah namazına karşı Hamza'nın şiddetli titremesi ile aydınlık ve keyifli rüya âleminden yatak odasına mecburi dönüş yapmıştım. Gözlerimi açtığımda yatakta oturma pozisyonuna geçmiş olan kocamı gördüm. Titriyordu. " Hamza iyi misin?" diye sordum şaşkınlıkla.

" Üşüyorum." Dedi çenesi titreyerek. Vücut ısısı oldukça düşük olmasına rağmen alnında terler birikmişti. Gözleri boş bakıyordu. Nefes alırken hırıltılı sesler çıkartıyordu. " Nefes alabiliyor musun? Diye sordum üzerine yorganı sararken.  Göğsü inip çıkarken bana cevap vermedi. Sanki beni duymuyordu. " Sara nöbeti mi geçiriyorsun acaba?" diye sordum bu sefer. " Çarpıntım var." Dedi yine beni duymamış gibi kendi kendine söylenerek. Bir elini alıp nabzını kontrol ettim. Taşikardi geçirecek kadar hızlı atıyordu kalbi. Ben de aynı anda heyecan ve telaş yapmaya başlamıştım. " Ne yapayım söyle?" dedim. Yine beni algılamadı. Omuzlarından tutup sarstım Hamza'yı " kendine gel!" diye bağırdım. İlgisini çekmeyi başarmıştım bu sefer sanırım. Bana baktı boş gözlerle. " İlacım..." dedi kesik nefeslerinin arasından " Mutfakta..." diyerek yorgana sarıldı, ben mutfağa gitmek için kapıya yönelirken " Sarı..." dedi kendini zorlayarak.

Mutfağa nasıl gittiğimi bilmiyorum. Elim ayağıma dolanmıştı. Bu sinir krizine benziyordu. Ama kalbi hızlı atıyordu, nefesi hırıltılı, vücut ısısı düşük bir şekilde terliyordu. Olmayan tüm tıbbi bilgilerime sövmek istiyordum. Daha ilk senemdi ve böyle bir şeyi henüz görmemiştik. Belki de işlemiştik de ben hatırlamıyordum. Şuan adımı bile unutmak üzereydim. Tezgâhta sarı ilacı bulunca bir bardak su doldurup telaşla yatak odasına geçtim. Hamza yorgana sarılmış bir şekilde titreyerek, göğsü inip çıkarak oturuyordu. Dudakları mırıldanır gibi oynasa da ne dediğini tam kestiremiyordum.

İlacı ağzına doğru uzatıp " İşte getirdim... Sarı ilaç." Dedim onu alınca da suyu uzatıp " Hadi iç." Diyerek bir iki yudum su içirdim. " Şimdi ne yapayım? Diye sordum şaşkınca.

" Yanımda kal." Dedi sayıklar gibi. " Yanımda kal."

Sessizce yanına sokuldum. Gergin ve ürkmüştüm. Kollarıyla beni kendisine çekip sıkıca sarıldı. Mırıldandığı duaları duyabiliyordum şimdi. Ben de gözlerimden akan yaşlara aldırmadan ona eşlik ederek dualar mırıldanmaya başladım. Ben Ayet-el Kürsü'nün şifasına ve efsununa yasladım endişelerimi.

Ne kadar süre öyle kaldık hatırlamıyorum. Hamza'nın nefes alışları düzene girip titremesi azaldığında beni saran elleri de gevşemişti. Uyumaya başladığını anlayınca onu rahatsız etmemeye çalışarak yastığına yatırdım. Kınalı perçemine kaydı elim istemsizce. Cennette kokusundan bulacağım ben sevdiğimi. Huzurla uyu sen kahramanım, sen dünyanın yükünü al ben senin yükünü taşırım...

İçeri geçip abdest aldım ve sabah namazımı kıldım kafamda bin bir düşünce ile. Gün ışıyana kadar Kuran'ıma sardım kalbimi sonra. Her ayette daha bir ferahladım. Her satırında kendimde daha fazla güç buldum. Sonunda göğsümde iman kalbimde aşkla kalktım koltuktan. Sıkıntımı Allah'a havale etmenin hafifliğini yaşıyordum.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now