Bölüm * Bonus *

24.3K 2K 113
                                    

kısacık tadımlık bir bölümle geldim kınalı kuzular

Ama merak etmeyin birkaç güne devamı gelir bir aksilik olmazsa inşaAllah... tamamlarız :)

keyifli okumalar <3

*****



       

Hamza serin havayı arkasında bırakıp sıcak klimanın ve içerideki kalabalığın ısıttığı mekâna girdiğinde gözleri ile masaları taradı. Köşe masada gördüğü kişiyle göz göze gelmişti. Başı ile selam verip o tarafa doğru geçti.

" Hoş geldin kardeşim." Diye ne içinde karşıladı Murat Hamza'yı. Ayağa kalkmış elini uzatmıştı genç adama çoktan.

" Hoş bulduk kardeşim." Diye karşılık veren Hamza sarılıp tokalaştı arkadaşı ile. Ve ceketini üzerinden çıkartıp masaya oturdu.

" Ne içiyorsun?" diye sordu Murat hemen " Aç mısın? Bir şey yer misin?" diye ekledi.

" Aç değilim." Diye yanıtladı Hamza arkadaşını. " Evde atıştırdım bir şeyler. Ama çay içerim."

Garsonu çağırıp siparişlerini verdikten sonra hal hatır sorma kısmına geçtiler muhabbetlerinin.

" Kardeşim kusuruma bakma." Dedi Murat " Düğününe gelemedim. Biliyorsun benim hanımın doğum zamanıydı. Bırakamadım onu." Diye devam etti mahcup bir şekilde.

" Ne kusuru Murat böyle şeylerin lafı olmaz aramızda biliyorsun. Biz geliriz artık oğlanı görmeye inşallah." Dedi Hamza gülümseyerek. Gerçekten önemi yoktu böyle şeylerin bu ikilinin arasında. Çünkü onlar kardeş gibiydi. Kader arkadaşıydı. Okulda beraber büyümüşlerdi. İlk görevlerine beraber çıkmışlardı. Birbirlerini ateş hattında koruyup kollamışlardı. Bunlar iki kardeşin arasında bile yaşanmayan ortak paylaşımlardı belki de. Bu yüzden aralarındaki bağ kardeşliğin üzerinde bir tanıma sığacak kadar büyüktü.

" Murat'ın cenazesine geldim ama seninle konuşamadım. Nasıl oldu çatışma? Sen nasılsın?" dedi Murat. Şehidi tanımıyordu ama İstanbul'daki şehit cenazelerine katılmaya çalışırdı mümkün oldukça. Bu onlara olan son borcu gibiydi. Kendisi kaçmıştı meydandan ve İstanbul'a gelmişti isteği ile. Ama oralarda yaşadıkları hala beyninin içindeydi. O insanların ne hissettiğini ve neler yaşadığını az çok anlayabiliyordu. Bu yüzden şehitlere bu vatanda huzurla yaşayan inşalardan bir kat daha fazla vefa borcu olduğunu düşünüyordu.

Hamza başını geriye doğru hafifçe atıp derin bir nefes aldı. " Pusuya düşürüldük Murat. Verilen koordinatlarda kurtarılacak kimse yoktu. Biz kendimizi zor kurtardık. Bekliyorlardı bizi." Dedi Hamza ve sesini biraz daha alçalttı. " Bizi bekliyorlardı. Anlıyor musun?"

Murat hayretle gözlerini açmıştı.  Son zamanlarda askerlerin pusuya düştüğünü öğrenmişti birkaç ağızdan. " Nasıl olur? Anlayamıyorum." Diye mırıldandı genç adam kendi kendine söylenir gibi.

" Bilmiyorum Murat. Durumlar bildiğimiz ve anlayacağımız gibi değil. Bizim oralar çok karışık. Bir şeyler olacak bunun sonu hayra alamet olamaz." Dedi Hamza kısık sesle devam ederken. Yüz hatları keskinleşmişti ve başını sağa sola sallayarak ne kadar kararsız ve düşünceli olduğunu vücut dili ile de belli ediyordu genç adam.

İstanbul'da da durumlar çok farklı değildi aslında. Kuşkulu birçok bilgi geliyordu Murat'ın kulağına. Dokunamadıkları adamlar vardı ve gözlerinin önünde işlerine devam edebiliyorlardı. Onların koruyucu meleklerinin kim olduğu belliydi ama kesin bilgileri yoktu ellerinde. Kesin bilgileri olsa da dokunabilecek kadar güçlü değildi kimsenin eli. Terör gözlerine sokula sokula İstanbul'a yayılıyor ve o iğrenç adamlar kendilerine para kaynağı olacak pis işlerini pişkinlikle devam ettiriyorlardı. İstanbul'da işler oldukça karışıktı. Faili meçhul cinayetler, büyük vurgunlar, artan suç oranları, terörün ayyuka çıkan faaliyetleri ve bunları durduramayan bir emniyet biriminin içinde daralıp kalmıştı vatan evlatları.

Biraz daha konuştuklarında iyice gönlü daralan Murat konudan sıkılmış gibi gülümsedi ve " Sen nasılsın devrem? Evlilik nasıl gidiyor anlat bakalım." Diye konuyu değiştirmek için laf attı.

Konuşulan onca sıkıntılı haber ve gelişmenin üzerine bu soruya muhatap kalan Hamza'nın gözleri ışıldamıştı. " Güzel gidiyor be devrem." Dedi keyifle. Bunun üzerine biten çaylarını tazelemek için garsonu çağırıp siparişlerini yenilediler.

" Senin hanım da gözü kara çıktı. Üç kere nezaretten çıkardım. Sonuncusunda gözünü korkuttum galiba biraz." Diye lafa girdi Murat. Neşe ile söylemişti sözünü. Arkadaşına, devresine, en önemişi kardeşine ne kadar yakışan bir eş olduğunu ima ediyordu. Hamza'yı tanırdı Murat ve bilirdi onun neden evlenmek istemediğini, bugüne kadar direndiğini. Ama anlamıştı bu kızda ne bulduğunu da.

Hamza gözlerini irileştirdi karısının hiç bilmediği haberlerini arkadaşından alınca. Yağmur'un hakkını savunmak isteyen bir kız olduğunu az çok bilecek kadar tanıyordu genç adam karısını. Başörtü eylemlerine katılması da muhtemeldi bu sebepten. Ama nezarete alınması, hem de üç defa yaşanması bu durumun Hamza'nın şaşkınlığını perçinliyordu.

" Benim bunlardan haberim yok, biliyor musun?" dedi arkadaşına tüm samimiyetiyle.

" Biliyorum kardeşim. Son konuşmamızda senin hanıma 'çağırayım mı kocanı şimdi buraya?' diye zarf attım. Böbürlenip benim kocam asker falan der diye bekledim açıkçası. Ama seni aramamam için etekleri tutuştu. Türlü bahane üretti ayaküstü." Murat gülümsemişti. Yağmur'un karşısında nasıl kıvrandığını hatırlayınca gülmemek için kendini zor tutmuştu.

Hamza'nın da dudakları kıvrılmıştı. Yağmur'un da içgüdüsel olarak yaptığından çekindiğini ya da kocasından çekinip korktuğunu düşününce yaptığı şeyler daha da masum gözükmüştü genç adamın gözüne ve hatta gönlüne. Zaten Yağmur'a kızamazdı; hakkını savunmak için kendince bir şeyler yapıyor diye. Yine de gözaltına alınmak mevzu bahis olduğunda konunun vahameti artıyordu genç adam için.

" Hem yapıyor hem korkuyor değil mi?" dedi Hamza ve sessizce ekledi. " Çocuk gibi."

" Aslında cüssesinden beklenmeyecek kadar gözü pek ve cesur bir kız. Gözaltına alınması hep arkadaşlarını korumaya çalıştığı için olmuş. Sana yakışacak bir gelin bulmuşsun kardeşim kendine. O da haksızlığa gelemeyen gözü kara bir kız, belli. Allah mutlu mesut etsin inşallah."

Hamza'nın omuzları hafifçe kabardı arkadaşının sözleri ile. Evet, onun karısı abisinden ölümüne dayak yerken bile sözünü esirgemeyecek kadar hakkını savunan bir kızdı. Ve evet, Hamza karısının en çok bu huyunu seviyordu. Kızıl kıvırcık saçları ve yüzünü sarmalayan ince çillerinin dışında, gururu ve kendini savunacak kadar deli cesareti de ayrıca yakışıyordu yağmur damlasına.

YAĞMUR'UN SESİ Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz