Bölüm * 6 *

30.5K 2K 180
                                    




SSelamun aleykum

keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah

selam ve dua ile..


**


       

Kasım ayının sert havası kar soğuğu taşıyordu ruhunda. Ellerimi cebime sokmuş ve kafamı da atkıma gömmeye çalışarak ilerliyordum sokakta. Bugün izin günümdü. Ve ben de okulun kapısında bekleyen Betül ve Merve'nin yanına gidip destek olmaya karar vermiştim. Ne zamandır boşluyordum onları da.

Zaten okula alınmadığımız için pek gidesim gelmiyordu artık açıkçası. Şimdi diyeceksiniz okulunu okusana kızım diye. Haklısınız. Ben o okulu kazanmak için çok emek verdim. Hem de ailemin desteği olmadan. Ama başımı da isteyerek örttüm ben. Annem babam genç kıza yakışmadığını, evlenince örtünebileceğimi söylerken ben ısrar ettim. Hatta onlara direndim. Çünkü Allah'ın ayeti diye bildim ben bu örtüyü. Şimdi Allah rızası için yaptığım bir şeyden dünyalık heveslerim için kazandığım okula gitmek adına vaz geçmeyi yediremiyorum gururuma. Bu birine seni karakterin için seviyorum deyip ertesi gün parası için başka biri ile evlenmek gibi. Evet çok absürt bir örnek oldu farkındayım ama benim için öyle işte. Ben doktor olmaktan vaz geçebilirim ama cennet hayalimden vaz geçmek istemiyorum. Eğer bir şeylerden ödün vererek okuyacaksam zaten bir anlamı kalmıyor ki doktor olmanın.

Düşüncelere dalmış yolda ilerlerken yanından geçtiğim gençlerin işaret parmağı ile beni gösterip " Fadime Şahin geçiyor." Diye bağırıp alay etmeleri ile kendime geldim. Son zamanlarda artan faili meçhul cinayetler, bunları işlediği iddia edilen sarıklı cübbeli adamlar bir de Fadime Şahin diye bir kadın türemişti haberlerde. Ben haberleri çok takip etmezdim eskiden. Şimdi elim bağrımda izliyorum haberleri. Önceden şehit haberleri sadece bir rakamdan ibaretken şimdi her isim yankı yaparak yıkıyor aklımın duvarlarını. Kınalımın adını duyma ihtimali bile canımdan can gitmesine yetiyor. Her gün onlarca şehit veriyoruz doğuda. Önceden bu kadar çok olduğunu düşünmezdim açıkçası şimdi her birinin acısı canımı yakıyor. Hep soruyorum kendime; ya Hamza'm olsaydı o haberlere konu olan şehadet şerbetini içmiş vatan evladı? İşte bu bekleyiş yoruyordu kalbimi. En son sesini duyduğumdan bu yana bile neredeyse bir ay geçmişti. Şimdi ne haldeydi? Ne yapardı? Ne yer ne içerdi? Onun da elleri üşüyor muydu acaba? Peki ya yüreği, hangi hayalle ısıtıyordu yüreğini?

Derin bir nefes aldığımda beni işaret eden çocukların arkamda kaldığını fark ettim. Buna sevinmiştim. Çünkü bazen arkamdan koşup bir şeyler fırlatan saçma insanlar çıkıyordu yoluma. Betül'ün dediği gibi; bu ülkenin teni beyaz ama yüreği zenci vatandaşları olmuştuk biz artık. Deli zenciler diyorduk kendi aramızda grubumuza. Artık alışmıştık dışlanmaya ya da sokakta uğradığımız tacizlere. Buna alışmak denmez gerçi. Ama idare ediyorduk bir şekilde. Bizim de sesimizin gür çıkacağı günler gelecekti elbet. Sabrediyor ve zamanımızı bekliyorduk. Tabi sabrederken boş da durmuyorduk. Dilimizde dualar elimiz yumruk olmuş bir şekilde direniyorduk zulüm bellediğimiz işlere. Bir sonuca ulaşamamıştık henüz. Hatta kaybeden taraf gibi görünüyorduk biraz da. Ama olsun biz Peygamber Efendimiz 'in dediğini tekrar ediyorduk birbirimize; "İstemez misin ya Ömer, dünya onların, ahiret de bizim olsun!"

Arkamdan hızla gelen topuk sesleri beni tedirgin ediyor nedense. Normal zamanda başörtümün altından kulaklıklarımı takar ve Tahtakale'den neredeyse bir maaşımı verip aldığım ikinci el walkman 'imle radyo dinlerdim. Ama son zamanlarda radyolarda o kadar acıklı ayrılık şarkıları çalıyorlar ki dinleyesim kalmadı. Zaten her sokakta son ses 'bu akşam ölürüm' çalmasa eksik kalıyor. Ne bunalımlı millet olduk! En yakın zamanda kendime neşeli şarkılardan oluşan bir kaset doldurmalıyım diye not ettim beynimin bir köşesine.

YAĞMUR'UN SESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin