Bölüm 6

813 72 19
                                    

Louis’nin Anlatımından

Buna inanamıyorum. Marcel Lanet Olası Styles az önce alnımı öpmüştü. Şu an olan tek şey buydu. Orada öylece, yüzümden silemediğim gülümsemeyle donakalmıştım. Çabucak beni yalnız bırakarak soyunma odasını terk etti. Hızlıca kendimi toparladım ve arkasından yürüdüm.

Marcel kambur bir şekilde durmuş sırt çantasının ipleriyle oynuyordu. Aşırı tatlı gözüküyordu. Sonunda kot pantolonu giymiş olduğu fikrini seviyordum. Onu daha seksi gösteriyordu. Çoğu insan kot pantolon giyiyor, biliyorum ama onu kot pantolon içinde görmek sanki yepyeni bir moda anlayışına tanıklık etmek gibiydi. Bana dönük olan tarafı sırtıydı, böylece onu süzdüğümü göremiyordu. Daha önce olan şey hakkında bir yorum yapmak istemedim, çünkü bilirsiniz ünümü korumam gerekiyordu, ben havalı olandım.

Boğazımı temizledim. “Hadi sınıfa gidelim.”

Marcel kırmızı yanakları ve utangaç gülümsemesiyle-ki çok tatlıydı- arkasını döndü.

“Tamam.” diye kısaca cevap verdi.

Hah, görünüşe bakılırsa başka birileri de havalı olanı oynamak istiyordu. İçten içe çıldırsam da, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi, yanında sessizce yürümeye devam ettim.

“Selam, Lou.” diye seslendi yanından geçtiğimiz bir kız.

Karşılık verircesine başımı salladım ve yürümeye devam ettim. Birkaç kız daha aynı şeyi yaptı ve ben de yine başımı sallayarak onlara karşılık verdim. Kafamı sağıma çevirdiğimde Marcel rahatsız olmuş gibi gözüküyordu.

“Sorun ne?” diye sordum.

“Bir şey yok.”

“Belli ki bir şey var, hadi söyle bana.” diye direttim.

“Tanrım, hep gülümsemek zorunda mıyım?” Durdu ve masum bir yüz ifadesiyle bana döndü

“Evet, senin üzgün olmaya iznin yok.”

“Komiksin.” Somurttuktan sonra yürümeye devam etti. Sınıfın kapısında kolunu yakalayıp onu durdurana kadar arkasından yürüdüm.

“Hadi bugün derslere girmeyelim.” diye bir öneri de bulundum.

Marcel’in yüzü şaşkınlıkla aydınlandıktan hemen sonra elimden kurtuldu ve kafasını salladı.

“Hayır, hayır!” Kesin bir sesle bağırdı.

“Louis Tomlinson asla bir ‘hayır’ı cevap olarak kabul etmez.” Derin bir sesle konuşup sırıttım.

Onun karşı gelmesine izin vermeden tekrar kolunu yakaladım ve geldiğimiz yoldaki kalabalığı yararak bir kez daha soyunma odasına doğru yürüdüm. Kapıyı bir tekme ile açtıktan sonra doğruca diğer kapıya doğru yürüyüp aynı şeyi tekrarladım. Nihayet sahaya çıkabildiğimizde arabamın bulunduğu otoparka doğru hızlı adımlarla ilerledim ve kapıları açıp içeri girmesini bekledim. Şaşırmama sebep olacak şekilde ön koltuğa oturmuştu.

Arabanın diğer tarafına geçip sürücü koltuğuna oturdum.

“Kemerini bağla.” Hızlı yürümemiz yüzünden kesilen nefesimi düzene sokmaya çalıştım.

Sessizlik.

Kafamı çevirdiğimde bacaklarını kendine çekip kollarıyla kendini kucaklamış, hıçkıran bir Marcel ile karşılaşmıştım. Daha sonra gördüğüm şey ise görebileceğim en kalp kırıcı şeydi… Marcel’in yanaklarından yaşlar akıyordu, sessiz gözyaşları.

Bana göre sessiz gözyaşları, gözyaşlarının en berbat türüydü. Üzüntü ve acının seni ele geçirip, herhangi bir ses çıkarmanı engellediği türden gözyaşlarıydı onlar.

Opposites Attract (Türkçe)Where stories live. Discover now