BÖLÜM 18

5.3K 264 75
                                    

YENİ BÖLÜM İLE HERKESE MERHABA. YENİ BİR KARAKTER, BÖLÜM SONUNDA HİKAYEMİZE GİRİŞ YAPIYOR. KARAKTERİMİZİN ADI İÇİN, BİR OKUYUCUMUZA TEŞEKKÜR EDİYORUM. SEVGİLİ; turuncugozluk

HEPİNİZE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM DEĞERLİ DOSTLAR.

Uzun süren bir bekleyişin ardından, nihayet Derman ağa normal odaya çıkarılmıştı. Ancak doktorunun söylediği gibi, konuşamıyor ve hareket edemiyordu. Etrafını anlıyor, gözleriyle cevap vermeye çalışıyordu. Bu sürecin ne kadar süreceği, düzelip düzelmeyeceği belli değildi. Evdeki herkes gün boyu hastanede, Derman ağanın yanında oluyordu. Ancak felç halindeki bir adamın karşısına çıkmak, Halil için çok zordu. Çünkü bu durumun sebebi Halil'di. Halil ziyarete geldiğinde, amcasının gözlerinden nefretini farkedebiliyordu. Bu onu istemese de rahatsız ediyor, bu yüzden pek fazla ziyarette bulunmuyordu. Bunun için gün be gün bir bahane üretiyordu.

O günde ziyarete gitmedi Halil. Babasına işlerin aksadığını ve işlerin başında durmak istediğini söyleyerek atlattı yeni günü. Babası, annesi, kızlar ve hatta evin çalışanları hep birlikte hastaneye gitmişlerdi. Halil evde yalnız kalmış, işyerine gitmek için hazırlanmaya başlamıştı. Aynanın karşısına geçip saçlarını düzeltirken, kapının çalındığını duydu. Odasından çıktı ve hızlıca alt kata indi. Kapıyı açtığında gelen Boran'dı. Halil biraz şaşırmıştı. Çünkü birinin gelmesini, özellikle de Boran'ın gelmesini beklemiyordu. Hemen Boran'ı içeri davet etti. Boran içeri girerken, konuşmaya başladı:

- Nasılsın Halil'im? Babamın yanına gidiyorum. Gitmeden sizi bir yoklayayım dedim.
- İyi yaptın da, ev boş. Herkes hastanede, az önce çıktılar.
- Hay Allah, sen napıyorsun peki?
- Ben de mecburen işleri tek başıma idare ediyorum.

Halil'in yüzü gülüyordu. Sevdiği adam yanında olunca, somurtmak imkansızdı onun için. Boran konuşuyor o dinliyordu. Boran konuşmaya devam ediyor, Halil gözlerinden gözlerini alamıyordu. Sohbet muhabbet derken, konağa girdiler. Boran gelmişken, Halil ile birlikte çıkmak istemişti. Halil'in çok işi kalmamış ve ceketini, cüzdanını almak için odasına çıkmıştı. Boran'da sohbete devam ederek, onu takip etmişti. Odaya girdiklerinde, Halil'in eli ayağı tutmuyordu. Boran yanında olunca, kalp ritmi değişiyordu. Boran ise sevdiği adama karşı, daha kontrollü davranıyordu. Belki de yaşanan üzücü olaydan dolayı, Halil'e doğru hızla koşuyordu. Ancak Halil'in yavaş adımlarla ilerlemeye hiç niyeti yoktu. Boran laf anlatırken, aniden burun buruna geldiler. Boran adeta kekeleyerek anlatmaya devam ediyordu. Halil Boran'ın dudağına bir öpücük kondurdu. Boran her şeye rağmen şaşırmıştı yine. Konuşmasına devam etmeye çalışırken, dudağına bir öpücük daha geldi. Ve ardından bir tane daha.

Bu kez işler tersine dönmüştü. Boran güçlü elleriyle Halil'in ensesinden tutup, kendine doğru çekti. Dudakları Halil'in dudaklarıyla birleşmişti. İki genç adam deli gibi öpüşürken, Halil Boran'ın gömleğini çözmeye başladı. Düğmelerini açtıkça, Boran'ın vücudu ortaya çıkıyordu. Gömleği çıkarmak için beklemeden, ateşli öpücüklerini Boran'ın vücudunda gezdirmeye başladı. Boran heyecan içinde ve nefes nefese kalmıştı. Bir süre sonra Halil'i tutup arkasındaki duvara doğru itti. İkisi de normal hallerinden, çok daha sert bir hal almıştı. Deli gibi öpüşürken, Boran'ın elleri Halil'in pamtolunun üzerinden kalçasında geziyordu. Halil'in elleri de Boran'ın yarım açılmış gömleğinin içinde dolaşıyordu. İki genç adam deli gibi öpüşürken, dudağını kurtaran Boran ''Seviyorum seni, çok seviyorum.'' dedi ve öpüşmeye devam ettiler. Daha ileri gitmeyi belki ikisi de istiyordu. Ancak bunun için doğru yerde olmadıklarını iyi biliyorlardı. Belki de aşklarını bu kadar masum, ancak bu kadar da ateşli ve sert yaşamaktan haz alıyorlardı. Nefesleri ve öpüşürken çıkan sesler birbirine karışmıştı. Birbirlerine deli gibi aşık iki adam, ilk kez böyle ateşli bir şekilde öpüşmüşlerdi.

Bir süre sonra dudakları ayrıldı ve Boran, utanarak baktı Halil'in gözlerinin içine. Sevdalarını yaşarken, birbirlerinden hala utanıyorlardı. Ardından karşılıklı tebessüm ettiler birbirlerine. Halil söze girdi bu kez:

- Seninle olunca herşey güzel.
- Seninle de öyle.

Sımsıkı sarıldı iki adam. Öyle bir sarıldılar ki birbirlerine, sanki ölene dek bırakmayacak gibiydi. Adeta söz veriyor gibiydi her ikiside. ''Ölene kadar birlikte''olmanın sözü gibiydi sarılmaları.

Bir süre sonra Boran düğmelerini ilikledi. Halil'de üzerine ceketini alıp, saçını düzelttikten sonra aşağı indiler. Birlikte evden ayrıldılar ve her ikisi de kendi arabasına bindi. Halil işyerine doğru yol alırken, Boran'da babasının yanına doğru yola çıkmıştı.

Halil kısa bir süre sonra işyerine gelmişti. Odasına geçti ve yarıda kalan işlerine devam etmek için hazırlanmaya başladı. O işlerini halledirken, telefonu çalmıştı. Telefonuna uzanan Halil, arayanın babası olduğunu farketti:

- Efendim baba?
- Halil, oğlum bak ne diyeceğim. Amcanın doktoru İstanbul'dan bir fizikçinin adını ve telefonunu verdi. Bizim aklımız ermez dedim ben de, aklıma sen geldin. Numarayı yazda arayıver hele, bir konuş bakalım. Yatılı olarak gelebilirse, amcana faydalı olurmuş. İşinde çok iyi bir hanımmış.
- Olur baba olur. Ver numarayı sen, ben arar etraflıca konuşurum.
- Tamam oğlum yazıver o zaman.
- Evet, evet. Tamam baba aldım numarayı ben. Biraz işim var, bittiği gibi arayıp konuşacağım. Sonra da size haber veririm.
- Tamam oğlum, hadi kolay gelsin.

Halil İstanbul'daki fizyoterapistin adını ve numarasını kaydetmişti. Babası Halil'in fizyoterapist ile daha iyi diyalog kuracağını ve dediklerini iyi anlayacağını düşünmüştü.

Halil işlerini halledirken, yemeğe çıkmak aklına geldi ve Boran'ın numarasını çevirdi. Çok geçmeden Boran telefonu açmıştı:

- Alo
- Efendim Halil?
- Ya şey, yemeğe dışarı çıkacaktım. Hem biraz işlerden başımı kaldırmış olurum dedim. Sen aklıma geldin. Müsaitsen gelsene birlikte yeriz.
- Olur Halil'im ben de kurt gibi açım zaten. Madem her zaman ki restoranda buluşalım ne dersin?
- Tamam olur olur. İlk giden her zaman ki yerimizi ayarlasın. Şöyle manzaraya karşı, güzel bir yemek yeriz.
- Tamamdır sen merak etme.

Halil kalan ufak tefek işlerini hızlıca halletti. Ardından toparlandı ve işyerinden çıktı. Yoluna devam ederken, babasından aldığı numarayı çevirdi ve fizyoterapistin açmasını bekledi:

- Alo
- Alo buyurun?
- Serap hanımla görüşebilir miyim?
- Buyurun benim, kim aramıştı?
- Serap hanım ben Mardin'den arıyorum. Amcam beyin kanamasından dolayı, felç geçirdi. Doktoru sizinle görüşmüş bu konuda. Ben de arayıp, fikrinizi öğrenmek istedim.
- Ah, evet! Bahsetti amcanızın durumundan. Bu konu telefondan konuşulacak bir konu değil aslında. Ama şunu söyleyebilirim ki, tedavisi zaman alacaktır.
- Peki, gelebilecek misiniz Mardin'e?
- Elbette, Hocamın tanıdığı bir aileyi kırmak olur mu hiç?
- Sizi konağımızda ağırlamak isteriz. Sizin için hemen hazırlık yaptırıyorum.
- Hay Allah, size rahatsızlık vermesem. Bir otel ya da geçici bir ev tutabilirdim aylık olarak.
- Ne kadar süreceği hiç önemli değil Serap hanım. Başımızın üstünde yeriniz var. Siz hazırlıklarınızı tamamladığınızda, yeniden konuşalım. Bu numaradan bana ulaşabilirsiniz.
- Peki o zaman, çok teşekkürler. Ha bu arada, ben sizin adınızı bilmiyorum henüz. Sizi ne diye kaydedeyim.
- Halil, adım Halil.
- Peki, memnun oldum Halil bey. Görüşmek üzere.


Serap, Derman ağanın tedavisini üstlenerek, Mardin'e gelmeyi kabul etmişti. Onun gelişi Köroğlu ve Karahan aileleri içinde, birçok dengeyi altüst edecekti.

HALİL İLE BORANOnde as histórias ganham vida. Descobre agora