BÖLÜM 5

10.1K 473 38
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM HEPİNİZE. LÜTFEN YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİNİZ. HER BİRİ BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİDİR.

Telefon sesine uyanmış ve zor zar elini uzatmıştı. Zorla araladığı gözlerinin arasından, arayana baktı Halil. Boran arıyordu ve ısrarla devam ediyordu. Halil derin bir nefes aldı önce ve telefonu açtı:

- Efendim?
- Günaydın, daha yeni mi uyandın kardeşim ya?
- Gece uyku tutmadı, geç yattım ondan.
- Eee, nasılsın konuşamadık birkaç gündür?
- İyiyim Boran, işlerim yoğundu. Gözümü kırpacak vaktim yok bu aralar.
- Şey, düğünü diyecektim ben.


Halil uyku sersemi şaşkın şaşkın baktı gözlerini kısarak. Aklına istemsiz bir şekilde kardeşi Şaheste ve Boran'ın düğünü gelmişti.

- Ne? Ne düğünü?
- Oho! Hani Diyar'ın düğününe davet yollamışlardı, birlikte gidecektik.
- Ha, yok ben gelemeyeceğim. Keyifsizim ben bu aralar biraz.
- Yapma böyle kardeşim ya, sözleşmiştik.
- Boran gelemeyeceğim dedim. Üsteleme olur mu?
- Şey, peki tamam.
- Uykuya dönüyorum ben. Görüşürüz daha sonra.


Boran bu tutuma bir anlam veremiyordu. Halil ile yıllar yılı, birkez bile bu şekilde mesafeli diyalogları olmamıştı. Bu tavrı Şaheste ile ilgili konuyu öğrendiğine yormuştu o da. Ancak Halil'in bilmediği birşey vardı bu konuda. Bunu Boran ile uzun soluklu konuşurlarsa öğrenecekti.

Halil yatağından kalktı ve aynada kendine baktı. Adeta cilt rengi koyulaşmış, göz altları çökmüş ve gözleri kanlanmıştı. Çünkü aklına Boran'a karşı beslediği hisler girdi gireli, adam akıllı uyku uyuyamıyordu. Kardeşi ile dostunun, daha doğrusu bu hisleri beslediği dostunun evliliği üzerine düşünceleri, onu iyice uykusuz bırakmaya başlamıştı. Odasında bulunan kendine ait lavaboya geçti ve elini yüzünü yıkadı. Kendine gelmeye çalışıyordu ama kolay görünmüyordu. Ev ahalisi keyifsiz olduğunu düşünerek, birkaç gündür üstüne gitmiyordu Halil'in.

Halil dolabından çıkardığı beyaz gömleği giydi atletinin üzerine. Ardından açık gri şık bir takım elbiseyi geçirdi üzerine. Her zaman olduğu gibi, boyuna posuna, esmer tenine yakışmıştı gri takım elbise. İşe gitmeye karar vermişti. Böylece kafasını dağıtabilirdi. Çünkü ne kadar uğraşırsa uğraşsın, kafasından bu duygu ve düşüneyi atamıyordu. Aşağı indiğinde hazır olan, boyalı siyah ayakkabılarını giydi ve silkelendi. Avluya çıktığında ise, herkes kahvaltısını bitirmek üzereydi. Annesi Halil'i kapıda görünce, söze girdi hemen:

- Oğlum, uyandın mı? Günaydın yavrum, gel kahvaltı et.
- Günaydın herkese. Yok anne benim iştahım yok. Ev basıyor beni diye, işyerine gideyim dedim.
- Anladım oğlum. Sahi, bu akşam Mehmet dayıların düğüne gidilecek, haberin var değil mi?
- Var anne, ben gelemeyeceğim. Boran'da aradı az önce, ona da söyledim.


Böyle günlerde tüm davetlere aile hep birlikte gittiği için, herkes bakıp kalmıştı. Tuhaf gelmişti tüm aileye, Halil'in gelemeyeceğini söylemesi. Annesi haricinde ses çıkaran olmamıştı ama. Emine söze girdi yeniden:

- Aaa, oğlum olur mu hiç? Dikkat çeker böyle.
- Anne bir rahat bırakın beni! Gelemeyeceğim dedim keyifsizim, gelip yatacağım!


Sesi azda olsa yükselmiş ve net bir şekilde düşüncesini söylemişti. Aile üyeleri gerçekten şaşırmıştı, Halil'in bu haline.

- Ben çıkıyorum. İşyerinde görüşürüz.
- Görüşürüz oğlum, biz de çıkarız amcanla birazdan.


Halil evden çıkıp arabasına atlamış ve işyerine doğru yola çıkmıştı. Avluda ise hala Halil'in konusu geçiyordu. Halil'in babası Devran ağa, Emine'yi susturmak için net konuşmuştu.

- Hanım bırak çocuğu, keyifsizim dediğine göre vardır birşeyi.
- Kız Emine, abim haklı. Belki gönül işidir bu. Adamı yatağa kadar düşürür. Gitme çocuğun üstüne sende.
- Ne dedim Saliha? Düğünü söyledim, azar işittim.
- Görmezden gel sen. Dediğim gibi gönül işi var bu çocuğun belli. Gör bak, yakında bunuda eveririz biz.
- Ah hadi inşallah Saliha inşallah!


Kadınlar arası dedikodu kazanı kaynamış ve Halil'in bir kız arkadaşı olduğuna, sevdasından bu hallere düştüğüne karar verilmişti. Yanlış tahmin değildi aslında. Tek farkı gönlünün kaydığı kişinin bir kız değil, yıllardır dostu olan Boran olmasıydı.

Halil işyerine çoktan varmış ve işlerinin başına geçmişti. Babası ve amcası Derman ağa, bir süre sonra işyerine gelmişlerdi. Halil oralı olmamış ve işlerinden başını kaldırmamıştı. Gün boyunca kendini yoğun tutmak istiyordu. Üzerindeki ölü toprağını bu şekilde atmayı planlıyordu.

Günün ilerleyen saatlerinde, Halil masasında evrakları bilgisayara aktarırken, kapıda Boran göründü. Halil'i görmeye geldiği belliydi. Halil, Boran'ı farkedince kaçış olmayacağını anlayarak ayağa kalktı ve Boran'la tokalaşıp buyur etti.

- Boran'ım hoşgeldin. Geç buyur şöyle.
- Hoşbulduk kardeşim. Bugün konuşmamız aklımı kurcaladı. Üzüldüm kendi kendime. Seninle konuşmaya geldim.
- Senle alakalı bir konu değil. Birkaç gündür yatıyordum, keyifsizdim.
- Konu sadece benle değil, kız kardeşin ve benle alakalı bence kardeşim. Bana kızgın olmanın sebebi, kardeşinle evleneceğimi öğrenmen mi?
- Yok...
- Bak Halil, birincisi ben kardeşinle özellikle evlenmek için birşey yapmadım. Bizim buralarda bilirsin, gençleri birbirlerine uygun bulduklarında, saygıdan laf düşmez. Bana Şaheste'yi uygun görmüşler, sordular usülen. Ben de saygımdandır, hayır diyemedim. Birgün ben de, sen de evleneceğiz. Şaheste, onurlu, iffetli bir kızdır bilirim. Olacaksa düzgün ve yanıma yakışacak biri olsun diye ses etmedim. Eğer bana kızgın olmanın sebebi gerçekten buysa, seni anlarım.
- Yok dedim Boran. Haberim var bu durumdan ve Şaheste ile konuşup ne kadar sevindiğimden bahsettim. Sizle alakalı değil diyorum.
- Peki ne ya? Bizim birbirimizden gizlimiz saklımız mı var oğlum? Ne bu halinin sebebi?


Halil yerinden kalktı ve pencereye doğru ilerledi. Arkası dönüktü Boran'a. Boran ise Halil'e arkasından bakıyor ve birşey söylemesini bekliyordu. Halil'den beklenen söz çok gecikmeden geldi:

- Aşık oldum.
- Ne? Ciddi misin? Vay kardeşim benim ya, çok sevindim senin adına.
- Ama bir kadına değil Boran.

Boran'ın şaşırmasına fırsat kalmadan, kapının dibindeki koridordan hızlıca uzaklaşan birinin ayak sesleri gelmişti. Halil gözleri büyümüş bir şekilde, aniden arkasını döndü. Boran ile gözgöze geldiler ve hemen koridora çıktı. Etrafa bakındı heyecan ve endişe içinde. Kimse yoktu ama, mutlaka biri duymuş ve görünmemek için hızlıca uzaklaşmıştı. Kim olabilirdi duyulmaması gereken bu konuşmayı duyan? Halil bu soruyu kafasında tekrar ede ede, içeri döndü. Boran ise endişeli bir bakış ile, Halil'den kim olduğunu söylemesini bekliyordu.

- Yok! Yok gitmiş her kimse!

Boran aniden yerinden kalktı ve Halil'e yaklaştı. Elini omzuna attıktan sonra, kafaya kafaya verdi ve alçak sesle konuşmaya başladı:

- Merak etme, belkide kimse duymadı. Sen tedirgin hissettin konudan dolayı. Bak beni dinle kardeşim. Sen kime aşık olursan ol, kimi seversen sev, ben senden asla vazgeçmem. Bugüne kadar birlikte yedik, birlikte içtik. Sırlarımız oldu çoğu zaman. Bu da onlardan biridir benim için. Benden saklama hiçbirşeyi, olur mu?
- Peki. Olur Boran.


Birbirlerine sarıldılar sıkıca ve ardından Halil, Boran'ı uğurladı. Masasına geri döndüğünde ise, hala aynı endişe içindeydi. Kim duymuş olabilirdi? Ya da biri duymuş muydu, yoksa Halil mi kuruntu yapıyordu? Masasında dalgın dalgın bakarak, bunu düşünürken uzun zaman geçmişti. Dalgınlığını babasının seslenişi bozmuştu:

- Oğlum, biz çıkıyoruz. Düğüne gidilecek ya, eve geçiyoruz. Sen de çık geç eve, dinlen istersen.
- Tamam baba birazdan çıkarım ben de. Görüşürüz amca, baba iyi eğlenin.
- Görüşürüz yeğenim, takma birşeyi kafana.

Halil kendini toparladı ve ceketini üzerine giydikten sonra, arabanın anahtarını alıp çıktı işyerinden. Bir an önce eve gitmek, duş almak ve yine yatmak istiyordu. Bugün belkide itiraf edecekti Boran'a aşık olduğunu. Ona karşı çok farklı hisler beslediğinden bahsedecekti. Ta ki, birinin konuyu duyduğunu sanana kadar. O ayak sesleri, itirafı orada sonlandırmıştı.

Halil çok geçmeden eve varmıştı. İçeri girdiğinde Zeliha ile karşılaştı.

- Halil, hoşgeldin çocuğum. Yemek hazırlayayım mı hemen?
- Hoşbulduk Zeliha abla. Yok aç değilim, yedim işyerinden çıkınca. Çıktımı bizimkiler?
- He, çıktılar oğlum. Bir saat kadar oluyor.
- Tamam abla, ben odama çıkıyorum. Önemli birşey olmadıkça uyandırmayın beni.

Halil odaya girdiği gibi, ceketini ve gömleğini attı üzerinden. Çok geçmeden çırılçıplak kaldı ve banyosuna doğru ilerledi. Duşun sıcağını ayarladıktan sonra, suyun altına girip gözlerini kapattı. Sanki tüm yükleri gidiyordu sıcak suyla birlikte. Omzunda hissettiği tüm ağırlık, bir an için kayboluyordu. Elini duvara yaslayarak başını önüne eğdi. Sıcak su vücudun her yerinden süzülüyordu. Onu, hüzünlerini, endişelerini alıp götürüyordu. Yok ediyordu sanki tüm korkularını. Çok geçmeden duşunu aldı ve beline havlu sardıktan sonra odasına geçti. Yatağına oturup dinlendi biraz. Daha sonra üzerini değiştirdi ve yatağına yattı. Çok geçmeden uykuya dalmıştı. Çünkü günlerdir zar zor uyuyordu ve yorgundu.

..............

Ertesi gün, hızlı hızlı dürten annesinin seslenmesiyle uyanmıştı Halil:

- Halil! Kalk oğlum kalk!
- Noluyor anne? Ne var?
- Oğlum kalk! Al şunu, oku! Kapının altında buldum.


Annesinin yüzünden korku akıyordu resmen. Halil hemen doğruldu ve annesinin verdiği zarfı aldı. İçindeki notu çıkarırken, annesi sözlerine devam etti:

- Avluya çıktım hava alayım diye. Kapının altında farkettim oğlum. Bu ne böyle, neler oluyor?

Halil bu arada notu çıkarmış ve kağıdı açmıştı. Okuyunca onunda yüzünde endişe belirmişti. Halil'in elindeki kağıtta şöyle yazıyordu: ''Oğlunuz başınızı yakacak.''

HALİL İLE BORANWhere stories live. Discover now