23.BÖLÜM: KABUSLAR

En başından başla
                                    

"Ben mi?" dedi bana bakmadan koltuğun üstündeki kıyafetlerini alırken. "Öğrendiğim iyi oldu."

"Evet, şimdi yatağa dönebilirsin."

"Yok gerçekten gitmem gerekiyor, ufak bir işim var."

"Ne?" dedim kendimi kandırılmış gibi hissederken. Boş yere mi itiraf etmiştim yani... "Nereye gidiyorsun peki?"

Kazağını giydikten sonra etrafına bakınmaya başladı. Komodinin üstündeki telefonunu alıp cebine koydu, eğilerek burnumun ucundan öptü. "Geri geleceğim."

O gittikten sonra ben de yataktan çıkıp güzel bir duş almak için banyoya girdim. Irmak'ın dediğine göre iyi bir duşun ve cilt bakımının çözemeyeceği hiçbir sorun yoktu.

Üzerimdekilerden hızlıca kurtulup öncesinde ayarladığım suyun altına girdim. Elime yeteri kadar şampuan döktükten sonra önce saçlarımın uçlarını sonra dipleriyle birlikte tamamını köpüklemeye başladım. Yanmasını istemediğim gözlerimi kapatmamla zihnime o gece yaşanılanlardan bir sahne düşmesi bir oldu.

Ambulanstan sonra okul bahçesine giriş yapan bir araç daha vardı. Korna çalarak içeri girmiş, ambulansın birkaç metre ötesinde durmuştu. Meraklı gözler araçtan inecek kişileri beklerken benim gözlerim kocaman açılmıştı.

Derken şoför koltuğundan babam, ön yolcu koltuğundan ise annem indi. Koşar adımlarla bana doğru gelen annemin aksine babam biraz daha sakin duruyordu.

Onları görür görmez tekrar ağlamaya başladım, annem yanıma gelince de kollarımı sıkıca boynuna doladım. Babam iyi olduğumu görüp anladıktan sonra yangının çıkış sebebini öğrenmek için müdürle konuşmaya gitti.

"İyi misin gerçekten?" diye sordu annem, elimi tutarken.

Heyecandan kalbim durmak üzereydi. "İyiyim."

Bir anda babamın yükselen sesini duyduk. Korkuyla, olduğu yere baktım. Tugay Öğretmen'in karşısında dikilmiş olayla ilgili tamamen onu suçluyordu.

Annem onu sakinleştirmek için yanımdan ayrılınca Kıvanç'ın koluma dokunduğunu hissettim. Ona döndüğümde babamla annemi izlediğini gördüm. "Baksana," dedi çenesiyle onları işaret ederken. "Düşündüğün kadar ilgisiz değiller sanki."

"Öyleler," diyerek gördüğümü inkâr ettim. "Onları tanımıyorsun."

Gözlerini bana çevirdi, kolumu tutan eli nazikçe tenimi okşarken "Bence ikisi de seni çok seviyor," dedi.

"Ölmekten son anda kurtulduğum için geldiler. Bunu her anne ve baba yapar."

"Benimki yapmadı."

Gözlerimi açarak kendimi cezalandırmak istedim. Çünkü o gece Kıvanç'ın ne babası ne de herhangi bir yakını onu görmeye gelmişti. Arayıp soranı bile yoktu. Ben de o an acımasız gerçeği farkına varamamış ve böylesine patavatsız bir cümle kurarak Kıvanç'ın daha da kırılmasına neden olmuştum. Yine de annem onu evimize davet edince reddetmedi. Beni yalnız bırakmak istemediğinden mi yoksa kendi yalnız kalmak istemediğinden bilinmez, o gece o siyah araca bizimle bindi ve misafirimiz oldu.

Yanan gözlerimi temizledikten sonra suyu kapattım. Turuncu havluma sarılıp banyodan çıktım. Üzerime siyah boğazlı bir kazak altıktan sonra, altıma da siyah dar pantolonumu giydim.

Odama dönerken uzun saçlarımı bir saç havlusuyla tepemde toplamıştım. Komodinimin üzerinde duran telefonumu alıp kendimi tekrar yatağıma attım. Dönüp dolaşıp geldiğim yer burasıydı...

Cevapsız arama ve okunmamış mesajları sonraya bırakıp rehbere girdim ve Irmak'ı aradım.

"Sümüklü!" diyerek cevaplandırdı aramamı.

"Neredesin?"

"Arabadayım, Antalya'ya gidiyoruz."

"Neden ki?"

"Biri ölmüş. Kim diye sorma vallahi girdik mi çıkamayız işin içinden," deyince ölen kişinin Irmakların çok da yakını olmadığını anladım. Dıdısının dıdısının dıdısı meselesiydi yani...

"Mekânı cennet olsun," dedim başka ne söylenir bilmezken.

"Âmin," der demez "Ee, sen ne diyecektin?" diye sordu.

"Hiç, öylesine aradım." Aslında öylesine aramamıştım. Ondan yanıma gelmesini isteyecektim çünkü yalnız başıma kalmak istemiyordum, hele ki olanlardan sonra...

"Peki, döndüğümde görüşürüz o zaman," diyerek öpücükler yolladı.

Aramayı kapatmamızın üzerine yeni bir arama geldi. Bu kez reddetmeyip cevaplandırdım.

"Ah, sonunda..." dedi Kesici. "Nehir, nasılsın?"

O geceden sonra telefonuma gelen çoğu aramayı cevaplandırmamış ve hiçbir mesaja geri dönmemiştim. Vaktimin tamamını Kıvanç'la geçirirken sadece en yakınlarıma iyi olduğumu söylemiştim. Aramasını cevaplamadığım ve mesajına geri dönmediğim kişilerden biri de Kesici'ydi.

"İyiyim, sen nasılsın?" diyerek rutin muhabbeti devam ettirdim.

"İyiyim," dedi hızlıca. "Kıvanç yanında değil," derken bunun bir soru cümlesi olmadığını bilmeme rağmen onu onayladım fakat sonra dayanamayıp bunu nereden bildiğini sordum.

"Çünkü bugün, Hazel'ın doğum günü. Gelmez o sana bir süre."

Hayır. Geleceğini söylemişti. Geç de olsa gelecekti. Kıvanç Vuran hakkında çok iyi bildiğim bir şey varsa o da yalan söylememesi ve koşullar ne olursa olsun sözlerini tutmasıydı.

Öfkemi yutup, "Anladım," dedim sadece. "Neyse, kapatıyorum ben," dedikten sonra cevap vermesini beklemeden aramayı sonlandırdım.

Zehirli düşüncelerin beni ele geçirmesine izin vermeyip hiç vakit kaybetmeden arayabileceğim tek kişiyi aradım.

"Nehir?" diye merakla açtı telefonu.

"Uyuyamıyorum."

"Geliyorum."

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin