on altı - "she ain't me"

4.6K 468 422
                                    

  "Bu tuzağa düşmeyi nasıl başardığınızdan başlayın isterseniz." dedi Hoseok üzerini silkeleyip beyaz önlüğünü düzelterek. Nasılsa bu sıcakta bile rahatsız olmuyordu, bazen önlüğün üzerine yapışık olup olmadığını merak ediyordum.

 Çiçeklerin verdiği sarhoşluk hissi kendini baş ağrısına bırakırken göz ucuyla Taehyung'a baktım. Yerde bir noktaya sabitlenmiş boş boş bakıyordu. Söylediklerimi duyup duymadığını, bunun hakkında ne hissettiğini bilmiyordum. Hoseok bizi o çukurdan kurtardığından beri ağzından tek kelime çıkmamıştı. 

 Hoseok onun konuşmayacağını anlayınca sorgulayan bakışlarını bana yöneltti. İç çektim.

 "Tuzakların ne tür olacağını bilemediğimiz için her şeye odaklanmaya çalışırken hiçbir şeyi göremedik sanırım." Sanki şişmiş dudaklarım benden bağımsız kıpırdıyordu. Düşünmeden böyle bir cevap verebilmem beni de şaşırtmıştı. 

 "Birbirinizin dikkatini dağıttığınızı görebiliyorum." dedi imayla. Bakışlarımı kaçırdım.

 "Bizi nasıl buldun? Hem de tek başına?" Konuşan Taehyung'du. Hiç konuşmayacakmış gibi görünürken sesini duymak şaşırtmıştı. 

  "İki kelime. Min Yoongi." dedi ve sırıtarak bana baktı. Hoseok neden her şeyi en hassas noktasından vurmak zorundaydı ki?

  Çukurdan çıkarken cebime tıktığım iç kulaklığı elime aldım ve uzun uzun baktım. Yoongi muhtemelen çoğu şeyi duymuştu, peşimizden Hoseok'u göndermesinin sebebi buydu. 

  Taehyung hiçbir duygu barındırmayan soğuk bakışlarını bana çevirdi, elimdeki iç kulaklığa baktı ve dudaklarını kemirerek başını çevirdi. 

 "Yanlış anlamayın ama sizi zaten kilometre başı takip ediyordum. Herhangi bir tehlikede ya da sorunda da yanınıza gelip müdahale edebilecektim. Askeri aracın da faydası oluyor arada." dedi yükseltinin altında kalan kamuflaj yeşilli askeri aracı gösterip sırıtarak.

 Hoseok'un bu kadar rahat davranmasının nedeni enstitüde ve dışında olan biten her şeyi zaten biliyor olmasıydı. Taehyung ve beni biliyordu, Başkan'ın beni kullandığını biliyordu, Min Yoongi'nin bir casus olduğunu ama bana olan ilgisinin casusluktan ibaret olmadığını biliyordu.

Belki daha benim bile bilmediğim birçok şeyi daha biliyordu.

 Hoseok etrafına güneş ışıkları saçıp içindeki soğuk gerçekleri üst üste dizen bir adamdı. Hakkında emin olduğum tek şey buydu.

***

 Taehyung'un donuk bakışları varlığından hiçbir şey kaybetmemişti, ben ve Hoseok önden gelirken bizi sessizce takip ediyordu. Ne düşündüğünü bilmek istiyordum, öyle ki Hoseok'un anlattığı şeylere odaklanmamı imkansız kılıyordu. 

 Sıcaklık arttıkça boğuluyormuş gibi hissediyordum. 

 "Su içmelisin." dedi Hoseok adımlarını yavaşlatıp çantasına uzanırken. Gözlerimi devirip yüzüne baktım. 

 "Bana öyle bakma, madde bağımlılarına benziyorsun. Şu gözlerindeki morluğa bak." dedi ve hoşnutsuz bir şekilde homurdandı. Dudaklarıma dayadığı şişeyi kaldırıp susuzluğumu gidermeden önce kısa bir anlığına Taehyung'un yüzüne baktım. 

 Bana gerçekten endişeyle bakıyordu. Ki Hoseok bizi bulduğundan beri hiçbir bilinç belirtisi göstermemişti. 

 O kadar kötü görünüyordum demek ki. Yanaklarıma hücum eden utanma hissini geri göndermeye çalıştım. Çok insancıl bir tepkiydi, hala eski benmişim gibi hissettirmişti. Ayna karşısında geçirilen saatler, yoğun akşam trafiğinde hala güzel olup olmadığını anlamak için otobüs camından kendinle göz göze gelmeler, yanından geçtiğin her bir insanın dış görünüşün hakkında ne düşündüğüne anlam verme çabaları... Şu an hepsi o kadar basit ve gereksiz geliyordu ki.. Çirkin mi görünüyordum? Ne olmuş? Dünyanın sonu mu? Gerçi bu ifade biraz ironik kaçıyordu. İçten içe sırıttım.

crossfire | kim taehyung.Where stories live. Discover now