❤23❤

2.1K 58 0
                                    

Hayatın bize biçtiği sayısız imtihan vardır, her birinden çıkarmamız gereken bir dersle birlikte sunar hepsini önümüze. Kimisine az, kimisine çok... Bazıları kaldırabilir, bazıları kaldıramaz... Bazı insanlar toz pembe gözlüğünü takar ve üstesinden gelir her imtihanın, bazıları simsiyah gözlükleriyle önünü göremeyen bir kör adamın çukura düşmesi gibi atlar uçuruma. Bilinmeyen tek şey vardı bu bazı insanlarda toz pembe gözlük takan kişi tüm her şeyi görmezden gelir, kapkara gözlükleri takansa hayattan bir umudu kalmamış görmüyor gibi yaptığı uçuruma bile bile gidip sonbahar yapraklarının rüzgarda savrulması gibi savrulup yok olmaya gidiyor. Bazılarımızsa benim gibi her iki taraftan bakıp her ne olursa olsun ayakta kalıp savaşmaya devam eder.

Bir yıl önce büyük bir utanç ve acı içinde terkettiğim bu şehire bu defa başım dik ve güçlü şekilde adım atıyordum. Azad'ın İdil'in Batuhan'ın aramalarını görmezden gelmek zorundaydım çünkü güçlü olmak için, en azından güçlü olabilmek için, yalnız olmalıydım. Stüdyo beni bu görev için seçtiğinde itiraz edemezdim, işim gereği bunu yapmak zorundaydım. Üzerimde bu şehre ilk geldiğim yıl olduğu gibi bol bir eşofman vardı. Tıpkı o zaman olduğum gibi Songül Hanımın o zamanlar görkemli olan fakat şimdilerde itibarını kaybetmiş Ingilızce Yıldızlar anlamına gelen dans okulunun girişinde cesaretimi toplamak için biraz bekledim. Gelip giden bıkkın, mutlu olmayan çaylaklarla dolu bir bina idi. Gelip geçenlerin bir çoğu iki yıl önce yeniden hayata tutunmak için Tolga abimin beni yazdırdığı bu hoş anılarımın olmadığı, beceriksiz lakabını üzerime yaftalayan, Ezgi dedi diye kafamı klozete sokan, başımdan aşağıya çöp kovasını boşaltan insanlardı, hepsinin fısıldaşıp gülerek benim hakkımda iğrenç ithamlarda bulunduğundan, çirkin sözler sarfettiğinden emindim. Hiç birini umursuyor muydum peki? Kesinlikle hayır. Çünkü eğer acı bir insan olsaydı ben onun kızı olurdum. Ben acıya alışmış biriyim, artık.çoğu şey acıtmıyor canımı. Binadan içeriye girerken kapıdaki güvenlik bana ikinci defa baktığında onun da beni tanıdığını farkettim. Merdivenlerden yürürken bir zamanlar.bu merdivenden aşağı inerken.başımdan aşağı dökülen suyun soğuk.ürpertisi hala ensemden sırtıma doğru yayılıyor, titrememe neden oluyordu. Yandan asmalı çantamdan anlaşmanın olduğu dosyayı çıkartırken o ürpertinin döküntülerini hala hissedebiliyordum, sanki dokunsam saçım, kıyafetlerim ıslak ıslak elime gelecek yukarıda bana katıla katıla güleceklerdi. Bunlar uzun zaman önce yaşanmış nahoş anılardan ibaret olsa da en kötü anımla da yüzleşmek zorunda kalmaktan korkuyor fakat bunu yapmak zorunda hissediyordum. Merdivenleri çıktığımda eski öğrencilerin beni tanıyıp konuşmalarına kulak asmayarak Songül Hanımın odasına gittim. Tam vaktinde orada olmuştum. Kapıyı tıkladığımda ses gelmeyince açmak için hamle yaptığımda da kapı açılmamıştı. Hakkınızı kullandınız hanımefendi. Hızlı adımlarla binadan çıktım. Hem birilerine görünmek istiyor, hem de hiç kimseye görünmek istemiyordum. Karşımda Rüzgarın arabası durup içinden Songül hanım telaşla çıkınca içimde büyüyen nedensiz korku ile ona sırtımı dönüp yanımdan geçip gidişini izledim. Toplantıyı kaçırdığını, toplantı yapacağı kişinin gitmesine mani olması hakkındaki endişeli konuşmasını gayet net bir şekilde duyabilmiş bunun verdiği rahatlama ve içimde bulunan o karanlık kişiliğimin tatmin olmasıyla susuz kalmış bir beden gibi bu şehre susamış ruhumu doyurmak için yürüyerek otelime doğru yol aldım. Ana caddeden yürürken şehrin göbeğindeki kültür merkezinin önünde kaykay yapan, paten kayan gitar çalıp şarkı söyleyen genç kesimin enerjisi ister istemez insana da bulaşıyordu. İçlerinden en ılımlı görüneninin yanına yaklaşıp kibarca kaykayını istedim.

"Merhaba, acaba bir iki dakikalığına kaykayınızı kullanıp zihnimi boşaltabilir miyim?" Kız başıyla onaylayıp kaykayi bana uzattığında ilk önce teşekkür edip onu yere koydum ve ayağımla ileri geri yapıp sürtünmesini anlamaya çalıştım. Daha sonra boş alanda bir oyana bir bu aya dolanıp durdum. Artistik patinaj yapacak kadar halim olmadığı için bir kaç dakika dolunca sahibine iade edip her zaman saat kulesinin önünden geçip ara sokaklara girdim. Şehrin en ucra yerleri denebilirdi. İpi sapı kopuk insanlar bazende bizler burada olay çıkarır kavga ederdik, çok psikolojisi bozuk olanlarsa buralarda adam bıçaklardı. Bu ücra yerlerde muhtemelen uyusturucu bile satılıyor olabilirdi. Eski taş evlerin olduğu sokaktan geçerken iki ev arasında birilerinin birbirine bağırmasını duydum. Çocukken büyüklerimiz çok meraklanınca hep şu soruyu sorarlardı, Meraklı Melehat neden ölmüş? Cevap belliydi, elbette merakından ölmüştü. Bende o iki evin arasından geçerken yavaşlamış ve tartışan kişileri görebilmiştim. İki kişiyi tanımıyordum fakat o iki kisinin çöp kovasının önünde elinde bıçakla sıkıştırdığı kişiyi tanıyordum. Karanlık tarafım kulağıma fısıldadı, boşver onu ne hali varsa görsün. İyi yanımsa ona yardım etmemi kimse değilse bile onun bu son iyiliği hakettiğini söylüyordu. İlk önce karanlık tarafımı dinleyip ilerlesem de sonra iyi tarafım baskın çıkınca ellerinde bıçak olan iki kişiye karşı bir planım olmadan yaklaşmamak ta kararlıydım. İşler iyice kızışırken plan yapacak vaktimin olmadığını anlayıp ikiliye doğru koştum.

BENİ BIRAKMAWhere stories live. Discover now