25

1.7K 48 6
                                    

İdilden,

"Batuhan ayaklarını burnumun dibinden çek."

"Ne kokuyor mu sanki! Al bak kokla kokmuyor, kokmuyorsa niye vır vır ediyorsun. " deyip ayağını burnumun dibine soktu.

"Batuhan ayaklarını kırarım senin. Azad ne kadar yolumuz kaldı kafayı yiyeceğim ben bununla ya!"

"Sana hiç bir şey olmaz sen merak etme, kötüye bir şey olur mu hiç.'' Elimi alnıma yapıştırıp öfkeyle arabanın içinde bağırmaya başladım.

''Hala o konuda mısın sen! Aklından hiç mi çıkmıyor anlamıyorum ki ya. Deli misin nesin!''

''Sucuklu yumurtamla arama girdin be.!'' deyip düzgünce oturmaya başladı.

''Oh iyi ki de yedim! Şu an midemde atomlarına ayrılır, ooohhh yarasın bana!''

''Yarasın yarasın!'' deyip başını salladı.

''Löp löp et olsun inşallah! Yarabbim duy sesimi, sucuklu yumurtamı yiyen bu zalime sonsuz yağ endeksle Rabbim! Amiiin!'' diye öyle içten dua etti ki gerçekten duası kabul oldu zannettim. Kendimi birden on kilo almış gibi hissetmeye başladım. Resmen vücudumu yokladım. Burnumun dibine kadar yaklaşıp eğlenerek konuşmaya başladı.

''Almaya başladığın kiloları mı hissetmeye başladın, daha çok alacaksın çook!'' deyip gerisin geriye yattı. Sabrımı sınıyordu bugün sabrımı! Şimdi onu arabadan atıp üzerinden defalarca geçesim geliyordu. Ama onu arabadan atamazdım ve ne yazık ki araba kullanmayı bilmiyordum. Bilseydim de yapacağımı sanmıyordum. Çocuk iki günde sevdirmişti kendini. Kedi gibi bir şeydi zaten. Sen sevmeyecek bile olsan onun her daim sevecen tavırları sevdiriyordu kendini. Birde şu babacan tavırları vardı, arada baş veriyor.

''Çocuksun sen çocuk!'' deyiverdim.

''Asıl sen çocuksun be!'' Biz bir arizona kertenkelesinin çiftleşme seslerini çıkarıtr gibi sesler çıkarırken Azad dayanamayıp öfkeyle arabayı anayolda durdurd.

''Azad valla bende suç yok bütün suç bu Batuhan ayısında.'' dedim bizi arabadan atma ihtimaline karşı kendimi temize çekmeye çalışıyordum.

''Hı sensin ayı.''

''Hayır sensin, hem de boz ayısın boz!'' diye bağırdım.

''Yeteeeer!'' diye Azadın sesi kulaklarımızı deldi.

''Moladan beri vır vır cır vır yediniz beynimi yediniz! Sıçarım sizin sucuklu yumurtanıa ayınıza eşşeğinize! Delirttiniz beni lan, yok yumurtamı yedin yok ayağını gözüme çıktın, yok horluyon, yok bilmem ne! Ben bu kızı bir hafta sonra bırakıp gideceğim, ne zaman döneceğim belli değil! Ben kime emanet edip gideceğim bu kızı! Söyleyin bana! Sizin gibi iki çocuğa mı!'' deyip aklında ne varsa hooop, söyleyiverdi. Biz de susakaldık böylece!

''Geç lan benim yerime yoruldum ben azcık da sen sür şunu. Bana bak çenen değil elin çalışsın, yeminle etek giydirir salarım seni otobana, o halde otostop çekmek zorunda kalırsın!'' deyip arabadan indi. Batuhan da kapıdan çıkarken yine beni delirtecek bir cümle kurdu.

''Abiyeli sucuk hırsızı!''

Bu yola 12 saat katlanmıştım ama iki saat daha katlanabilir miydim, belki onu öldürürsem!

***********

İki saat sonra partinin yapıldığı oteldeydik ama kaç iki saat sonra. Parti başladıktan iki saat sonra! Salak Batuhan arabayı önündeki arabaya çarptığı yetmez gibi bir de karşı tarafla kavgaya tutuşunca bir hayli geç kaldık. Azad ona olan öfkesini çıkartıp daha fazla geç kalmak istemediği için onu oracıkta gebertmedi. Gebertse ben pek memnun kalırdım ya neyse! Koşarak partinin yapıldığı o lüks otele geldik. Sözde kadın batmak üzereydi ama şatafattan geriye kalmıyordu. Bir kere otel daha lobiye girer girmez ben lüksüm, pahalıyım, elit kesime hizmet veriyorum diye bağırıyordu. Daha otelin lobisinde küçük bir havuz vardı ve içinde balıklar yüzüyordu. İç mimarı kimse muntazam bir iç başardığı çift taraflı merdivenlerin tepesindeki Küçük melek heykellerinden belli oluyordu. Lobiden hızla uzaklaşan Azadı yakalamak için koşmaya başladım.
''Çok geç kaldık çok!'' Diye söylenen Azada laf yetiştiren Batuhan hala sinirlerimi tepeme sıçratıyordu, her ne kadar sinirlenecek bir söz de söylemiyordu.
''Demet vardır onun yanında, merak etme.'' Azad ona öyle bir baktı ki onu öldürmek istediğini ben iliklerime kadar hissettim. Ensemden tüm vücuduma bir elektrik akımı indi. Koşa koşa havuzun oraya gittiğimizde bir sürü kişi vardı, hepsine çok şık ve göz alıcıydı. Mekanda ki Şarap bardakları bile öyle parlaktı ki gümüş gibi. Ama camdı. Ben ortamın rüyasına dalmış bocalarken, Batuhan hiç bocalamamış eline bir içki bardağı almış, ortama hemen uyum sağlamıştı. Gizem bir grup kişinin önünde morali yerle bir olmuştu, üzgün olduğunu yüzünden anlayabiliyorduk. Azad'ın onu görünce kaşlarını çatıp başını iki yana salladığını gördüm. Gizemin o çocukla ilgili mazisini öğrenince ben bile öfke duymuştum. Şimdi ise muhtemelen onun ve sevgilisinin çirkin söylemlerine maruz kalıyor olmalıydı. Azad öfke ile bir iki adım atılınca kolundan tutup başımı olumsuz anlamda salladım. Şimdi olmazdı, onun herkesle yüzleşmesi, bir kuş tüyü kadar bile içinde duygunun kalmadığından gerçekten emin olmasını istiyordum ancak Gizem benim aksime kendisinin gerçekten de tüm duygularının bittiğine emindi. Onlar konuşmaya devam ederlerken yavaş bir parça çalmaya başladı. Gizem'in eski sevgili öfke içerisinde onu kolundan tutup zorla piste sürükledi ve dans etmeye başladılar. Gizem o saniyeden itibaren yüzüne en soğuk maskesini takınmıştı. Acımasız ve umursamaz maskesini... Ona göre onun ve diğer insanların birden çok yüzü vardı ve duruma göre farklı maskelerini takınıyorlardı. Buna çok mutsuzken dışarıda birileri ile buluştuğumuzda mutluluk maskesi takıp neşeli kahkahalar atmamızı örnek vermişti. Bu konuda ona gerçekten hak veriyordum. Hayat bir tiyatroydu ve bizler role göre maskeler takıyor, taktığımız maskenin getirdiği özelliklere göre davranıyorduk. Maskenin dudakları yukarı doğruysa kahkaha atıyor, dudakları aşağıda ve kaşları neredeyse birbirine yapışacak kadar yakınsa tartışıyor, eşyaları kırıyorduk. Gizem ile ikisi konuşmaya devam ederlerken Azad yanımdan kaybolup gitmişti, Batuhan neredeydi haberim bile yoktu, öylece ortada kalakalmıştım. Gizemi izlemeye başladım üzerindeki siyah mini elbisesi ile oldukça güzel duruyordu. Benim aksime o kesinlikle buraya aitti. Çocuk Gizemi döndürüp geri bıraktığında Azad göründü, Gizem geriye doğru gidince oldukça çevik ve bir o kadar nazik bir hareketle gizemin geride duran elini tutup, belini kavrayarak o çocuğun elinden aldı ve dans etmeye başladılar. Resmen prensesi şatodan kurtarmaya gelen prens gibiydi. Yaptığı hareket çok hoşuma gitmişti. Aynı hareket birden benim başıma geldi. Biri beni belimden kavrayıp kendine çekti ve dans etmeye başladı. Bense mavi gözleri görür görmez istemsiz bir şekilde karşımdaki kişiye ayak uydurmaya başladım. İşte şimdi her şeyin bir rüya olduğuna inanabilirdim, çünkü ortamda ruhani bir hava esintisi vardı. Emin değilim, belki de bana öyle geliyordu. Ben konuşmak istemiyordum, olay çıkartıp kendimi ve arkadaşlarımı rezil etmek de istemiyordum. Sadece sustum ve bu olayın bitmesini bekledim. Kalbimde aylar öncesindeki acı yeniden baş verince konuşma isteğim yok olmuştu. Karşımdaki birkaç defa konuşacak gibi olsa da sonrasında bundan vazgeçmişti. Aslında içten içe konuşmasını istiyordum en azından bir cümle kurmasını. Bu müzik fazla mı uzamıştı. Kesinlikle hayır sadece zaman benim için ağır işliyordu.
''Nasılsın?'' İşte en sonunda konuşabilmişti. Şimdi ne demeliydim? Konuşamıyordum ki, cümleler ağzımdan çıkamıyordu. İyi değilim, aslına bakarsan çok kötüyüm ama iyiymişim gibi davranıyorum, gittiğim günden bu yana... Hayır hayır bu cümleleri kurmamalıydı. Kuramazdı! Karşımdaki başını acı bir gülümseme ile sağa sola salladı.
''Konuşmanı beklemiyordum ama bir ihtimal benden sesini esirgemezsin diye umut etmiştim.'' Dediğinde kalbimdeki o aptal acı enfeksiyon kapmış yaranın sızlaması gibi sızladı. Bu vicdanım mıydı?
''İyiyim.'' Derin bir nefes alıp cümlemi devam ettirdim.
''Sen nasılsın?'' derin bir iç çekti sanki içindeki yangını söndürmek istiyordu.
''Sen gittiğinden beri sol tarafımda bir acı var, doktora gittim bir sürü alet takıp kontrol etti ama kalbimde bir şey yokmuş. Hiçbir şey bilmiyor o, Kalbim ölmek üzere, can çekişiyor! Hele bazen öyle kötü oluyor ki adım atacak gücü bulamıyorum. Uyku düzenim de değişti, artık daha çok uyuyorum. Eskiden hemen uyanmak isterdim, hemen sabah olsun. Şimdilerde sabah hiç olmasın, sürekli uyuyayım istiyorum çünkü öyle güzel rüyalar görüyorum ki, uyanınca gerçek olmayışı kahrediyor. Uzunca kendime gelemiyorum. Alarmı erteledikçe erteliyorum, saatler geçiyor sırf daha uzun süre rüyada kalabilmek için fakat rüyalarım da her zaman iyi olmuyor bazen valiziyle gözü yaşlı giden birini görüyorum kahverengi kocaman gözleri, kahverengi saçlı birini sonra sol yanımdaki acıyla uyanıyorum. Ama kendini iyi hissedeceksen iyiyim. Yaşamaya devam ediyorum. Öyle veya böyle... Anlıyor musun?'' Kendimi kötü hissetmeme gerek yoktu zaten kendimi kötü hissediyordum hem de beni istemeye geldikleri gün aşağıda mahallenin gençlerinden yedi o dayaktan sonra. Olsun be demişti, senin için dayak da yemedim demem. Boğazımda düğümlenen o acı veren his konuşmama mani oluyordu ben cevap vermeyince o tekrardan konuşmaya başladı.
''Sensiz nasıl olduğumu anlıyor musun? Hoş sen de kendini seni, sevgini zerre haketmeyen biri için benim sensiz oluşum gibi hissediyorsundur, senin farkında bile olmayan biri için. Oysa ben... ben senin duygularını sen beni farketmiyorken bile önemsiyordum. Allah aşkına söyle İdil seninle ben hiç mi ihtimal yok? Eğer bir toz zerresi kadar bile varsa söyle, söyle ki ben güzel düşler kurayım, ağrımı dindireyim. Geceleri rahat bir uyku çekeyim. Var mı ?''Yalvaran sesi beni kahrediyordu. İçim o kadar acıyordu ki şuan. Bir insanın içinin bu kadar acıması normal miydi? Kendimi çok ama çok yorgun hissettim, sanki çok fazla şey görüp geçirmiştim. Bir deli rüzgar esseydi beni çekip kurtarsaydı bu durumdan ama o deli rüzgar asla bulamazdı yönünü tıpkı benim bulamadığım gibi.
''Can, ben artık ne abini umursuyorum ne de...'' Söylesene şu cümleyi söylemenin neresi zor ki, alt tarafı dört harf, iki hece! Ama çıkmıyordu o kelime ağzımdan söyleyemiyordum. Oysaki içimde bir yerde onu gördüğüm için mutluydum, olmamalıydım ama mutluydum. Bu dans bu denli neden uzun sürmüştü ki! Bu konuşmaya devam etmek istemiyordum! Başıma da ağrı mı giriyordu evet evet giriyordu ! Bu konuşmadan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım. Evrene mesaj! Hiçbir zaman mesajlarıma cevap vermedin evren ama şu an mesajıma geri dönüş yap beni kurtaracak birini gönder bana lütfen! Daha fazla bu konuşmayı yapmak istemiyorum.
''Ne de?'' diye yineledi soru tınısıyla. Hadi evren, hadi lütfen!
''İdil neredesin sen kaç saattir seni arıyorum.'' Ne zaman kapattığımı hatırlamadığım gözlerimi açtım mavi gözler şüphe ve korku içinde yanımızda beliren Batuhan'a kenetlenmişti. Yutkunduğunu görmek...
''Siz n e yapıyorsunuz müzik değişeli kaç dakika olmuş daha dans ediyorsunuz. Allah, geliyor bela.'' Deyip beni kendine çekti!
''Hayatım, seni ara ara helak oldum. Bir daha ortadan kaybolacağın zaman bana haber ver özlüyorum sonra. '' deyip iyice çekmesin mi beni kendine. Olacak iş mi bu! Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu! Zaten dilim ne zaman tutulmamıştı ki! Birde saçlarımı öpüp üçlü kombo yapmıştı ayı; Hayatım! Kendine yapıştırması! Saçımı öpmesi! Dönüp iyi bir şamar yapıştırıp sen kimsin demek istedim ancak Can'ın gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı, acı ve öfke beni olduğum yere, olduğum gibi mıhlamış, göğsüme hançer saplamıştı!
''Ben boşuna dil dökmüşüm, nefes harcamışım! Aptallık ettim kusura bakma, söylediklerimin hepsini unut!'' deyip çekip gitti. Bense ardından gitmeye yeltensem de tek bir cümle bile kuramadan kalabalığa karıştı. Sen neden üzüldün ki şimdi! Zaten istediğin bu değil miydi! Aptal aptal ağlama be! Ağlıyor muydum ben cidden? Ellerimle yüzümü yokladım, gerçekten ağlıyordum, gözyaşlarım resmen bir çeşmeden akıyor gibiydi?n İnsan sevmediği biri için niye ağlar ki! Ağlama ! İçimden kendi kendime saydırdıkça daha fazla akıyordu bunlar. Bu iyi olmamıştı, hayır. Hiç iyi olmadı. Bu çok acımasızca bir davranış oldu.
''Allah Allah bu neyin tribini atıp gittiyse, tanıyor musun kız sen bunu?'' Bu cümle benim kaybettiğim gücümü bulamamı sağladı ve yer gök inledi.
''Batuhaaaaaaann!''
**********************************
''Hala ağlıyor mu bu sucuk düşmanı?'' ön koltuktan bana bakan Batuhan'a öfke dolu bakışlarımı gönderdim.
''Kapa çeneni Batuhan!'' diye Gizem sert bir şekilde uyardı onu.
''Ne olmuş ya Tövbe tövbe! Alt tarafı saçını öpüp hayatım dedik, demez olaydık!'' diye üste çıkmaya başladı.
''Felç geçireydin, ses tellerini kaybedeydin, boynun kopa dudakların pörsüseydi de öpemeyeydin! Allah'ım sen buna sucuklarını yiyecek birini nasip et!'' diye sıra sıra dizledim. Daha fazla şey söylemek istiyordum. Dün tüm bunları yapmasının dışında ben o öfkeyle onu kovalamaya başlayınca o havuzun önüne gidince, ben ona doğru koşunca kendini geri çekti ve benim suya düşmeme neden oldu! Sayesinde bir de tüm davetlilere rezil oluşum da eklenmişti dün akşamki vakalara!
''Beddua da çığır açtın tebrik ederim hayatım!'' deyip alkış tutunca onu azarlama sırası Azad'a gelmişti!
''Batuhan! Kes artık bu defa cidden atarım seni arabadan! '' Ellerini bir çocuk gibi kovuşturup önüne döndü, ben de akşamdan bu yana durduramadığım gözyaşlarımı akıtmaya devam ettim. Onun gözünde ne duruma düşmüştüm kim bilir! Hayat neden bu kadar acımasızdı ki. Zaten herkes bir tuhaftı bugün. Azad eve ulaşır ulaşmaz yurt dışına tedavi için gidecekti, üzerinde onun gerginliği vardı, Gizem farklı bir gerginlik taşıyordu sanki her an birini boğazlayacak gibi görünüyordu. Batuhan ... Onun bir gerginliği yoktu, gamsız herif! Pislik! Ne içimdeki acı diniyordu ne de öfke.
''Oğlana aşık gelmiş beni suçluyor!'' deyince koltuktan sıçradığım gibi saçına yapıştım.
''Sensin aşık anladın mı beni, ben aşık falan değilim, sadece düştüğüm duruma üzülüyorum anladın mı!'' deyip sallamaya başladım kafasını. Hoop bir yanaaa br bu yanaa... O da acı içinde inliyordu.
''Yeteeeer, Kesin artık şunu!'' diye bağıran Gizem'e bakakaldım. Normalde bizim bu tartışmalarımızı gülümseyerek izlerdi ama şimdi... ellerimi yavaşça çektim ve yerime oturdum. Yolculuk boyunca ağlamaya devam etsem de olanlar değişmedi ve değişmeyecekti. Eve gelince Gizem Azad'ı yolcu etmeye gidip geldi. Batuhan üst katta horul horul uyumaya gitti bense yolda ne yapıyorduysam onu yapmaya devam ediyordum.
''Bulun artık zaman yolculuğunu!'' diye çığlık attım ve Gizemin tepkisini beklemeye başladım.
''Gidip uyu İdil!''
''Beni anlamıyorsunuz ya!'' dediğim gibi ayaklandım.
''Dramı kes de beni dinle. ''dedi. Durup söyleyeceği şeyi bekledim. Kendini toplamaya çalışır gibi bir hali vardı.
''Bir süre ortalıkta olmayacağım Batuhan sebebini biliyor. Merak etme. Bir derdin sıkıntın olursa, her türlü sıkıntında Batuhan'ı ara ben eve uğramam ama arada okula gelirim o zamanlar da bana da söyleyebilirsin.'' Söylediklerini tam olarak anlamaya çalışıyordum Gerçek mi söylüyor yoksa şaka mı yapıyor diye anlamaya çalıştım. Şaka yapmadığına kanat ettiğimde, ancak o zaman konuşmaya başladım.
''Nasıl yani! Gizem nereye gideceksin nasıl gideceksin ve en önemlisi neden gideceksin!'' derin bir iç çekip karşımda duruşunu dikleştirdi.
''Sizin iyiliğiniz için. Daha fazla soru sorma lütfen. Sana her şeyi anlatacağım sonra. Şimdi uyuyalım olur mu kuzum?'' çok soru sormak istesem de onu konuşturamayacağımı biliyordum onda keçi inadı vardı.
Gece yol yorgunluğu ve moral bozukluğuyla öyle bir uyumuştum ki, deliksiz, bölünmeden. Sabah yine Batuhanlardan gelen tangır tungur seslerle uyanıp öfkeyle birkaç anlamsız saçma söz salladım duymayacağını bile bile. Sonra çay koyup kahvaltıyı hazırladım. O arada evde pek açılmayan televizyonu da açıp Gizem'in uyanmasını bekledim. Sehpaya kahvaltılıkları yerleştirip çayı da getirince sesli sesli en sevdiğim şarkıyı söylemeye başladım bas bas. Dünkü acımı bugün böyle atmak için uğraşıyordum.
''Aldatıldık aldatıldık dünya böyle değiiil. Hadi uyan Gizeeem!'' Alt katta olanların ne diyeceğini düşünmeden zıplaya zıplaya odamıza doğru ilerledim. Kapıyı açtım ve dümdüz olan çarşafa bakakaldım. Yatağın üzerinde olan küçük kağıt parçasını alıp okumaya başladım.
'' Biliyorum bunu yaptığım için bana kızıyorsunuz fakat ben gidiyorum. İsteseniz de bana ulaşamazsınız. Sizden kaçsam da geçmişimden kaçamayacağımı da adım gibi biliyorum. Bu yüzden arada size gelecek olsam da bir süre yanınızda olmayacağım gerçeğinizi size söylemek zorundayım. Başıma gelenler ve belki de gelecek olanlardan çok sizin başınıza gelebilecek durumları düşünerek gidiyorum. Bana olacaklar önemli değil ama sizler benim için çok değerlisiniz. Özellikle Batuhan kötü günlerimin aydınlık prenslerinden biri olduğu için geri dönememe ihtimalime karşı teşekkürlerimi sana buradan sunuyorum. Hayatın gerçekten acımasız bir yer olduğunu 17 yaşımda öğrendiğimden bu yana hayatın bana güzel olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim. İdil senin de hayatından bu kadar çabuk ayrıldığım için üzgünüm. Batuhana iyi bak o başını her daim kızlarla belaya sokar. İkinizi birbirinize emanet ediyorum. Birbirinizi kollamalısınız. Özellikle de meçhul kişilere karşı. İdil eğer tek başına uyuyamazsan Batuhan'ı gönül rahatlığı ile çağırabilirsin onun öyle kötü bir özelliği yoktur.

Söylemek istediğim çok şey olsa da gitmem gerektiği gerçeği tokat gibi çarpıyor yüzüme. Sizleri özleyeceğimi bilin. ''
Bir müddet kağıt elimde bekledim. Onun gerçekten sessizce çekip gittiğine inanamıyordum. Böyle hırsız gibi... Eşyalarını bile toplayıp gitmişti. Gitmesinin nedenini bile bilmiyordum. Gitmiş olmasını kabullenemiyordum bile. Beni düşüncelerimden ayıran şey komşuların ve Batuhan'ın kapıyı deli gibi yumruklamasıydı. Daha sonrasında kendime gelebildim. Bir şey kokuyordu burada ama...
''İdil! Kapıyı aç.'' diye bağıran Batuhan'ın sesine bir teyzenin sesi karıştı.
''Düşüp bayıldı mı acaba?''
BOLUM SONU

Bu bölümü 20sine giremeden bu diyardan geçip giden içime, yarınıma, dünüme ve herzaman bugünüm ve yarınım olacak olan çocukluğuma, ithaf ediyorum. Hayat bizi (belki de biz birbirimizi) bir yerlere savurup aramıza taşlar koyunca uzaklaşmak denilen o saçmalığa kapıldık. beni. Size tavsiyem sevdiğiniz insanlara bol bol onu sevdiğinizi söyleyin ve boş sebeplerden birbirinizden uzaklaşmayın. Benkaybettim, çocukluğumu... Söyleyecek çok şey var ama söylesem de boş şuan da. Kelimeler anlamsız! Bu o kadar ağır bir durum ki ! Ne diyeceğim ki! Fakat bu hikayeyi de çocukluğuma ithaf ediyorum. Bundan sonra sırf onun için yazacağım, ama ayda bir ama üç ayda bir.

BENİ BIRAKMAWhere stories live. Discover now