12.Bölüm-Mustafa

2.6K 164 42
                                    

Leon'un onu battaniye ile sarışı.

Leon'un ona su ve kitap getirmesi.

Leon'un mahçup haliyle özür dileyişi.

Leon'un ona hüzünlü ve ağlamaklı gözlerle bakışı.

Leon'un yamuk gülümsemesiyle ona umut vermeye çalışması.

Leon'un o aptal bıyıkları.

Leon'un panikle onu ipten alışı.

Leon'un göğsünde ağlamasına izin vermesi.

Hilal; ölümün kıyısından dönüp evine geldiğinden beri anıları onu rahat bırakmıyor, ne vakit durup düşünse zihnine doluyorlardı. Tüm benliği, Teğmen tarafından işgal edilmiş gibi hissediyordu genç kız. Her seferinde, her bir hatırayı canlı canlı yeniden tecrübe eder gibiydi. Bu sebeple durduk yerde onu ateşler basıyor, kalbi göğüs kafesini parçalayacakmışçasına atıyor ve bazen de soluk soluğa kalıyordu. Ev ahalisi, bu hallerini yaşadıkları yüzünden asabının bozulmasına yoruyordu ve bu Hilal için iyi bir şeydi. Kimseye içinde bulunduğu hissiyat karmaşasını açıklayacak gücü yoktu, bunu istemiyordu da.

Salıverildiğinde ailesi onu eski evlerine getirmişti. Tamiratı biten evleri eskisinden daha güzel olmuştu lakin Hilal'in bu duruma sevinecek hali bile yoktu. Kaçırıldığını öğrendiğinden beri, daha da fenası kendisi kurtulsun diye kaçırıldığını öğrendiğinden beri aklı fikri Teğmen Leon'daydı. Kim, neden Hilal ile Mehmet'in hayatını umursasındı ki? Kuvvacılar olsa, zaten Mehmet'i tuzağa çekenler de onlardı. Hilal böyle vatansever insanların, hürriyet direnişçilerinin genç bir çocuğa bu fenalığı yaptığını hala kabul edemiyordu. Buna inanamıyordu.

Odasında bir aşağı bir yukarı yürürken, Leon'un durumunu düşündü. Onu öldürmüş olamazlardı, Leon Yunun Orduları Generali'nin tek oğluydu ve karşı taraf için de çok kıymetliydi. Hilal zindandayken Leon ona aç kalmasın diye su-yemek, üşümesin diye battaniye ve ruhunu kaybetmesin diye ümit getirmişti. Şimdi ona yemek veren birileri var mıydı? Üşüyor muydu? Dövmüşler miydi onu? Onun acı çekiyor olması ihtimaliyle karnına yumruk yemiş gibi oldu Hilal. Yatağın üzerine oturup kollarını kendine sardı. Onu merak ettiği için kendine kızamıyordu da. Nefretle ölüm arasındaki çizgide, bir yerlerde Teğmen'i umursar hale gelmişti ve bunu inkar etmenin hiçbir faydası olmazdı kendine.

Akşama kadar kendini yedikten sonra, eve daha fazla sığamayacağını anlayan Hilal; annesiyle babaannesinin itirazlarına kulaklarını tıkayarak kendini sokağa attı. Bir müddet İzmir'in taş yollarında amaçsızca yürüdü durdu. Sonra ayakları onu Yunan Karargahı'na getirdi. İçten içe, Leon'la ilgili bir haber alabileceğini umduğunu biliyordu. Karargahın önünde ne yapacağını bilemez halde dikildi lakin düşmanın inine girmeye gönlü razı olmadı. Meraktan, endişeden ölse de o işgalci askerlerin arasına girmezdi, giremezdi.

Leon da işgalci bir asker, diye fısıldayan iç sesini duymazdan gelerek Kordon'a yöneldi Hilal. Güneş batmaya başlamıştı ancak temiz deniz havasına ihtiyacı vardı o an. Zihnini arındırıp, sakinleşmesi gerekiyordu. Kıyı boyunca dalgın dalgın yürüdü.

'Hilal?'

Duyduğu ses ile hemen arkasını dönen Hilal önce gözlerine inanamadı. Teğmen Leon, kanlı canlı karşısında duruyordu. Kuvvetle muhtemel az önce oturduğu taş oturağın önünde ayağa kalkmış, şaşkın bir ifadeyle o da Hilal'e bakıyordu.

Teğmen'i sapasağlam görmenin rahatlığıyla ona doğru koşmaya başlayan Hilal, genç adamın önüne gelince ne yaptığını fark edip kendini son anda durdurdu. Resmen Leon'un boynuna sarılacaktı! Yanakları utançtan yanarken, gözlerini kaldırıp da Teğmen'e bakamadı bir an. Gözleri taştan oturağa takıldı, aynı yerdeydiler. Andreas'ı kaçırdıktan sonra iki yabancı olarak oturup, birbirlerine yaralarından ilk kez bahsettikleri yerdi burası. Küçük hanımın, Leon'un güzel kalbini ilk kez gördüğü yerdi.

Kurtuluş Günlerinde AşkWhere stories live. Discover now