9.Bölüm-Aşka Düşmek

2.6K 148 29
                                    

-LEON-

Askerim ben. Bu sebeple yirmi senede, kalan ömrümde bana fazlasıyla yetecek kadar ölüm gördüm, acı gördüm, kan gördüm. Önceleri babam tarafından içine hapsedildiğim bu acımasız hayat boğuyordu beni, asla asker olmak istememiştim. Edebiyatın, müziğin, resmin dünyasına aittim ben; insanın insana yaptığı vahşetin, savaşların, kötülüğün dünyasına değil. Lakin zamanla alıştım, alışmak zorunda bıraktılar beni. İnsanoğlu nelere alışmıyor ki değil mi?

Ancak o an yaşadığım dehşet, bir asır daha ömrüm olsa asla alışamayacağım bir hissiyattı işte.

'HİLAL!' diye bağırdığımı hatırlıyorum, gayri-ihtiyari.

Yanından ayrıldıktan kısa bir süre sonra, şiddetle Smyrna' nin yanına dönmek istemiştim. İçimi bir huzursuzluk kaplamıştı. Sanki görünmez bir urgan vardı da beni ona bağlayan, istesem de istemesem de nereye gitse yanında sürüklüyordu beni. Ona doğru çekiliyordum.

Beni kendine hayran bırakan, gücüne cesaretine hayran olduğum, konuşmaktan da kavga etmekten de zevk aldığım, kalbimi de beynimi de ele geçirmeye başlayan ufacık kız çocuğu o pis ve karanlık zindanda kendini asmaya çalışıyordu!

Ne ara koştum-aramızdaki mesafeyi aştım, o korkunç urganı nasıl narin boynundan çıkardım, onu üzerine çıktığı sıradan indirdim bilmiyorum. Bildiğim tek şey, o görüntünün son nefesimi verene kadar kabuslarımda beni asla rahat bırakmayacağıydı.

Ona olan hislerimi kabullenmiştim, lakin ondan sadece hoşlandığımı zannediyordum. Eğer tez vakitte önlem alırsam, bu iş daha büyümeden kendimi ondan kurtarabilirim sanıyordum. Nasıl da yanılmışım. Ne tuhaf, kaçtığım onca zaman sonra aşka düştüğümü anlamak için, Hilal'i Azrail'in elinden almam gerekiyormuş demek ki.

Aşka düşmek.. Aşık mı olmuştum? Ben, adını kahraman kumandan Spartalı Leonidas'tan alan Atina'lı Teğmen Leon, aşka mı düşmüştüm? Hem de işgal etmek için geldiğimiz bu kentte, beni ebedi düşmanı olarak gören bu hırçın küçük hanıma. Hiç aşık olmadığım için, dahası gerçek hislerimden kaçmak için onca zaman uğraştıktan sonra; kendime bu soruyu sormak hayrete düşürmüştü beni, hem de omzuma gök kubbenin ağırlığını bindirmişti yeniden. Cevabından o an yine de kaçınmaya çalıştım, düşünecek ne çok şey vardı!

Yaşadığım duygu yoğunluğu yüzünden konuşamıyordum, dudaklarım mühürlenmişti sanki. Yere çökmüştük. Bir yandan hayretle tavandan sarkan urgana bakıyor; bir yandan beni yumruklayan Hilal'i kollarından tutup sakinleştirmeye, bir yandan da aklımdan geçenlerle baş etmeye çalışıyordum.

'Ne yapiyorsun?' diye fısıldayabildim.

'Bıraksana, bırak yapayım. Annemin gözü önünde olmaz, babaannem dayanamaz. Bırak yapayım!'

Hıçkırıklarla ağlayan Hilal, bırak dedikçe bana daha çok sokuluyordu. Sonunda dayanamayıp onu kollarımın arasına aldım. Sımsıkı sarıldım Smyrna' ye, çenemi saçlarına dayayarak bu pis zindanın bile silemediği o çok sevdiğim portakal çiçeği kokusunu içime çektim.

Duygularımı kabullenmeye çalışmak bir deli cesareti vermişti bana bir anda, onu seviyor muydum sahiden?! İmkansızlığımızı düşünmek bile istemedim o an, ona yeni yeni kabullendiğim duygularımı belli edemezdim bile. Muhtemelen o iple beni boğardı lakin, bağıra çağıra ona da, İzmir'deki herkese de haykırmak istiyordum içimdekileri. Boynunda urganla gördüğümde anlamıştım artık, Smyrna sadece kendini asmıyordu, benim kalbimi de kendisiyle beraber infaz edecekti.

Kurtuluş Günlerinde AşkWhere stories live. Discover now