13.Bölüm-Herkes Öldürür Sevdiğini

2.7K 161 119
                                    

İzmir-1927

Hilal mutfakta kahve yaparken, içeride oturan ablasını düşününce gülümsemeden edemedi. Annesi ve babası dışarı çıkmışlardı, Mustafa da arkadaşlarıyla oynuyordu kapıda. Yıldız, mektebe gitmediği günde Hilal'i görmeye gelmişti. Beraber ne acılardan geçmiş, ne günler görmüşler, ne mücadeleler vermişlerdi lakin en azından ablası artık huzuru bulmuştu. Sevdiği ile beraber yeni bir hayat kurmuştu kendine. Hilal, Ali Kemal için de Yıldız için de yürekten seviniyordu. En azından onlar hak ettikleri hayatı yaşamalıydılar.

Kahveleri alıp içeri geçti Hilal, tam o sırada kapının hızlı hızlı vurulmasıyla dikkati dağıldı.

'Abla?'

'Yok hayatım, Ali Kemal olamaz. O işten bu kadar erken ayrılmıyor biliyorsun.'

Merakla koridora yönelen Hilal, kapıyı açınca gördüğü manzara karşısında epey şaşırdı ve telaşlandı. Mustafa, kırmızı gözlerle, çok sevdiği yan komşuları Zarife'nin kucağında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hıçkırık sesini duyan Yıldız da apar topar yanlarına gelmişti. Hilal, endişeyle kollarını oğluna uzatırken, Zarife'ye döndü.

'Hayırdır Zarife abla, nedir bu haliniz?'

'Bilmiyorum Hilal, çamaşır asmaya bahçeye çıkmıştım bir baktım senin kızancık bir kuytuya sinmiş ağlıyor. Ne yapacağımı bilemedim, kaptığım gibi sana getirdim.'

Yıldız söze girdi. 'İyi ettin Zarife abla. Gel içeri biraz soluklan, biz de kahve içiyorduk Hilal'le. Sana da yaparız. Hem ne zamandır seni de göremiyordum, özledim vallahi.'

'Tamam deli kız, tamam.' diye gülerek içeri girdi Zarife. Yıldız kahveleri üçlemek için mutfağın yolunu tuttu. Zarife ile, kucağındaki Mustafa'yla Hilal de divanlara yerleşti. Çocuğun biraz sakinleşmesini bekledikten sonra, Zarife ile bakışıp söze girdi Hilal.

'Annem, ne oldu sana? Neden ağladın sen? Biri bir fenalık mı etti? Hadi söyle annene.'

Ağlamaktan kızarmış, sevimli suratını annesinin koynundan çıkaran Mustafa, kahverengi gözlerini kocaman açarak Hilal'e baktı.

'Anne, benim Yorgo ile oynamam fena bir şey mi?'

Böyle bir sual beklemeyen Hilal, kaşlarını çattı.

'Bunu da nereden çıkardın oğlum? Neden fena olsun? Yorgo, Maria teyzenin ve kasap Gergor amcanın oğlu. Maria teyze anneannenin de çok yakın ahbabı. Bizim komşularımız onlar, hem çok iyi insanlar biliyorsun.'

Burnunu çekip, bir an onu dikkatle dinleyen Zarife'ye kayan gözlerini, yine annesine çevirdi minik oğlan.

'Biliyorum anne. Bugün Yorgo'yla oynarken yanımıza başka çocuklar geldi. Yorgo'yu kovdular, ona bed davrandılar. Benimle oynayamazmış. Burayı işgal etmiş onlar, yerin yok dediler Yorgo'ya. O Rummuş, zaten yakında gideceklermiş buradan. Anne, işgal ne ki?'

Meseleyi anlayan Hilal, derin bir nefes alarak Zarife'ye baktı. Onun yüzünde de hüzünlü bir tebessüm vardı. İki kadın da benzer acılardan geçmişler, aşina felaketlerle sınanmışlardı. Bu yüzden de tanışır tanışmaz birbirlerine ısınmış, dert ortağı olmuşlardı. Hilal; ablası gibi görüyordu Zarife'yi. Zarife de büyük göçten önce, Makedonya'da kaybettiği kızkardeşinin yerine koymuştu Hilal'i.

Babası bir Yunan olan kendi çocuğu, belki de kainat var oldukça insanların arasına giren bu ayrımdan ötürü acı çekiyordu şimdi. Saf çocuk yüreği neyin yanlış olduğunu anlayamamıştı bile, çünkü ruhu daha kirlenmemişti, masumdu, tertemizdi o. İnsanı insan olduğu için seviyordu, bilmiyordu savaş nedir, ayrım nedir. Tarih gerçekten de tekerrürden ibaretti belki de. Ademoğlu zinhar hatalarından ders almıyor, aynı kötülükleri aynı fenalıkları birbirine yine yapıyor, yine yapıyordu.

Kurtuluş Günlerinde AşkWo Geschichten leben. Entdecke jetzt