2.Bölüm- Asap Bozan Bıyıklar

4.3K 195 32
                                    

İzmir-1919

'Her yeri didik didik edezeksiniz, buhar olup ucmadi ya bu adam!'

Teğmen Leon askerleri hastanenin dört bir yanına dağıtırken; bir yandan Andreas'ı bulmanın yollarını, diğer yandan da Halit İkbal meselesinin başına açtığı dertleri düşünüyordu. Nereden çıkmıştı bu adam, arandığını bile bile düzenli olarak direniş çağrısı yayımlama cüretini nasıl buluyordu kendinde? Tek mi çalışıyordu? Bunca işi yalnız başına yapamazdı, müttefikleri vardı kesin, bundan emindi Leon. Matbaası neredeydi peki? 'Şuan bunu düşünme, Andreas'a odaklan. Bir seferde bir sorun' diye geçirdi genç Teğmen.

'Teğmen Leon, bir şey mi aramıştınız?' Her bir kelimesinden alay ve meydan okuma akan bu cümleyle düşüncelerinden sıyrılıp kendine geldi Leon. 'Belki bir yardımım dokunabilir size.'

Leon sesin sahibini bir anda önünde görünce şaşırmadı hiç. Albay Cevdet'in küçük kızı Hilal'di bu. Zaten başka kim Yunan Orduları Generali'nin oğluyla böyle konuşmaya cesaret edebilirdi ki bu şehirde. Tanrı aşkına, bu kız hiçbir şeyden korkmaz mıydı? Hilal küçük hanım, Leon'un bugüne kadar tanıdığı tüm kadınlardan farklıydı, orası su götürmez bir gerçekti. Ne olurdu o da Yıldız gibi uyumlu ve hoşgörülü olabilseydi.

Leon kızı baştan aşağı süzerken; bu genç hanımın nasıl bir yandan bu kadar küçük, narin ve kırılgan görünürken, diğer yandan huysuz, hırçın ve inatçı olabildiğini düşündü. En çok da söyleyecek bir sözü varsa, gözlerini kaçırmadan bakışlarını karşısındakinin gözlerine dikmesi dikkatini çekmişti Leon'un. İflah olmaz bir vatanseverdi bu kız çocuğu. Çok ateşliydi, kızkardeşinin tam tersiydi. Savunduğu değerlere tutkuyla bağlıydı. Kendisine ve babası dahil tüm Yunan askerlerine nefretini kusarken de bu böyleydi, annesine sevgiyle konuşurken de. Yoğundu. O kadar yoğundu ki, eğer ağına takıldıysanız deniz rengi gözlerinden taşıp karşısındaki insanı ele geçiriyordu duyguları. 

Leon beraber yaşadıkları kısacık sürede tüm bunları keşfetmekten garip bir zevk almıştı. Kız ondan, annesinden, babasından, tüm Yunan askerlerinden katıksız bir şekilde nefret ediyordu. Leon bir noktaya kadar bunu anlayabiliyordu, hatta Hilal'in cesareti karşısında hayranlık duymaya bile başlamıştı ancak anlamadığı şey şuydu ki Osmanlı Devleti bir savaşa girmişti ve kaybetmişti. Yunan Ordusu, Mondros Mütarekesini takiben İzmir'e girmiş, anlaşmanın gereklerini uyguluyordu. Kendisini sevmesini beklemiyordu Hilal'in Leon, yine de ona her baktığında bir pisliğe pek zor tahammül ediyormuş gibi görünmesinden hoşlanmıyordu.

Günü zaten çok kötü geçiyordu Teğmenin, Hilal'le uğraşıp onu kızdırıp kafasını dağıtmak istedi birden bire. İşin sonunda Hilal gerçek manada da dağıtabilirdi kafasını ancak bu riski göze alacaktı.

'Bilmem, olabilir misiniz?' dedi Leon, gözlerinde yaramaz parıltılar yanıp sönüyordu. 'Pansumanımı değistirebilir misiniz?'

Andreas'ı başlarına bed bir olay gelmeden hastaneden kaçırabildikleri için rahatlayan Hilal, bu başarılarının gizli gururuyla Teğmen Leon'a bakışlarıyla meydan okumuştu. Adeta Teğmenin burnunun dibinden çekip almışlardı kaçak askeri. Türklerle uğraşmak kolay değildi, sırasıyla hepsine göstereceklerdi bunu. Şimdi de düşmanın karşısına dikilmiş, intikam alırcasına lakırdılar ederken Teğmenin bu sorusunu hiç beklemiyordu Hilal. Gardını indirmedi yine de.

'Siz bekleyin, Ayşe Hemşireye sesleneyim.' Tam adımını atmıştı ki hadsiz Teğmen tek bir adımla önünü kesmiş; düşman, İzmir'in her karış toprağı gibi kişisel alanını da işgal etmişti. Kafasını kaldırınca Teğmenin yüzünü iyice kendi yüzüne yaklaştırdığını gördü Hilal.

Kurtuluş Günlerinde AşkWhere stories live. Discover now