Korku

813 45 16
                                    

Sevdiğin kadının senden korkması başa gelecek felaketlerin en büyüğü ve en acısıdır şüphesiz. Sana bir canavarmışssın gibi bakar ve senin bakmaya kıyamadığın gözlere korku duygusunu yerleştirerek seni yerle bir eder. Bağırmak istersin, benden korkma diye bağırmak. Ben iyi biriyim gör bunu diyerek saatlerce bağırmak... Susarsın. Sadece susarsın. Konuşamadıkların içinde patlar ve seni yok eder. Onun haklı olduğunu bilirsin. Bazen sen bile kendinden korkarsın o niye korkmasın? Onu tutuklayan sendin, onun arkadaşlarını tutuklayıp döven yine sendin. Onun gözlerinin önünde kendi arkadaşlarının infazını yöneten de sen. Senden neden korkmasın? Bak aynaya. Bugün yine neler yapacaksın? Belki bugün onun infazını yönetirsin kim bilir? Sana bugün vicdanına ters düşen bir şey yapmayacağının garantisini kim verecek? Kimse... Keşke onu sevmeseydin. Ablası dururken onu sevmek neydi? Daha ilk gördüğü gün senle baloya gelmişti. Belliydi senin üniformandan, dış görünüşünden ve bir parça paranla gücünden etkilenmişti. Seni boğan şeyler onun senden etkilenmesine sebep şeylerdi. O zor bir kız değildi, üçüncü sınıf iltifatlarla gönlünü çelebilirdin. Güzeldi, uysaldı. Yüzeysel bir sevgi asla derin bir aşk kadar yakmazdı insanın canını. Kendini sorgulamazdın. Hatta şu an seni boğan şeylere daha sıkı bağlanarak onunla bir ilişkin olabilirdi. Onun doğruları ve senin görevlerin asla savaşmazdı. Belki zalim biri olurdun ama mutlu olurdun. Şu hayatta bir kere de sen mutlu olurdun. Vicdan ve aşk içini kemirmezdi.

Düşünceler eşliğinde giyinip karargaha gitti Leon. Bugün Türkler eğlence yapacaktı ve akşama mekanın güvenliği ondan sorumluydu. Bu kadar savaş varken onların eğlence tertiplemesi garip geliyordu teğmene. Ne yani o kadar insanları ölüyordu onlar türkü söyleyip zeybek mi oynayacaklardı? Cevdet albay Türklerin savaşlardan önce eğlenceler yaptıklarını ve askerlerin moralini yerine getirdiklerini söylemişti. Şüpheci kişiliği ısrarla bu tezi reddetse bile elinden gelen bir şey yoktu.

-Ben Onur.

-Onur, şey Onur?

-Evet. Gelebilir miyim?

Misafiri buyur etti Leon. Bu saatte bu gencin kapılarında ne işi olduğunu az çok tahmin etse bile anlamlandıramamıştı. Onurun lafa girmesini beklerken yarım saat geçmişti. İkisi de duvardaki saate bakmış, kitaplığı incelemiş ve susmuşlardı.

-Benim niye geldiğimi tahmin edebiliyorsunuzdur?

-Az çok.

-Bakın evet nişanlıyım ama benim tarafımdan kıza verilmiş herhangi bir söz yok. Bunun ailelerimizin isteği daha doğrusu zorlaması ile yapıldığının o da farkında. İstediğinizi sorun bana. Kafanıza takılan her şeyi cevaplamaya razıyım. Daha torununuz bana evet demiş değil. Hatta her gördüğü yerde tersliyor ama ben ilk sizin rızanızı almak istiyorum. Smyrna sizi çok seviyor.

-Benim rızam olmazsa peki, ne yapacaksın?

-Üzülerek belirtmeliyim ki sizi dinlemeyeceğim.

-Kendi ailen rıza göstermezse ne yapacaksın?

-Onları da dinlemeyeceğim.

-Peki Smyrna savaşmaya hazır değilse ne yapacaksın?

-O zaman hiçbir şey yapamam. Anlayışla karşılarım ve aşkımı içimde yaşarım.

-O vakit evlat, ikna etmen gereken kişi bu huysuz ihtiyar değil. İçeride uyuyan kızı ikna edeceksin. Biz de o uyanana kadar sohbet ederiz azcık.

-Sizden çok bahsederdi. Yani konuşabildiğimiz zamanlarda. Kavga etmediğimiz yahut birbirmize anlamsızca küsmediğimiz zamanlarda.

-Smyrna zor kızdır. İnatçıdır ve bu aşk konularında dik kafalıdır. Birini severse ve sevilirse sevgi sözcükleri yerine köteklerle karşılar seni. Çektirir yani.

-Eğer seni seviyorsam canına okumam hak! Madem beni seviyorsun tüm kutsal kitaplardaki belalar sana müstahak!

-Bu nişan mevzusu benim aklımı kurcalıyor. Ne kadar aşık bile olsanız Smyrna nişanlı biriyle olsun istemem.

-Buraya gelmeden babamla bu meseleyi konuştum. İstemediğimi söyledim. Dinlemedi. Sene sonu mesleğimi elime alıyorum. Smyrna da doktor çıkıyor. O zaman onu ve sizi alıp gitmeyi düşünüyorum. Buradan çıkışta nişanlı bulunduğum hanıma da istemediğimi söyleyeceğim zaten.

-Sen her şeyi planlamışsın? Ama hiçbir şey bu kadar kolay olmayacak. Seni de torunumu da zor günler bekliyor. Tahmininden bile zor günler.

-Ben hazırım. Smyrna'nın da bu zor günlerden en rahat şekilde çıkması için elimden geleni yapacağım. Asker sözü.

-Smyrna aşkı bilmez sanma. Aşkı benden öğrendi o. Sevmesini çok iyi bilir ama çekiniyor belli.

-Sevgiyi ve aşkı ben de çok tatlı bir teyzeden öğrendim. O kadar güzel aşıktı ki ben de bir gün böyle aşık olacağım dedim. Takdir edersiniz ki zengin fakat içinde sevgi olmayan bir evden insan bunalıyor. Ben de hep o teyzeye giderdim. Sanırım ikimiz de işi ustalarından öğrenmişiz.

İçeriden gelen seslerle uyandı Smyrna. Uyku mahmurluğuyla salona gitti. Abisi ve onun eşi gelmiş olacaktı.

-Onur?

O günden sonraki gün Onur nişanın bozulma haberiyle gelmişti eve. Onun adına da üzülüyordu Leon. Allah bilir ailesi ne çektireceklerdi zavallıya. Ama her şeye karşın torununun nişanlı biri ile görüşmesi imkansızdı. Şimdiyse onlar sinemaya gitmişler Leon ise evde tek kalıp kitap okumaya karar vermişti. Gözleri kitaplığın yanında duran hastane raporlarına takıldı. Bir sürü ıvır zıvır! Sırf bunlar için - İstanbuldaki hastaneler- güzel İzmiri bırakmıştı. Kanserdi işte bu belliydi. Sanki İstanbul bir şey yapacaktı ona. Son aylarını İzmirde huzurla geçirseydi ya. Sevdiğinin gözleri rengindeki kordonda nefeslenseydi mesela. Raporları bırakıp Hilalinin resmini aldı.

-Neredesin sevgilim? Nerdesin?

Akşam yavaş yavaş İzmir sokaklarına çökmeye başlamıştı. Türklerin eğlencesinin hazırlık heyecanları doruk noktasına ulaşmış, her evde kıyafet telaşı başlamıştı. Hilal bile en güzel giysisini -hediye gelen dantel eklemeli- giymiş, hafif tertip makyaj yapmıştı. Gerçi onların bu akşam ayrı bir heyecanı vardı. Anadolu ile aralarında kurulacak telgraf hattı gibi mesela. Cezmi abisi halledecekti bu akşam. Mehmetle Hilal ise baloya katılacaktı. Böylelikle kimse hiçbir şeyden şüphelenmeden hat bağlanacaktı. Hiçbir sorun çıkmasın diye sabahtan beri dua ediyordu.

Yazmasını televizyondaki haber bozdu. Sağ-sol çatışmaları başlayacak gibiydi. Üniversiteler yavaş yavaş el altından bildiri dağıtıyor, sinirler geriliyordu. Mayıs darbesinden bu yana başlamıştı olaylar. Ondan sonra Kıbrıs haberi geldi yine. Yıllardır savaş hüküm sürüyordu o topraklara. Onlar olmasaydı belki de sevdiği şu an yanında olurdu. Onlar yüzündendi işte her şey. Aklına gelen anılarla daraldığını hissetti adam. Kalbi artık dayanmıyordu. Göğsünün sıkıştığını hissetti. Kesinlikle iyi değildi. Ne demişti doktor? Bunlar normaldi. Bunlar normal. Hapı yutuyorsun ihtiyar.

Gökyüzündeki Hilal Where stories live. Discover now