Hilali İzlemek

4K 110 32
                                    

Çokça mavilik, ege suları kadar naif fakat karadeniz gibi dalgalı ve haşin. Binbir gece masalları kadar büyüleyici. Her daim sevgi isteyen çocuk kadar masum, ve çokca da ben... Kaşı, gözü dünyanın en düzenliği uyağı.

Gözlerini kapattığı an yine dünyanın en güzel manzarasındaydı ama durmamalıydı, devam etmeliydi yazmaya. Unutmadan, anılar tek tek onu terk etmeden...Çok geç olmadan bitmeliydi bu. Koskoca 71 yılın getirdiği kırışıklıklarla dolu olan eline kalemi aldı ve devam etti.

Duande... Bir sanat eserine karşı duyulan açıklanamaz his. Onu gördüğü an tam olarak böyle hissetmişti genç adam. Sinirli suratı, isyankar tavırları... Yemek sofrasında kimseyi dinlemeden kendi bildiğini savunan halleri... İlk ne zaman aşık olmuştu peki? Pansuman yaptırırken sanırız. Yaralarını sardırmak için hastaneye gittiği zaman kurşun yarasını tedavi ettirmek istiyordu. Nereden bilecekti savaşçı bir kadının onun tüm yaralarına derman olacağını. Gözlerini gözlerine ilk dikişiydi bu. Ege sularına ilk teslim oluşu... O an atlamıştı buz gibi suya. Ne istersen yap demişti işte o zaman. İster bu suyla kalbimin kirini sil istersen boğ. Sonra onu salonda görmüştü. Barbar demişti ona sevdiği kadın... Kalbinin kırıklığını belli etmemeliydi. Ona teslim olmayacaktı bu sefer. Kavafisin barbarları beklerkenini alıntıladığında genç kadının ilgisini çektiğini hisetti. Ve genç kadını ilk yendiği an da orasıydı. Onu düşünceli bakışlarla bırakıp gitmişti. Ama ona ilk yenildiği an da orasıydı. Hilalinin bir kelimesi ile yerle bir olacağını o an anlamıştı. O akşam kitap okumuştu ve her sözün Hilale çıktığını hissetmişti. Herkes onu yazıyor ve sanki o zihninden atmak istedikçe küçük hanım aklına giriyordu. O an anladı Hilal onun kalbinin değil aklının da sahibi olacaktı. Gece uyuyamıyor, aklına onun yüzü geliyor ve her ince detayı çizesi geliyordu. Onun aynası olmak ne büyük saadettir demişti o an. Onu her gün görebilmek ve yüzüne bakabilmekten güzel ne olabilirdi ki? Tam o sırlarda Kafkanın da bu istekle yanıp tutuştuğunu Milenaya mektupları okuyunca anlamıştı. Şaşırmamıştı aşk her yerde aşk ve aşık da her yerde aşıktı. Bu günden sonra her gün daha acı doluydu onun için. Her geçen gün smyrna'sına daha fazla tutuluyordu. Ona ilk Hilal demesi olaylı olmuştu. Tutuklamıştı Hilali. Kendi elleriyle kelepçe takmıştı ellerine. Her ayrıntısını tek tek öpmek istediği ellere... Soğuk bir zindana atmıştı onu. Dünyanın en muhteşem köşesine layık olan sevdiğini... İdama mahkum etmişlerdi onu. Onun yaşamının tek saniyesi için tüm hayatını feda etmeye hazır olan sevdiğini... Kendi elleriyle kendi yüreğinin cehennemine ateş atmıştı o zaman. Onu boynunda urganla görmüştü. Ölüm hiç o kadar korkunç gelmemişti adama o zamana kadar. Sımsıkı sarılmıştı ona. Elinde olsa canın içine sokardı onu. Sonra hiç yalnız bırakmamıştı sevdiğini. Saat başı yanına gidiyordu. Ne acizlik Tanrım... Sevdiği kadın idam mahkumuydu ve elinden gelen tek şey onun yanında durmaktı. Bir sefer ninni söylediğini duymuştu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki o an öleceğini zannetmişti. Sevdiğin kadının sesinden heyecanlanarak ölmek ne hoş bir ölüm biçmiydi. Boşa geçen yirmi seneyi şerefli kılardı bu ölüm fakat borcu yaşamaktı. Sonra Hilali kurtarmak için onu kaçırmışlardı. Zahmet etmeselerdi sadece Hilal için gerekli deselerdi kendi ayağıyla gelirdi onlar bunu bilmiyorlardı, bilemezlerdi.

O günkü korkuları aklına gelince titredi yaşlı adam. Yetmiş yıldır kaç türlü çarpmaya maruz kalan kalbi son zamanlarda teklemeye başlamıştı. Hem doktorlar hem torunları böyle bir hikayeyi yazmasına karşı çıkmışlardı. Hikaye... Herkes hikaye biliyordu tabii. Bir o biliyordu bu sırrı bir de 1921 yılında çekilmiş resimde koskocaman gülümseyen kadın. Bu kitap bittiğinde bütün dünya bilecekti.

Haberleri açtı. Kıbrısta gerginlik... Bugün yine bilmem kaç kişi ölmüş. Yunan yetkililer açıklama yapmış, Türkler karşı açıklama yapmışlar. Ufukta yine Yunan-Türk savaşı vardı işte. İki kardeş millet yine karşı karşıyaydılar. Bunlara inat yazacaktı. Aşkı yazacaktı. Kan dökmenin saçmalığını yazaktı. Barışı yazacaktı. Çünkü aşk umuttu, aşk ülküydü, aşk devrimdi.

-Dede? Yazıyor musun yine?

Torunun sesiyle gülümsedi. İnsan ayıran biri olmamasına rağmen Smyrna'yı diğerlerinden farklı severdi. Hepsinden farklıydı çünkü o.

-Bu gece hilal var dede ama ben çıkmanı istemiyorum hava çok soğuk.

Dedesini ikna edemeyeceğini biliyordu Smyrna. Her hilalde balkona çıkar, saatlerce onu izlerdi. Güneş doğduğu zaman hiçbir şey olmamış gibi odasına çekilirdi sonra. Bunu yapmamasını teklif etmek bile cesaret isteyen bir işti.

-İzmirden kopardınız beni zaten bir de hilalden ayıramazsınız.

Koluna girdi yaşlı adamın genç kız. Onun çökmüş bedenine bakınca içi yine sızladı. Terasa geldiklerine yaşlı adam heyecanla sandalyeye oturdu ve göz kırpmadan hilali izlemeye başladı.

-Onu anlatmayacak mısın artık dede?

-Yazdığım hikayeyi mi?

-Yapma dede onların senin anıların olduğunu bilecek kadar tanıyorum seni. Sen de bunu biliyorsun.

-Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına bir başkaldırırıyken biz tam da o coğrafyayda ve o zaman da aşık olduk. Olay bundan ibaret.

Smyrna nefesini tutmuş dedesini dinliyordu sadece resimlerini gördüğü Hilale dedesi ne kadar aşıktı biliyordu ve bu masalı dinlemek için sabırsızlanıyordu.

-Devam et lütfen dede.

-Devamı yok. Hilali izlemek istiyorum Smyrna.

Ve yaşlı adam güneş doğana kadar hilali izledi ve güneş doğunca usulca odasına çekildi.

Gökyüzündeki Hilal Where stories live. Discover now