Bölüm 4 ~ Birinci Vites, Onur Meselesi

En başından başla
                                    

Saat altı buçuktu. Buse'ye gece çalışacağımı haber vermiş, beni beklemeden kapıyı kilitleyip uyumasını tembihlemiştim. Nedenini sorduğunda Oğuz'u anlatmamış, sadece hesabın altından kalkamadığımızı söylemiştim. Merdivenlerden aşağıya inerken telefonum çalmaya başladı. Elimi cebime atarak telefonumu çıkardım.

Gelen çağrı: Göz o_o

"Efendim Gözde?" diyerek açtım telefonu. Gün içerisinde on kere aramış, beşinde işi kabul ettiğim için azarlamış, ikisinde Murat Bey'in de Kara'nın da yakışıklı olduğundan söz etmiş, diğer üçünde ise dikkatli olmam gerektiğini tembihlemişti.

"Ya... Benim yüzümden işe gidiyorsun!" diye sızlandı. İşte sonunda kendisini suçlama evresine de gelmiştik!

"Saçmalama Gözde! O salağa inanmak senin suçun değildi ki! Şimdi başka bir şey demiyorsan yüzüne kapatacağım." Diyerek sert bir biçimde konuştum. Çünkü biliyordum sert olmasaydım üsteleyecek hatta telefonda ağlayacaktı bile.

Merdivenleri bitirmiş, dışarı çıkarken Gözde'nin sesi duyuldu;

"Ha bide, dikkat et! Oranın müşterisi havuz başındakilere benzemez. Kimseye yüz vermeyeceğini biliyorum ama konuşma bile! Tamam mı?" Ah! Şimdi de "Sen safsın." Adlı konuşmamıza gelmiştik.

"Tamam." Diye yanıtladım otobüs durağına doğru yönelerek. Dün taksiyle son gidişimdi sanırım. Her gün taksiyle gidemezdim.

"Sık sık mesajlaşacağız unutma! Öptüm Sevo!" gülümsedim.

"Öptüm görüşürüz!" durakta beklerken telefonu cebime koydum. Telefonu cebime koymamla otobüsün gelmesi bir oldu.

Yolculuk boyunca "Ne yapacağım?" diye düşünüyordum. Acaba yanlış mı yapmıştım? Yanlış yaptığımı düşünmüyordum. Bugüne kadar kimseye gebe kalmamış, kimseye boyun eğmemiştim. Yine eğmeyecektim. Başımı kararlı bir biçimde sallayarak "Paşa" adlı mekanın girişine ilerlemeye başladım. İlerledikçe kaşlarım çatılıyordu. Dün bana şifre falan söylenmemişti. Nasıl içeri girecektim? Olduğum yerde durdum. Başımdan adeta kaynar sular boşalmıştı. Nasıl girecektim?

"Su akar yolunu bulur," atasözüne uyarak girişe doğru ilerledim. Korumaların ikisi de bana bakıyordu. Ben de onlara. Esmerce olan elini durdurmak amaçlı kaldıracağı sırada yanındaki sarışın onu engelleyerek durdurdu ve dikkatle bana baktıktan sonra geçmeme izin verdi. Derin bir nefes aldım. O kadar çok gerilmiştim ki neredeyse kahkaha atacaktım. İçeri girince ilk önce Gök ile karşılaştım. Dün geceki kadar güzeldi. Müzik yine bangır bangırdı fakat saat daha yedi olduğundan çok kişi yoktu. Ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma baktım. Karadelik'e mi gitmeliydim? Yoksa durup beklemeli miydim? Neden bir telefon numarası almamıştım ki? Acaba birine mi sor-

"Sevda hanım?" başımı çevirerek sesin sahibine baktım. Kara, siyah gözlerini bana dikmiş, sert ifadesinden taviz vermeden bakıyordu.

"Evet?" dedim devam etmesini belirterek.

"Abi sizi bekliyor, gelin." Diyerek önden yürümeye başladı. Ben de arkasından. Koridorumsu yerde yürürken Karadelik'i de geçerek ilerlemeye devam ettik ve siyah, sade bir kapının önünde durduk. Kara kapıyı açarak geçmemi işaret etti. İçerisi tüm o ihtişamlı, geçitli, hikayeleri olan barlara istinaden fazla sadeydi. Duvarlar beyaz, düzdü. Sadece bir kirişi siyaha boyanmıştı. Mobilyalar da siyah renkteydi ve koltuklar deriydi. Bar işletmecisi odasından çok bir ofisin CEO'sunun kullanabileceği bir oda gibi görünüyordu. Gözlerimle odayı taramayı bırakarak sandalyesine yaslanmış, her hareketimi inceleyen adama döndüm. Oturduğu koltukta fazlaca rahat görünüyordu.

Paşa MuratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin