3| The Christmas Fire

2.6K 175 92
                                    


Bugün için xlaydiezx e yeni bölüm sözüm vardı. İyi okumalar, umarım beğenirsiniz 👼💟

John Londra sokaklarında noel için hazırlık yaparken, Sherlock 221B'de her zaman ki 'fazlalık' deneylerinden yapıyordu.

Sarılı kırmızılı ışıklarla bezenmiş vitrinin önüne geldiğinde, John'un suratında bir gülümseme yayıldı. İşte, Sherlock'a alacağı hediyeyi bulmuştu. Sherlock'un 'çift taraflı' diye nitelendirdiği o meşhur şapka...

John elinde süslü torbadaki hediye paketiyle beraber dükkandan çıkarken, Sherlock'un hediyeye vereceği tepkiyi düşünüyordu. O esnada telefonundan yayılan tanıdık ses durmasına sebep oldu.

"Müsaitsen gel, müsait değilsende... -SH"

John mesajı umursamadı. Muhtemelen Sherlock bir metre ötesindeki eşyayı alması için John'u çağırıyordu ya da sigaralarını bulması için. Nikotin bantları yetersiz kalıyor olmalıydı.

John yürümeye devam ederken tekrar mesaj geldi.

"Bu sefer çok acil. -SH"

"Tabii, eminim öyledir." diye mırıldandı John. Bu şekilde Sherlock'u geçiştirse de içine kurt düşmüştü bile. Onu düşünmemeye çalışarak az önce girdiği mağazada dolaşmaya devam etti.

"Eve olan uzaklağın taksi ile yaklaşık 15 dakika, sen gelene kadar evdeki karbondioksit miktarı üç katına çıkar. Aşırı dumandan gözlerimde hasar oluşur, akciğerimde zedelenme meydana gelebilir. Beni hayatta görmek istiyorsan, ACELE ET DR. WATSON! -SH"

John bu mesajı aldıktan sonra işin ciddiyetini anladı. Mağazadan hızlıca çıkarak sokağa atladı ve gördüğü ilk taksiyi çevirdi.

"221B Baker Street."

Taksiye bineli yaklaşık 10 dakika olmuştu. Sherlock'un hesaplamasına göre yaklaşık 5 dakikalık yolu kalmıştı. Dakika başı saatine bakıp duruyordu.

20.32... 20.33...20.34...20.35

Tam ev sahibi Bayan Hudson'ı aramak için rehbere girdiğinde, Bayan Hudson'ın o akşam evde olmadığını hatırladı. Bu onun daha da telaşlanmasına yol açtı. Tüm bunlar ya Sherlock'un ciddi bir şakasıydı ya da başı gerçekten beladaydı.

"Tanrım, sen Sherlock'u koru. Lütfen..."

Ağzından fısıltıyla dökülen sözcükler John'un Sherlock'a verdiği değeri gösteriyordu.

221B'ye vardığında hızlıca ceketinin cebinden anahtarını çıkardı. Kapıyı açmadan önce gözünü pencereye kaydırdığında hiçbir şey görünmediğini fark etti.

Daireden içeriye adım attığında keskin duman anında görüşünü engellemişti ve ciğerlerini yakmıştı. Ayakta durmaya çalışarak basamakları çıkmaya başladı.

"Sherlock!"

Ceketiyle ağzını ve burnunu kapatmadan önce son kez bağırdı.

"Sherlock!"

Salona girdiğinde gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştı. Görüşü tamamen kapanmıştı. Artık nefes almakta iyice zorlanıyordu. Tek sorun bu kadar duman varken ortada bir yangının olmamasıydı.

Mutfak tarafına döndüğünde yangını gördü. Sherlock'un deneylerini yapmak için kullandığı masa - aslında yemek masası alevlerin arasında kalmıştı. Neyse ki yangın başka yerlere sıçramamıştı. Alevlerin yaydığı ışık sayesinde masanın az ilerisinde yerde oturan Sherlock göründü.

"Oh, Sherlock."

John güçlükle konuştu. Hemen Sherlock'un yanına ilerleyip onu kolundan tutup kaldırmaya çalıştı. Sherlock yarı baygındı.

"Hey hey, Sherlock benimle kal."

John onu ayık tutmak için suratına birkaç tokat attı. Yüzü hafifçe kararmıştı. Onu kucaklayarak dışarı çıkarmaya karar verdiğinde, sandığından daha ağır olduğunu fark etti. Güç bir şekilde kucakladığında anca salona kadar gelebildiler. John bacağının titrediğini hissediyordu. Onları taşıyamayacak gibi görünüyordu.

"Hayır, hayır şimdi olmaz. Lütfen biraz daha dayan."

Basamaklara ulaştıklarında John aniden ayağının boşluğa düştüğünü hissetti. Sherlock kollarından kayarak merdivenlerin sonuna düştü. Kendiside birkaç basamak yuvarlandıktan sonra tek hissettiği burnunun acıdığıydı.

Sherlock kaburgalarını acıdığını ve akciğerinin yandığını hissediyordu. Var gücüyle öksürürken John'un ona seslendiğini duydu.

"Sherlock, Sherlock!"

Lakin cevap verememişti. John'un tekrar yanına geldiğini hissetti. Ardından bedeni tekrar yerden kesildi. Açık havaya çıktıklarında ciğerine dolan havayla biraz daha rahatlamıştı. John'un telefon konuşması yaptığını duydu. Ambulans ve itfaiye çağırdığını düşündü. Gözlerini aralayacak gücü kendinde bulduğunda John'un dizlerinde uzandığını fark etti. John Sherlock'un uyandığını fark ettiğinde burukça gülümsedi.

"Sherlock, iyisin."

"Hey, burnun kanıyor."

Sherlock uzanıp John'un burnuna dokundu. John'un gülümsemesi genişledi.

"Sana bir şey olacak diye çok korktum."

"Ben de gelip beni kurtaramayacksın diye korktum. Gerçekten ölseydim bu sef-"

John bir anda Sherlock'u öperek susturdu. Ardından sokakta olduklarını hatırlayarak hemen çekildi. Kimse görmemişti.

"Kapa çeneni koca bebek. Sakın bir daha o konuyu açma. Nasıl becerdin bütün bunları?"

"Sanırım nitrik asidin üstüne yanlışlıkla alkol döktüm."

"Morfin mi kokain mi?"

Sherlock gülümsedi.

"Morfin. Ama çok az, dozunda."

"Eminim öyledir."

Bir anda John aklına gelen şeyle duraksadı.

"Ah hayır, Tanrım lanet olsun."

"Ne oldu?" diye sordu Sherlock.

"Sana yeni yıl hediyesi almıştım fakat takside unuttum."

"Gerçekten mi? Ne almıştın?"

"Söylemem. Aynısından bir daha alacağım, o zaman görürsün."

"Bence, benden önce Bayan Hudson'a yeni bir yemek masası almalıyız."

İkisi birbirine bakıp gülümserken, dışarıdan bakan insanlar yalnızca birbirine sırıtan iki adam görüyordu. Ama onları uzaktan izleyen tek bir adam biliyordu aralarındaki aşkı.

"Gidebiliriz Anthea." diye mırıldandı Mycroft. Tek dilediği bu aşkın kardeşine iyi gelmesiydi.

Johnlock OneShots || TürkçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin