"Bazı problemler var hayatımda. Sandığın kadar mutlu değilim. Sürekli gülümsüyor olmam dertsiz biri olduğumu da göstermez. Sadece elimdekilerle yetinmeye çalışıyorum işte." dediğinde kaşlarımı çattım. Elbette sorunsuz bir hayatı yoktu. Kimsenin olamazdı. Olsa bile, biz nankör insanlar olarak mutlaka bir kusur bulur, gün yüzüne çıkartırdık. "Ama sorunlarımın başında sen varken yüzüne de gülümseyemem, üzgünüm." 

"Bu da ne demek?" diye sordum şaşırarak. Ona bir şey yapmamıştım bile. 

"Bak anlattığım şeyler umurunda bile olmayacak belki ama ben yine de anlatmak istiyorum. Kimse beni dinlemiyor ve boğuluyorum. Ben öyle içine atıp yarın geçer diyebilen insanlardan değilim. Konuşmam, birine anlatmam gerekiyor." 

"Seni dinlerim." dedim sessizce. Ne garipti. Beni bana anlatmak istiyordu. 

"Burada olmaz. Okulu kıralım mı?" diye sordu beklentiyle. Şimdi ona hayır diyemezdim. Benim görünenin aksine bir vicdanım vardı ve olur olmadık zamanlarda ortaya çıkmaya bayılırdı. 

"Olur." diyerek ayağa kalktım. Eşyalarımızı toplayıp sınıftan çıkarken sınıfın köşesinde Buğra'nın bize baktığını gördüm. Nehir ile arası bozuk olduğu için nereye diye soramıyordu büyük ihtimalle. Nehir'e bir şey söylemeden onun yanına gittim. "Okulu kırıyoruz. Canı sıkkınmış, biraz konuşacağız." dediğimde gülümseyerek kafasını salladı. Yanından ayrılacakken kolumu tutup gitmeme izin vermedi. 

"Teşekkür ederim Armin." dedi minnet dolu bir gülümsemeyle. Yaptığım şey onun için bile değildi ama Nehir'i o kadar seviyordu ki onun için yaptığım bir şeyle mutlu oluyordu. Buğra üzülmesi gereken son kişiydi. Nehir dışında Ege'ye olan sevgisi de onca şeye rağmen bitmemişti. Onlardan ve geçmişinden bahsederken gözleri parlıyordu hâlâ. Gerçekten kardeş gibiydiler. Nehir çok şanslıydı. Önemli değil der gibi gülümseyerek Nehir›in yanına gittim. Bir şey sormamıştı o da zaten. Birlikte bahçeye doğru yürümeye başladık. 

"Bir kafeye gidip bir şey içelim mi?" diye sordu Nehir. 

"Olur, fark etmez bana."

Bahçe kapısının oraya gelene kadar da bir daha konuşmamıştık. Karşılıklı iki kelime edemiyorken, okuldan kaçıp dertleşmeye gidiyorduk. Tam kapıdan çıkacakken birinin bana seslendiğini duyunca arkamı döndüm. Okul müdürü büyük adımlarla yanımıza geliyordu. 

"Bir yere mi gidiyorsunuz kızlar?" diye sordu Taner hoca. 

"Evet hocam bugünlük böyle olsun." dedi Nehir kibarca. Ama sözünü dinleteceğini biliyordum sonuçta soyadı Serenler'di. 

"Sen istersen gidebilirsin Nehir'ciğim ama Armin' i bırakamam maalesef." dediğinde kaşlarımı çattım. 

"Neden çıkamıyorum?" diye sordum merakla. 

"Yağız Bey'in özel ricası" dedi sıkıntıyla. Yağız Bey'in özel tehdidiydi yani. 

"Anladım hocam ama sorun olacağını sanmıyorum." diyerek arkamı döndüm. Kolumu tutan eller olmasaydı yürümeye devam edecektim. 

"Zaten bir defa, o seni okulda bilirken burada değilmişsin Armin ve bu yüzden açıkça tehdit edildim. Tekrarlanmasına göz yumamam." diyerek sesini yükseltti. Bahçede olan öğrenciler merakla bize bakarken sinirlendiğimi hissettim. Herkesin gözü önünde bana bağırma hakkı yoktu. 

"Pekâlâ." diyerek sinirle telefonumu çantamdan çıkarttım. Birkaç çalışta Yağız telefonunu açtı. "Efendim?" diyen sesini duyunca bir an rahatladığımı hissettim. Yine de bu sorunun çözülmesi gerekiyordu ve arama sebebimin aksine ağzımdan daha farklı şeyler döküldü. 

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Where stories live. Discover now