Bölüm 27: Papatya Çayı

2.2K 262 67
                                    


Luhan sayıklayıp duran genç çocuğun saçlarını okşadı. Yine kabus görüyor olmalıydı. Bu durum bir hayli canını sıkıyordu. Sehun'un acı çekmesinden nefret ediyordu. Uzun ve kemikli ellerini Sehun'un alnına koydu. Çocuğun ne kadar çok terlediğini hissedebiliyordu.

Gözlerini kapatıp, eski bir dilde bir şeyler fısıldadı. Bu onu sakinleştirecekti. Basit büyüleri yapabiliyordu. Bu diğer vampirlere verilmeyen bir özellikti. O ailede tekti.

Rahatlayan çocuğun alnını yavaşca öptü. "İyi geceler Şeker Kamışım." Kulağına fısıldadıktan sonra, yavaşça odayı terk etti.

Kulağı hala kendi odasında uyuyan gençteydi. Herhangi bir durumda müdahale edebilmek için tetikte bekliyordu. Sehun uyurken, Luhan eski ve büyük kütüphanesine doğru yürüdü.

İki tarafa doğru açılan büyük, ahşap ve altın işlemeli kapıları açıp kendini, uzun raflar arasına bıraktı. Bu gece araştırması gereken çok fazla şey vardı.

Sıkıntıyla iç çekti. Şafak çoktan sökmüştü fakat Luhan hala aradığı şeyi bulamamıştı. Bu imkânsızdı. Bu kütüphane dünyanın en büyük ve en geniş bilgisine sahip yeriydi.  Bir çok kitabı ve el yazmalarını kendi bizzat toplamıştı. Bilgi açlığı asla sona ermeyecekti.

En sondaki el yazmalarını incelemeye başladı. Burada bir şey bulamayacaktı belki ama yinede bir bakmaktan zarar gelmezdi. Bütün gece suyu çıkmıştı zaten.

Eski püskü olan parşömenlerden birini aldı eline. Bir ara bunların kopyalarını çıkarması gerekecekti. Her zaman orjinale sadık kalsada bunlara bir şey olmasını istemiyordu.

Antik Yunanca yazılan parşömeni okudu Luhan. Aradığı şeyi bulmuştu ve bu hiç hoşuna gitmemişti.

Kaşları çatılı bir şekilde fincanından kan yudumlayan Luhan'ı dikizliyordu Sehun. 'Ne olmuş buna yine? Sıfata bak! Bir insan anca bu kadar iyi turşu satabilirdi.' İçinden söylenerek kendi kahvaltısını ediyordu. Bu patates kızartması bir harikaydı. Sehun bir tabak daha bundan yiyebilirdi. Zaten Bayan Han'ın kendisi için kızartığı diğer tabağı afiyetle silip süpürmüştü. Daha fazlasını isterse Luhan kızardı muhtemelen. Kendisi kan içiyordu ama Sehun'un sağlıklı beslenmesine kafayı takmıştı.

Başlarda bu Sehun için tuhaf ve bir parça mide bulandırıcıydı. Ancak gelin görünki ger geçen gün biraz daha yakın hissediyordu kendini Luhan'a ve doğasına.

Ona ne olduğunu sormak istiyordu. Bir yandan da tersleyebilme ihtimaline karşı deli gibi çekiniyordu. Sıkıntılı bir şekilde iç çekti. Rahat rahat konuşamamak çok zordu be. Halini bir anlayan olsaydı keşke ve Luhan'a bu kadar kasıntı olmaması konusunda nasihat falan verseydi. Yok muydu bu herifin bir aile büyüğü. Hoş adamın kendisi iki yüz küsür yaşındaydı.

Önüne konulan mavi porselen fincanla dikkati dağıldı genç çocuğun. "Bu nedir?" Diye sordu, kendisine tatlı tatlı gülümseyen Bayan Han'a aynı sevimlilikle.

"Papatya çayı." Bayan Han, sanki taze sıkılmış portakal suyu getirmiş gibi cevap vermişti. Sehun her türlü bitki çaylarından nefret ederdi. Bir kere utanmasalar çimenleri kaynatıp içereceklerdi. Tüyleri diken diken oldu bir anda. "Ama ben papatya çayı sevmem ki." Dedi dudaklarını büzerek.

"Ama bu senin geceleri rahat uyuyabilmen için sıpa. Günde bir fincan içmen sağlığın için çok iyi."

"Ama Ajumma ben bunu gerçekten içmek istemiyorum tuhaf kokuyor" 

"Yeter senin şımarıklıklarını mı çekeceğim! Kışın soğukta sıcak su içebilmek için insanlar dua ederken senin şu yaptığına bak. Çocuklar gibi davaranıp sinirlerimk bozma benim!" Luhan sinirle bağırdıktan sonra masadan kalktı.

Sehun ve yaşlı kadın bunu beklemiyorlardı. Birden bire ne olmuştu da Luhan bu kadar kızmıştı. "Sen üzülme genç efendi başka birine sinirlenmiş olmalı. Bu çayıda içmek zorunda değilsin elbet. Mutfağa götürüyorum." Bayan Han, Sehun'un omzunu sıkıp, saçlarını okşamıştı.

Sehun titreyen sesiyle konuştu. "Hayır önemli değil. O haklı. Ben bir an kim olduğumu unuttum. Normalde asla yiyemeyeceğim yiyeceklerle karşılaştım burada. Bu yüzden ben bu çayı içeceğim." Yaşlı kadının müdahale etmesine izin vermedi, ılınan papatya çayını tek dikişte bitirdi.

Tanrı affetsin tadı iğrençti be! Yinede sakin kalmaya calıştı ve tabağını mutfağa götürdü.

Luhan hala hiç konuşmuyordu. Bu Sehun'un canını sıkıyordu. Kahvaltıda olanlar yüzünden ona hak verse bile içten içe  Beyaz saçlı adamın biraz abartığını düşünüyordu. O kadar çok sinirlenmesini ve kızmasını hak etmemişti. "Sabah ki davranışım için özür dilerim." Yinede onunla bir şeyler konuşabilmek için söyledi genç çocuk.

Luhan cevap vermek yerine arabanın firenine asıldı. Araba aniden durduğunda, Sehun emniyet kemerini taktığına şükür etti. Aksi halde camdan dışarı uçacağına emindi. "Ne yapıyorsun be Lanet herif!"  Sonunda dayanamayıp bağırdı. "Sabahtan beri ne senin derdin? Yine ne yaptım?"

Luhan sadece arabadan dışarıya bakıyordu.

Sehun bir cevap alma umuduyla ona baktı ama boştu, Luhan'ın gözleri bomboştu. "Konuşsana be Adam ne oldu sana !"

"İn arbadan."  Luhan sadece bunu söylemişti. Sehun donup kaldı. Luhan neler diyordu böyle? "N-Ne?"

"Bundan sonra kendi evinde kalmaya devam et. Şirkete gelmene gerek yok. Yakında okullar açılacak. Sana başka bir burs daha bağlanacak. Öğrenim gördüğün sürece kesilmeyecek. Geri ödeme koşulu falanda yok. O seni idare eder." Luhan'ın ruhsuzca söylediği her şey kalbine bıçak batırıyordu genç oğlanın. Dün gece ona şarkı söyleyip onu uyutan Luhan mıydı karşısında ki sahiden?

Aklı almıyordu. Ona neler olduğunu anlayamıyordu. Kendini sıktı. Şimdi ağlayamazdı. Ağlarsa Luhan onu zayıf görecekti. "Sabah papatya çayı içmediğim için mi bu kadar kızdın?"

"Sıkıldım. Bir insanla uzun zamandır bu kadar çok yakınlaşmamıştım. Şimdiyse senden sıkıldım. Başlarda ilgi çekiciydin. Ama diğer herkesten daha sıradansın."

Sehun sıktı yumruklarını. Beyaz saçlı adam her konuştuğunda ruhundan bir parça eksiliyordu sanki. Arabanın camından dışarı baktığında kendi evlerinin olduğu sokakta durduklarını fark etti. O buraya aitti.

Luhan haklıydı. En başından onların hayatından uzak durmalıydı. Onların hayatı ona göre değildi. "Senden bir şey istemiyorum. Ne burs ne yardım ne de başka bir şey. Sadece bir daha karşıma çıkma lütfen. Ben sana gelsem bile sen bana görünme. Sadece benden uzak dur. Bu benim için yapacağın en iyi ve son iyilik olsun. Hoşçakal."

Genç çocuk arabadan inip uzaklaştı hızla. Buraya kadardı. O yine tekrar yalnızdı. Mühim değildi. Yüreği kan ağlasa bile mühim değildi. Atlatabilirdi.

"Papatyalara dair her şey güzel be çocuk. Onlar güzel olmasına güzelde sen onlardan çok daha güzelsin. "

Yazara küfür etemek büyük günah ona göre “ψ(`∇´)ψ

BLOODY SWORD / HANHUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin