SAHNE ARKASI(TAMAMLANDI)

GİRİŞ

"Röportaja artık başlamamız lazım."

Genç kadın zarif bir şekilde sırtını dikleştirdi. Üzerinde ipekten bembeyaz teniyle muhteşem bir tezat oluşturan bordo satenden bir kimono vardı. Kumral saçları dikkatli bir şekilde bigudilere sarılmıştı amaç zamandan tasarruf etmekti çünkü röportaj ve fotoğraf çekimi dâhil bütün bu işlerin öğlene dek bitmesi gerekiyordu, genç kadının programı çok doluydu. Normalde sıradan bir kadın saçında bigudilerle oldukça komik görünebilirdi ama şu anda dünyanın en tanınmış oyuncularından olan bu kadın hiçte komik görünmüyordu. İnanılmaz güzeldi, zümrüt yeşili gözlerini dikkatle karşısındaki kadına dikmişti. Ellerini oturduğu koltuğun kolçaklarına yerleştirdi, bu sırada sol elinin yüzük parmağındaki nişan yüzüğü parıldadı. Parıldamayacak gibide değildi hani;16 karatlık milyonlar değerinde elmas bir yüzüktü bu. Zaten bu röportajın nedeni de buydu; bu nişan yüzüğünün ardından gelecek olan evlilik. Muhabir ilk önce havadan sudan sorular sordu; modayla ve giyim tercihleriyle ilgili sorulardı bunlar, bu evlilik hakkında çokta heyecanlı görünmek istemiyordu. Ayrıca dünyanın en ünlü moda dergisinin röportajıydı bu, bu tip sorular olmazsa olmazdı.

Sonra muhabir kadın doğruldu yüzünde bariz bir heyecan vardı."İkinizde farklı kültürden insanlarsınız, siz Türk'sünüz, Alec Stryker ise Amerikan. İkinizin de dili, dini farklı. Bu sizin için hiç sorun oldu mu?"Demek evlilikle ve yaklaşan düğünle ilgili sorulara gelmişti. Genç kadın, Bihter Onat, namı diğer Hollywood'un yeni kraliçesi, Brodway'in iki yıl öncesine kadar tanrıçası olan ama sinema kariyeri için sahneyi bir süreliğine terk eden güzeller güzeli kadın kibarca gülümsedi. Bu soru ona da müstakbel kocasına da-dünyaca ünlü bir rockstar olan Alec'e- defalarca sorulmuştu, iki yıldan beri aşklarının daha en başından itibaren neredeyse çıktıkları her talk show'da ya da röportajlarda soruluyordu bu soru. Yinede Bihter bıkkınlığını belli etmeden soruya her zaman ki cevabını verdi.

"Hayır, kesinlikle olmadı. Birbirimize aşığız, farklılıklarımızı seviyoruz."Muhabirin kalemi önündeki defterde jet hızıyla hareket ederek cevabı karaladı, sonra kadın yine karşısında bir tanrıça edasıyla oturan genç kadına baktı. Bihter'in yüzünde hiç makyaj olmamasına rağmen yinede çok güzeldi, bunu da dergi sayfasının altına not düşmeliydi belki de. Makyajsız da çok güzel, Alec Stryker ağzının tadını biliyor.

Genç kadın düğününe hangi dünyaca ünlü isimler  katılacak yâda gelinliğini tasarlama onuruna hangi ünlü modacı sahip olacak tipi bir soru bekliyordu. Bunun yerine muhabir onu şaşırttı. Oysa bu sorular daha önce ona ve menajerine geliyordu o da bu sorulara hazırlanıyordu. Demek muhabir araya bu soruyu sıkıştırmıştı."Alec Stryker eline geçen her fırsatta sizin hayatının aşkı olduğunu söylüyor. Daha önceki kadınların anlamsız olduğunu. Peki ya siz... Ondan önce hiç onun kadar ciddi bir ilişkiniz olmuş muydu? Kalbinizi çalan biri?"Muhabir ona merakla baktı. Daha önce ona bu tip sorular elbette ki sorulmuştu ama o bu soruları hep geçiştirmişti. Oysa bu sorunun çok basit bir cevabı vardı. Başını yere eğdi. Anılar bütün zihninde tekrar canlanırken boşluğa daldı.

*

Güneş ufukta batarken çocuk yanında oturan kıza döndü. Kız ufak tefekti ayakları oturdukları banktan aşağıya değmiyordu. Kumral saçlarının kâkülleri gözlerinin önüne gelmesin diye annesi tarafından özenle ayıcıklı bir tokayla geriye doğru tutturulmuştu. Saçları güneş ona vurduğundan sarımsı bir renk almıştı. Zümrüt yeşili gözlerini kısmış boğazın masmavi sularına bakıyordu."Peki ya sen... Sen ne olmak istersin?"

Kız ona döndü. Gülümsedi. Gülümseyince yanağında iki tane zarif çukur oluştu. Gamzeleri onu olduğundan daha da küçük gösteriyordu. Küçük ellerini bilmiyorum edasıyla kaldırınca rengârenk boncuklu bilezikleri şıkırdadı."Bilmem ki... Annemle babam gibi doktor olabilirim. Ya da veteriner. Ya da dansçı. Şarkıcıda olabilir."Düşünceli bir edayla yüzünü buruşturunca burnu da sevimli bir şekilde kırıştı. Ne kadarda güzeldi...