GİRİŞ.

50.3K 2.4K 1.1K
                                    

Geceyi gündüze bulayan, yıldızları güneşin evladı yapan adam.

Leo. Duyuyor musun beni? Tüm bunlar sana. On yedimin ilk heyecanı. Bir bayram sabahına uyandığımda, pencerelerimizdeki begonyalarımızdan biriyle konuşurken gördüm seni. Ellerinde bavulların ve sırtında dünyanın tüm yüküyle Limon Mahallesi'ine gelmiştin. Ardında annen, annenin elinde küçük bir kız çocuğu hemen karşı eve taşınmıştınız. Annen güzeldi. Benim annem gibi değildi. Sarı saçları ve al yanaklarıyla belki benden bile güzeldi, Leo. Mahalleli ecnebi olduğu için pek sevmedi anneni. Sana baban yok diye, "piç" dediler. Annene göz diktiler. Kardeşine bin bir kılıf giydirdiler.

Leo. Duyuyor musun beni? Tüm bunlar sana.

Sen o zaman yirmisine yeni girmiş delikanlısın. Kaşlarını çata çata mahallede yürüyorsun. Aşağı mahallenin tamircisi Yusuf amcanın yanında çalışıyorsun. Öyle güzelsin ki...O güzellikte biri gökyüzüne bulut olmalı oysa. Bembeyaz bir bulut olsan, salınacağımda sallandıkça yaklaşan ama bir türlü ulaşamadığım o bulut olsan sen, sahi Leo, ne güzel olurdu; değil mi?

Baban yok diye dövdüler seni. "Atası yok, piçe bakın!" dediler. Aldırış etmedin. Dudaklarında sigaran ve ruhundaki yanığınla ilerledin. Gözlerin gözlerime çarptı. Felaketim oluverdin. Bir Atilla İlhan dizesine sıkıştık biz seninle. Ne zaman değse gözlerin gözlerime, felaketim olurdun, ağlardım. Henüz on yediydim. Fakat bir sene sonra zengin bir adamın koynuna teslim edilecektim. Bir çocuk doğuracak, on sekizimde anne olacaktım. Ama aklımda hep sen olacaktın, Leo. Aşağı mahallemizin tamircisi, babamın ecnebi diye çağırdığı sen ve bir türlü sana bakamayan ben. Piç diye anıldığın için dışlanan sen ve sırf her gece bir başka kadını elden geçiriyor diye kadınlar tarafından ayıplanan, adamlar tarafından alkışlanan adamın kızı olan ben.

Leo, duyuyor musun beni? Ses ver güzel adam.

Mütemadiyen özlediğim yağlı parmaklarınla bir tamircinin köşesinde öpmüştün beni. Arabalardan anlamazdım, zaten babam paramızın hepsini kumara yatırdığı için bir arabamız asla olmadı ama sana sürekli arabamızın bozulduğunu söyler, sırf yüzünü görebileyim diye tamirciyi ziyaret ederdim. İlk öpücüğümdün sen benim. Dudakların sanki dudaklarıma değil, damarıma, çağlayan kanıma dokunmuştu. Yine de dudakların dudaklarıma değdi diye, "Orospu!" dediler bana. Aldırış etmedim. Tek arkadaşım penceremizdeki begonyalardı ama ben yine aldırış etmedim.

Leo. Ah Leo. Dudaklarım ismini doğru düzgün telaffuz bile edemiyor fakat ben kalkıp sana aşık oluyorum!

Bir Haziran sabahı taşınıyorsunuz mahallemize. Sana bakarken penceremdeki saksılardan biri yere düşüveriyor. O benim en sevdiğim begonyam. Bakıyorsun çiçeğime. Dudaklarından eksik olmayan sigarandan bir duman çekerken begonyanın düşen yaprağını cebine sıkıştırıyorsun.

İşte bizim hikayemiz, Leo; bir begonya yaprağının ayasında başlayıveriyor.

Dinle, iyi dinle. Sana bizi anlatacağım.

Toplum tarafından sürekli bastırılan beni ve ecnebi çocuğu anlatacağım.

Işıkları kapatın. Bizim hikayemiz başlıyor.

Heyo! Bu sefer gerçekten ne zaman başlayacağını bilmiyorum demeyeceğim çünkü ne zaman böyle desem dayanamayıp bölüm ekliyorum. Toplumsal baskının doğurduğu bir hikaye olacak bu. Biraz daha farklı işleyeceğim. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, olur mu?

ask.fm/gokyuzukokan.


AY'A SIĞINAN MEFTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin