KUDÜS (ÖZEL BÖLÜM 2)

626 35 7
                                    

Hastanede gördüklerimiz hala gözümüzün önünde canlanıyordu. Birgün içinde buna sebep olabilecek salgını deli gibi merak ediyorduk. Grip gibi birşey olmadığı kesindi. Aniden fırlayan kanser vakası gibiydi. Tüm ülke topluca kolon kanserine yakalanmış gibi...

Sonradan aklıma karım geldi. Hemen onu arayıp dışarı çıkmamasını ve kapıyı kimseye açmamasını söyledim. Ayrıca şehir şebekesinde de yayılmış olma ihtimaline karşın musluk suyuda kullanmamasını tembihledim...

.
..
...

Kudüse kısa bir mesafe kala bizi kubbet-üs sahra da bekleyecek olan adamımız arayıp kubbet-üs sahra nın kapatıldığını, bizi şehrin Şam kapısında bekleyeceğini bildirdi. Belli ki kalabaklık kamu alanları teker teker boşaltılıyordu. Salgının ciddiyeti artık yavaş yavaş ortaya çıkıyordu...

Kudüse çok yaklaşmışken şehirden ayrılmakta olan bir dizi otobüs de dikkatimizi çekti. Görünen o ki yavaş yavaş tahliyeler de başlamıştı. Ancak bu otobüslerin yahudilere hizmet ettikleri bariz ortadaydı. Camlardan birçok haham görülebiliyordu. Bu salgın sanki İsrail'in işine yaramış gibi, Müslümanlardan kurtulmanın bir yolu gibi görünüyordu.

Kudüse girişte beklenmedik seviyede yüksek güvenlik önlemleri karşıladı bizi.
Şehrin girişi bomboşken çıkışı için aynı şey söylenemezdi. Yüzlerce araçtan oluşan trafik çıkışı kapatmış şehrin içlerine doğru uzayan bir kuyruk oluşturmuştu. Arabanın içinin kontrolü ve nasıl bir hastalık olduğunu bile bilmedikleri sözde sağlık kontrolünden geçtikten sonra, bundan sonra şehirde başımıza geleceklerden dolayı kendimizin sorumlu olduğu bildirilip geçiş izni verildi.

Kudüs te beklediğimiz gibi Tel Aviv den farksızdı. Birçok noktada trafik kazası olmuş, dükkanlar kapanmış, herkes hayatının derdine düşmüş bir şekilde şuursuzca davranıyordu. Arabası olan elinden geldiğince hızlı bir şekilde şehirden çıkma derdindeydi.

Ama işimiz gereği şehirde olan bitenden ziyade müslüman mahallesinde olan bitenden sorumluyduk. Güç bela bizi karşılayacak olan adamımızın yanına yani Şam kapısına varabildik. Adamımızın adı Raşid idi. Yıllardır bizi Kudüs te olup bitenden haberdar ediyordu. Hemen aracımıza alıp olan biteni anlatmasını dinledik. Anlattıklarına inanmak çok güçtü. Ancak sonuç olarak İsrail salgın sebebi olarak Müslümanları görüyordu.
Bu yüzden müslüman mahallesinde extra önlem artırılmıştı.

Aracı güvenli olduğunu düşündüğümüz bir noktaya parkettikten sonra müslüman mahallesine yürümeye başladık. Daha doğrusu koşmaya. Çünkü heryerde alelacele koşan insanlar vardı. Sanki birileri kovalıyordu. Kısa sürede mahalle girişine vardık. Ancak askerler bizi almamakta kararlıydı. Bizde resmi kimliklerimizi gösterip girdik. Ancak bizi ilerde olacaklardan kendimizin sorumlu olduğu konusunda sertçe uyardılar ve yakın zamanda büyük bir müdahale olabileceğinin sinyallerini verdiler.

Sonunda müslüman mahallesine gelebilmiştik. Raşid bizi hemen kendi evine götürdü. Olan biteni tekrar baştan anlattı. En ince detayına kadar dinleyip ilk raporu büyükelçi ye gönderdik. Kısa bir dinlenmenin ardından sokağa çıkıp ilk müdahalelerin olduğu evleri ziyarete başladık...

Raşidin hemen bir alt sokağında askerlerin müdahale ettiği evlerden biriyle kontrole başladık. Evin kapısına gittiğimizde kapısı kapalı değildi. İçerde kimse varmı diye bağırmamıza rağmen cevap gelmedi. Bizde içeri dikkatlice girmeye başladık. Kapıyı tam açar açmaz ağır bir koku gözlerimizin yaşarmasına neden oldu. O kadar ağırdıki direk kapıyı çekip bir köşeye kusmak için eğildim. Böyle bir koku daha önce almamıştım. Kısa süre kustuktan sonra kendimi toplayıp tekrar denemek için kapıya yöneldik. Bu sefer ağzımı ve burnumu sıkıca kapatıp. Ev girişten itibaren darmadağındı. İçerde bir arbede yaşanmış gibiydi. Ancak asıl büyük arbedenin nerde yaşandığı belliydi. Evin salonu. Salonun heryeri kan revan içindeydi. Duvarlar, halılar, pencereler.... Askerlerin buradaki aileye pek iyi şeyler yapmadığı gayet ortadaydı. Hemen fotolarını çekip evden ayrıldık. Ardından yan eve geçip olan biten hakkında neler bildiklerini sorduk.
Komşuları korkulu bir şekilde kapıyı açmadan olan biteni anlatmaya başladı;

"Dün akşam saatleriydi. Son zamanlarda sayıları artan israil askerleri yan komşuma Raziye ye gelmişlerdi. Raziye kapıyı açmak istemedi ancak kapıyı zorla açıp içeri girdiler. Kocası iki gün önce ortaya çıkan salgından dolayı ölmüştü ve cesedi hastanede kalmıştı. Raziye çaresiz çocuklarını alıp dönmüştü. Askerlerin girmesiyle içerden çığlık sesleri yükselmeye başladı. Boğuşma sesleri ve kırılma sesleri birbirine karışmıştı. En sonda tek bir silah sesi diğer tüm seslerin sona ermesine neden oldu. Silah sesiyle birlikte tüm duyanlar sokağa çıkıp Raziye nin evinin önüne toplandı. Askerler ellerinde silahlar ve Raziye nin kızlarıyla evden çıkıp kamyonlarına yöneldiler. Ancak insanlar buna izin vermemek için askerlere taş atmaya başladı. Bunun üzerine askerler önce havaya sonra insanların üzerine ateş etmeye başladı. Kalabalık kısa sürede dağıtıldı ve askerler Raziye ve kızları ile mahalleden ayrıldı. "

Duyduklarıma inanmak çok zordu. Bu denli bir baskının sebebi bir virüs ise bu virüs sanılandan çok daha tehlikeli olmalıydı. Zaten hastanede gördüklerim ve şehir de meydana gelenler ne denli bir boyutu olduğunu gösteriyordu.

Komşudan olan bitenleri dinleyip bu sefer ikinci eve gitmek için yola çıktık. Ancak mahalle terkedilmiş misali bomboştu. Tüm evlerin kapıları ve pencereleri kapalıydı. İnsanların üzerinde büyük bir baskı olduğu çok belliydi.

Diğer eve yaklaşırken yakındaki diğer sokaklardan silah sesleri gelmeye başladı. Kısa süre sonrada kaçışan insanlar görülmeye başladı. Arkalarından askerlerin kovaladığı belliydi. Raşid de kolumuzdan tutup bizi kaçırmaya başladı. Ben ve Birol nereye gittiğimizi bilmeden koşuyorduk. Bi sokaktan çıkıp diğerine gidiyorduk. Şuurumuzu kaybetmiş bir şekilde Raşidi takip ediyorduk. Önümüze asker çıktıkça yönümüzü değiştirip başka sokağa dalıyorduk. Kısa bir kaçışmanın ardından sonunda başımızı sokacak bir ev bulup sığındık. Derin bir nefes alıp silah seslerinin dinmesini bekledik.

Bir saat sonra sesler kesilince göz ucuyla sokağı izliyorduk ki bir grup askerin bizi fatketmesiyle tekrar kaçmaya başladık. Bu sefer üçümüzde farklı bir yere kaçmıştık. Ancak ne ben ne de Birol nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Şuursuz bir şekilde koşarken girdiğim sokak artık kaçarım olmadığını bana gösterdi. Arkamda kovalayan askerler önümde nöbet tutan diğer askerler... Artık kaçarım kalmadığı için ellerimi havaya kaldırıp teslim oldum...

Askerlerin bağrışları altında diz çöktürülüp kafam öne eğdirildi. Hayatımda hiç bu kadar küçük düştüğümü hatırlamıyordum. Bir asker yanıma gelip eli ile gözümü ve ağzımı kontrol edip İbranice birşey söyledikten sonra iki asker ayağa kaldırıp ellerimi arkadan bağlayıp bir araca bindirdiler.

Yolculuk sırasında gözlerimide örtüp tutuklu kalacağım yere getirdiler....

ÖLÜ DÜNYA: BAŞLANGIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin