"Üçüncü gecen mi olacak bu?" yorgunlukla inleyerek onayladım.

"Allahtan bu sabah dinleneceğim! Neyse sana kolay gelsin. Görüşürüz."

"Görüşürüz. İyi bir dinlen de gel." el sallayarak kapıdan dışarı çıktım. Soğuk hava karşılamıştı beni. Uykumu bile açan havaya karşı iyice ceketime sarıldım. Şimdiden ellerim kızarmaya başlamıştı. Bu da annemden kalmıştı bana sanırım. O da hemen üşüyüp, kızarmaya başlardı. Bazen annemin klonu gibi hissediyordum kendimi. O kadar fazla benziyorduk ki birbirimize. Hem dış görünüş olarak, hem alışkanlıklar olarak, hem de huy olarak! Gerçekten annemin kopyası gibiydim. Ama bundan hiçte şikâyetçi değildim tabi. Bu hayatta ki en değer verdiğim kişi oydu. Ona benzemek, onun gibi olmak bana sadece mutluluk veriyordu.

"Sanırım kaban giyme zamanın gelmiş senin." aşağı eğik olan kafamı yukarı kaldırdığımda, ifadesiz bir şekilde arabama yaslanmış bir adet Ali Yalman gördüm. İki gündür hiçbir haber yoktu. Ne bir mesaj, ne de bir arama… O günden sonra ilk defa karşılaşmıştık.

Tek başına olduğunu görünce dalga geçmeden edememiştim.

"Hayret adamların yok bugün?" sözlerime ufak bir tebessümle karşılık verdi. Buna da şükür.

"Adamlarım her yerde. Sen görmesen de çevremizi sarmış durumdalar." etrafı kolaçan ettim. İleri de mavi arabası vardı ama adamlarını gerçekten de göremiyordum.

"Baya baya tehlikedesin yani." omzunu silkti.

"Sende öylesin." haklıydı. Bende omzumu silktim usulca.

"Yine adresi almayı unutmuşum. Her defasında bunun için geliyorum ama almadan gidiyorum." alay dolu sözlerine tepki vermedim. O zaman dediği lafların hiçbirini de unutmamıştım. Bana ne kadar yardımcı olduğunu hala unutmamıştım.

"En iyisi bu sefer sen unutmadan benim seni götürmem." tek kaşını havaya kaldırdı. Şaşırmış falan değildi. Benim sözlerime karşı bir tepkiydi.

"Ama sabahın bu saatinde bunu yapmasak. İki gündür nöbetteyim ve uykusuzum biraz dinlenmem gerek."

"Peki dinlenmen için gidelim o zaman." diyerek dayandığı yerden kalkıp şoför kapısının oraya gitti. Bense şaşkınlıkla açılmış gözlerimle ona bakıyordum.

"Anahtar!" diye kabaca istemesi bile beni kendime getirememişti. Ne diyordu bu adam böyle?

"Bu soğukta orada öylece dikilecek misin?" birde alay ediyordu. Gözlerimde olduğuna emin olduğum şaşkınlıkla bir iki adım yaklaştım.

"Ne demek istiyorsun anlamadım?"

"Anlaşılmayacak bir şey yok. Evine gidiyoruz. Sen biraz dinlenirsin bende seni beklerken ufak tefek işlerimi yaparım. Sonrada birlikte gider olay yerine bakarız." Ne kadar rahatta söylüyordu öyle. Kim alıyor acaba eve onu?

“Sonradan görüşüp de gideriz. Senin gelmene gerek yok.” Tabi ki de dinlememişti beni. Benim bu adama bir şekilde dur demem gerekti artık. Her şekilde bana hükmetmeye çalışıyordu ve çoğu şeyde de başarılı oluyordu. Buna en başta izin verirsem birçok şeye de izin vermiş gibi olacaktım.

“Anahtarı alabilir miyim artık?”

“Hayır alamazsın.” Diyerek kaşlarımı çatmıştım. Yine hiçbir tepki vermediğini görünce ben gittim yanına ve koca gövdesiyle kapattığı kapıyı açmaya çalıştım.

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUWhere stories live. Discover now