Dönüş

3.5K 218 97
                                    

Kulaklarıma inanamıyordum. "Bu kadar basit mi yani profesör? Kader deyip geçebilir ve babamın yaşadığı tüm eziyetlere göz yumabilirim yani öyle mi?"

Tepki vermeden yalnızca Fawkes'i sevmeye devam etti. Bir hışımla arkamı dönüp odadan çıktım. Büyük salona gittiğimde göz ucuyla Malfoy'u aradım. Ne de olsa şuan benim yoldaşım o, değil mi?

 Slytherin binasında büyük annesi ve Bellatrix Lestrange'in yanında oturuyordu. Ve görünen o ki büyük halası Bellatrix ona kur yapıyor gibiydi. Gözlerimi devirerek derin nefesler ala ala mide bulantımı bastırdım. Gryffindor masasına yöneldim. Yürürken bir yandan da tanıdık yüz var mı diye göz gezdiriyordum. İşin en kötü yanıysa neredeyse hapsini tanıyordum. Gelecek Postası savaştan sonra kahramanları anlatan birçok röportaj yapmıştı babamla. Babama kalsa bu kadar çok bilgiyi ve acıyı açık etmek istemezdi. Özellikle çocuklarının kendisinin başına gelen böylesine karanlık şeyleri öğrenmesini. Ancak Kingsley Shacklebot'un ricasını kırmayıp röportaj yapmış ve tüm büyücü alemini tehlikelere karşı uyarmaya çalışmıştı hala kaçak olan ölüm yiyenlere yardım etmemeleri için. Karanlık tarafın korkunç yüzünü açık etmeye çalışmıştı. Gelecek Postası'nın çıkarttığı sayılardaki ölü kahramanlar karşımda kanlı canlı oturuyorlardı şuan. Frank ve Alice Longbottom, James Potter, Sirius Black, Remus Lupin,  büyük sınıfların arasında Deli-Göz Alastor Moody... Slytherin masasındaysa şüpheyle hareketlerimi izleyen Severus Snape...

Hayır! Hayır! Saçmalık bu! Onları kesinlikle geride bırakmayı düşünmüyorum. Geleceğimde babamın bize savaşı değil de ilk süpürgeyle uçuşunun ne kadar güzel olduğunu anlatmasını istiyorum. Sürekli yara izim tekrar acırsa diye korkmamasını istiyorum. Onlar benim ailem! Profesör Dumbledore nasıl bu kadar umursamaz ve bencil konuşabilir?

Sonunda masaya oturduğumda kendimi yine büyükbabamın karşısında buldum. Farkında bile olmadan gelip karşısına oturmuştum. Ben oturduğumda sohbeti kestiler. Bu da büyük ihtimalle muzipliklerini böldüğüm anlamına geliyordu. Sirius hafifçe boğazını temizledi. Ona doğru döndüğümde hemen yanındaki meymenetsiz Kılkuyruk'u gördüm. Suratımın sinirle kasıldığını hissedebiliyordum. Sirius konuşmaya başladığında ancak gözlerimi o pisliğin üzerinden çekebildim. "Az önce .. Yani ilk geldiğinde ne söylediğini ve şimdi neden buraya oturduğunu açıklayabilir misin acaba?"

"Şey.. Dumbledore haklıydı. Bu okulda daha önceden akrabalarım vardı ve adınızı birkaç defa duydum. Şu an sizden başka kimseyi tanımıyorum ve çok dost canlısı baktıklarını söyleyemem. O yüzden sizin yanınıza oturdum."

Uzun kahverengi saçlarının çevrelediği sivri yüzü kendini beğenmiş bir ifadeyle doldu. "Peki ailen kim?"

"Ahh! Tanıdığınızı sanmıyorum." dedim kurtulmaya çalışarak ama yemi hemen yutmadı. Şüpheyle kaşlarını kaldırdı. "Ben herkesi tanırım."

"Aslında tanıyor olabilirsiniz ama abim okul başkanıydı ve eğer adını duyarsanız sizde şuan beni burdan kovabilirsiniz." dedim keskin bir ses tınısı katarak. Onları inandırmam gerekliydi. Remus söylediklerime güldü. O güldükten sonra Sirius'ta ikna olup ona katıldı. Gözlerimle çevremde kızıl saçlar ararken onun sesini duydum. "Adın ne? Tanrı aşkına! Soyadının Evans olmasından korkuyorum"

Sirius herkesi bize döndürecek bir kahkaha patlattı. "Bende bunu ne zaman dile getireceğini merak ediyordum Çatalak. Kesinlikle Evans'a dehşet verici şekilde benziyor."

Zorla gülümsedim. "Adım Luna. Luna Lovegood."

"Lovegood soyadında bir başkan hatırlayamadım." dedi Sirius önce. Tam ben ömrüme yetecek yeni bir yalan düşünmeye başlamıştım ki umursamazca omuz silkti ve tabağına döndü. Dikkatlerini tamamen tabaklarına vermiş olduklarına emin olduğumda tekrar gözlerimle masayı taramaya başladım. Çok kalabalıktı. Aradığım kişiyi göremiyordum. Büyükbabam bişey arandığımı farkedip sordu. "Tanığın birini mi arıyorsun Luna?" diye sordu.

LİLY LUNA POTTER VE ZAMAN DÖNDÜRÜCÜ-SCORİLY (tamamlandı)Where stories live. Discover now