7.BÖLÜM: YARALAR VE İZLERİ

567K 18.8K 2.9K
                                    

KIVANÇ VURAN

"Neden?" diye isyan etti bir kez daha. "Neden lan? Neden?"

Bu kadın benim kabusumdu. Üstelik beni uykularımdan da etmiyordu sadece. Beni gerçek dünyamdan da koparıyordu. Varlığı, sesi, bana olan bakışları yaşıma rağmen beni hâlâ çok etkiliyordu. Artık değil, diyordum her seferinde. Bu kez korkmayacaksın, diyordum. Olmuyordu.

On sekizinci yaşımı bitirmeme az kalmıştı, söz konusu Selen Vuran olduğunda ben hâlâ sekiz yaşındaydım.

"Selen..."

"Kes sesini!" diye bağırıp elindeki sopayı havaya kaldırdı. "Sus Allah'ın belası, sus!"

Söylediğini yaparak daha önce olduğu gibi sustum ve gözlerimi Selen'den ayırarak Bora'ya çevirdim.

Ağlıyordu; küçücük elleriyle ağzını kapatmış, sessiz sessiz ağlıyordu. Diğer elini bana uzatmıştı, bu defa ben onu kurtarayım diye değil, o beni kurtarsın diye. Fakat bunu yapamayacağını biliyor, bunu bildiği için ağlıyor; ağlamasının annesini daha çok öfkelendireceğini bildiği için de elliyle ağzını kapatıyordu.

Bora. Öz annesi tarafından aşağılandığı hatta şiddet gördüğü halde onu hâlâ sevebilen çocuk...

Onu o kadar çok seviyordum ki bir kalbim olduğunu yalnızca onun yanında hissedebiliyordum.

"Neden yürüyemiyor?" diye sorarak cevap alabilecekmiş gibi kendi oğluna döndü.

Bora, annesiyle göz göze gelmesine kalmadan üstündeki örtüyü başına kadar çekti. Ona, gözyaşlarıyla yakalanmaması gerektiğini öğreteli çok oluyordu.

"Lanet olası bu aptal çocuk, neden yürüyemiyor?"

"Selen..." dedim yalvarır gibi. Dünya üzerindeki karşısında küçüldüğüm tek insan bu kadındı.

Bana döndü tekrar. "Sen yürüyebiliyorsun, konuşabiliyorsun ama o ne yürüyebiliyor ne de konuşabiliyor," diye daha sakin bir dille konuştuktan sonra tekrar nedenini sormaya başladı. "Neden Kıvanç, neden?"

Babam, sekizinci yaş günümden iki gün sonra "Artık senin de bir annen olacak," demişti bana.

O güne dek bana hem annelik hem de babalık yapmıştı, onun sayesinde hiçbir zaman anne yokluğu hissetmemiştim fakat o gün, o sözü söyleyince, bir anlığına da olsa anne eksikliğini hissetmiştim.

Önce sevininmiş, benimle annem olmadığı için alay eden çocuklara artık gününü gösterebileceğimi düşünmüştüm. Sonra merak ettim; babamın, annem olması için getireceği kadın, beni; arkadaşlarımın annelerinin arkadaşlarımı sevdiği kadar çok sevecek miydi?

"Ya beni sevmezse?" diye sormuştum babama.

Ya beni sevmez ve filmlerde gördüğüm kötü üvey anneler gibi döverse?

"Olur mu öyle şey!" deyince babam, gülümsemiştim. "Seni çok sevecek..."

Birkaç gün sonra evimize bir kadın gelmişti. "Bak, annen!" demişti babam, onu tanıtmak için.

Ne yapacağımı bilememiştim. Ne hissedeceğimi bilememiştim.

Artık bir annem vardı ve bir annenin oğlu olmak nasıl bir şeydi bilmiyordum.

Önce karşımdaki kadının ne kadar da güzel olduğunu düşünmüştüm. İçimi sıcacık eden bir gülümsemesi vardı, kollarını bana açmış bir şekilde ona sarılmamı bekliyordu.

Ama hiç annemmiş gibi hissettirmiyordu.

Yine de hiçbir şey söylemeden koşup kollarının arasına bırakmıştım kendimi. Ona anne diye hitap etmemi istediğinde, öyle de yapmıştım ama o tatlı gülümsemesine rağmen hiçbir zaman ona içten bir şekilde anne dememiştim.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin