"Elbette sormuşsundur Armin. Sadece çok küçüktün ve sonra onu unutman çok normal. O küçücük aklın ve kalbinle neler hissettiğini düşündüğünü bilemiyoruz ki. Bir çeşit reddediş mekanizmasıydı belki de, sadece beynine koyduğum bir set." dedi. 

"O kadar da küçük değilmişim. Unutmayabilirdim." diye fısıldadım kafamı eğerken. Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. 

"Armin bana bak." dedi. "Sadece dört yaşındaydın ve o yaştaki bir çocuğun hafızasından birilerini silmesi çok kolaydır, değil mi?" 

"O herhangi biri değildi ki. Ağabeyimdi." dedim acıyla. "İnsan ağabeyini unutmaz ki Yağız." "Armin, dediğim gibi çok küçüktün." dedi Yağız tekrar. Yüzümü elleri arasına almış tane tane konuşarak beni ikna etmeye çalışıyordu. "Artık bunları düşünmek seni üzmekten başka bir işe yaramaz. Toparlanıp, yaşananları ardında bırakman gerek." 

"Mezarı bile yok!" dedim hıçkırmaya başlayarak. "Öldüğü gün babamlarla birlikte oraya geri döndüğümde hiçbir iz yoktu. Önce delirdiğimi sandım Yağız, uydurduğumu sandım. Ölmediğini ve bir yerlerden beni izlediğini sandım. Hatta Eymen diye biri olmadığını, bunu bile benim uydurduğumu düşündüm. Ama öyle değildi işte. O lanet gün her şeyiyle gerçekti." 

"Lütfen Armin. Lütfen ağlama, sakin ol." dedi Yağız bana sarılarak. Başımı omzuna yaslayarak, ellerimi beline sardım. Sanırım, bu durumdayken ve ağlarken onun sıcaklığını hissedip ne olursa olsun beni koruyacağını düşünmeyi seviyordum. Hıçkırarak ağlamaya devam ederken bir yandan da konuşmaya çalışıyordum. Normalde susan ve hatta Yağız'ın yanında daha da çok susan ben, ağlarken kendimi susturamıyordum nedensizce. 

"Ben... Ben sana hiç anlatmadım ama sen biliyorsun zaten değil mi? Eymen'i anlattılar mı sana?" diye sordum. Yüzüne bakmak için ondan biraz uzaklaşmıştım ama ellerimiz hâlâ birbirine temas hâlindeydi. Ve yüzlerimiz birbirine bu kadar yakınken Ege için hissettiğim şeylerin aksine, alnımı alnına dayayarak beni bırakma diye ona yalvarmak istiyordum. Ege ile böyle değildi. Hayatımda var olmasını istiyordum ama muhtaçlık boyutunda değildi. Yağız ise... Ondan ne kadar kaçmak istesem de önünde sonunda gittiğim her yol ona çıkacakmış gibiydi. 

"Evet." dedi güçlükle. "Biliyorum." 

"Gözümün önünde öldürdüler onu Yağız. Boğazını kestiler. Canı çok yandı ama yine de son ana kadar hep beni düşündü biliyor musun? Arkamda kim vardı bilmiyorum ama ona 'Onu koru' dedi. Hep beni düşündü ağabeyim." 

"Hatırlıyor musun?" diye sordu şaşırarak. 

"O günle ilgili hiçbir şeyi unutmadım." dedim gözlerimi kapatarak. "O mükemmel bir ağabeydi Yağız. Hatta yıllarca her adımımı takip etmiş. Her yaştan fotoğraflarımı çekmiş. Bana bir keresinde..." derken ondan biraz daha uzaklaştım. Aklıma gelenlerle gözlerimi yumdum sıkıca. "Bir bebek yollamıştı." 

"Öyle mi?" diye sordu soğukkanlılıkla ama tanıdığım Yağız gibi durmuyordu şu anda. Karşımda direnmekten yorulmuş bir adam vardı. Anlamazdan gelirken acı çeken bir adam... 

"O bebeği o gün oraya götürmüştüm Yağız." dedim sesimi biraz daha yükseltirken. Bebeği ilk gördüğümde Yağız'ın eline nasıl geçti diye düşünürken şu an da daha mantıklı düşünebiliyordum. Bir şeyler dönüyordu çevremde, benim bir türlü fark edemediğim. "Ve orada kayboldu." 

"Ben... Üzüldüm." dedi ayağa kalkarken. "Bak, ben aşağıya iniyorum. Şu kız bara gideceğiz diye tutturmuştu en son. Aşağıya gelip gitmeyeceğimizi ona anlat. Biz başaramadık." diyerek hemen odadan çıktı. Ona bebeğin neden onda olduğunu bile soramamıştım. Ama bu sefer öyle kapanıp gitmeyecekti hiçbir şey.

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Where stories live. Discover now