"Gülnihal" diye seslenip parmağını şıklattı önünde.. Gülnihal sağ kaşını ne var anlamında kaldırınca "Sana bu akşamlık bu kadar ilgi yeter, devam edersem ölebilirsin" dedi ve abdest almasını söyledi..

Gülnihal hipnotize olmuş gibi hiç bir şey söylemeden banyoya yöneldi ve düşünmeden abdestini aldı..

Çıktığında Yusuf seccadesini seriyordu.. Ağzı açıldı o an ve serme diye atıldı.. Sonra sandığının başına yönelip iki tane seccade çıkardı.. Biri büyük ve lacivert kumaştan etaminle işlenmiş bir seccadeydi. Diğeri de aynı kumaştan ve aynı motiflerin yer aldığı, boyut olarak biraz daha küçüğü ve pek tabi pembe renklisiydi..

"Bunları ben işlemiştim.. Bu zamana kadar evli olduğumu hissedemediğim için çıkarmamıştım" dedi ve sonrasında tamda Gülnihal'lik bir cümle kurdu "Bu gece bu seccadeyi hak ettin" Dedi ve göz süzerek kocasının önüne serdi seccadesini. Hemen ardına da kendi seccadesini serdi.. Evliliğine dair ilk hayali gerçek olmuştu o gece.. Eşle birlikte en sevgilinin huzuruna varmak, borç eda etmek, sevaba ortak olmak.. Ne muhteşem bir şeydi.. Namazın ardından ellerini açtı "Hamd olsun ALLAH'ım.. Benim gibi aciz bir kuluna bu denli bir secde nasip ettiğin için hamd olsun.."

Birlikte nail oldukları o huşu ile sarhoş oldular o gece.. Biraz da utanmışlık vardı üzerlerinde.. Çünkü kalplerinde ki kutuları birbirlerine o denli açtıkları başka bir anıları olmamıştı evliliklerinde.. İkisi de kendi yerlerinde uyudular.. Aynı şekilde sabah namazını da yine birlikte kıldılar.. Yusuf ezandan önce uyanmış ve beklemişti.. Gülnihal ise yine ezan ile açmıştı gözlerini.. Bir ara rüya gördüğünü zannetse de uyandığında arkalı önlü serili seccadeleri görmek çıkarmıştı onu utandığı için kendini gizlediği kuyudan..

Gün boyu dikiş nakış makinasının başından kalkmadı. Bir gün önceki olanları düşündü durdu.. Sadece yaşadıklarını göz önüne getirmesi bile midesinin ağrıdığını hissettiriyordu, birde karın boşluğunda tam olarak yerini bilemediği bölümde ki hareketlilikti. Sadece duygular insanın Kimyasını nasıl etkiliyordu akıl alır gibi değildi.. ALLAH insanı öyle bir mekanizma olarak yaratmıştı ki, hakkında ki her nokta bile milyonlarca şükre sebepti esasen. Misal akıl etmeyi bilen bir varlık, yaratıcının ona verdiği fıtrat gereği bütün yaratılmışlardan üstün ve güçlü.. Ama  dünyayı değiştirmeye gücü yeterken göğüs kafesinin içinde ki minicik bir et parçasına söz geçiremiyor.. İnsan.. Garip bir varlık. Nakkaşın, nakşını üzerinde taşırken keşke sadece sevgiyle hareket etse de, yeryüzü yaşanılır bir yer olabilse.. Bir insanı, bir çocuğu, bir kuşu, bir ağacı sevebilse sadece.. Yoldan geçen bir yaşlıya sevecen bir gözle bakabilse hürmet etse, hiç tanımadığı birine selam  verse.. Kapısının önünde soluklanan birine bir tas su uzatabilse mesela. Hesapsız güven verse, hesapsız güvense... İnsan kalbinin krallıklardan, krallıkların devasa hazinelerinden çok daha üstün olduğunu idrak edebilse. Elindekiyle yetinmenin kıymetini, azda olsa helal olanın lezzetinin bütün nimetlerden daha tatlı olduğunu bilse.. Bir madde, materyal, obje, eşya yada para... Hiç bir şeyin ama hiç bir şeyin nefes alan her hangi bir canlıdan daha kıymet verilir olmadığını anlayabilse.. Kainatın Rahman'ın adını fısıldadığını işitebilse.. Aptal hırslarına, korkularına, aç gözlülüğüne, ve nefsine yenilmese.. Keşke insan biraz 'İNSAN' olabilse de.. Şu göğün altı; tüm insanlara yaşanılır olsa..

Odaya gelen Zeliha'yı görmesi ile ayağını makinanın pedalından çekip boğuk sesten odayı kurtardı..

"Hoş geldin" dedi.."Hatta iyi ki geldin biraz daha gelmesen filozof olacaktım" diye bitirdi gülerek.

"Hayırdır inşaALLAH bir şey mi oldu?" diye sordu Zeliha uzun zamandır böyle gülerken göremediği arkadaşına..

"Bir şeyler oluyor, oluyor da ben ne olduğunu bilmiyorum.."dedi ve sonra üzerinde ki bütün ciddiyeti yok edecek bir gülüşle sordu "Bil bakalım kim yüzünden?"

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now