Neyse ki daha fazla uzamadan dönmüştü Mustafa.. Aldığı bilgiler neticesinde "Bu tarafa" dedi ve gitmeleri gereken yönü eli ile işaret etti. Ve eski istasyon binasına kadar hiç konuşmadan yürüdüler. Devasa büyüklükte olan binanın duvarlarında ki çatlaklar kırık pencereler ve döküntü boyası uzun vakittir kullanılmıyor olduğunun göstergesiydi. Gülnihal başını kaldırdı ve gözlerini gezdirdi. Bu tarz bir yerde ne işleri olabilirdi anlayamadı..

Yerde ki askı demirlerinin üzerinden büyük bir dikkatle geçtiler. Girdikleri ilk anda yoğun rutubet kokusu başını döndürmüştü ikisininde.. Bir kaç metre sonra alışmaya başladılar içerinin nemli ve soğuk havasına..

Aynı an sıralar Yusuf'larla aralarında bir tek duvar vardı ama bu gelişini kocasının hissetmeyeceği anlamına gelmiyordu.

"Kes kes kes!" diye kükredi ve bastırdı Ömer'in suçluluk duygusu ile cılız çıkan sesini" Ali kıran baş kesen misiniz siz? Eşkıya mısınız? Bu ne kendini bilmezlik.. Hak var hukuk var gerekirse gereken yapılır ha o da olmadı ben yaparım.. Size ne!" o anda sustu ve gözlerini kapattı. Aslında daha söyleyeceği bir kaç cümlesi vardı. Lakin o çok meşhur koku yine burnundan girip bütün zihnini darma duman etmişti.. 'Yok artık' dedi içinden 'Burada olamaz değil mi? Sen iyiden iyiye aklını kaybetmeye başladın Yusuf, yakında Gülnihal'li seraplar görmeye de başlarsın' iç sesi ile konuşmasını bastırıp devam etti.

"Hemen eve gidiyorsunuz"

"Ya sen?.."

"Size hemen eve gidiyorsunuz dedim sakın ola bir daha sözümü çiğneme gafletinde bulunmayın"

"Olmaz abi seni yalnız bırakamayız"

"Abiniz doğru diyor siz eve gidiyorsunuz"

Piyango ses ile üç genç birden arkasına döndü şaşkınlıkla.. Gerçekten gözlerine inanamamışlardı. Üzerinde ki ölü toprağını atınca alkışladı Yusuf..

"Bravo.. Bir sen eksiktin zaten başımın belası.. Bir sen eksiktin... Aferin"

Gülnihal karanlığın içinden üç gölgeye doğru adım atarken kocasının tepkisine şaşırmıştı kayınları gibi. Karısını görünce deliye dönmesi öfke ile binayı inletmesi gerekirken o sadece sitemkar cümleler kurmuştu.

Gülnihal'in ardından Mustafa da görününce Yusuf ellerini saçlarına daldırıp kendi etrafında döndü "Bu ne ya aile toplantısı mı yapıyoruz, sizin ne işiniz var burada?"

"Bilmem.." dedi Gülnihal "Sizin ne işiniz varsa belki bizimki de aynısıdır" Yusuf yüzünü çevirdi karısına. İşaret parmağını kaldırdı sonrasında indirdi ve elini yumruk yaptı. Bir nevi savunma metoduydu bu, kendini kendi öfkesinden ekarte ettiği bir metot. Daha da özete indirğersek öfke kontrolü.

Sonra kardeşlerine döndü "Siz hemen önden çıkıyorsunuz bizde ardınızdan geleceğiz" Aldıkları komutla evli çifti baş başa bırakan genç adamlar çıkışa doğru yöneldiler.. Yusuf ise direk konuya girdi.

"Şimdi gelelim sana küçük hanım..Beni hiç yanıltmayacaksın değil mi? Tam bir keçisin sen keçi"

"Hayır" dedi Gülnihal "Benim işim bu" yüzünde ki tatlı ve şımarık ifade yine aklını başından aldı kocasının.. Ama uzun sürmedi..

Küçük bir ışık fark etti beton zeminde.. Yeşilimsi bir ışık. Bir kaç adım attı dikkatlice. Çünkü bulunduğu mesafe, pırıltı yayılan cismin ne olduğunu anlamasına yetmemişti. Dizlerinin üzerine çöktü ve aldı. Biraz ilerleyip karanlığı ikiye bölen ay ışığının sızdığı kırık cama yaklaşıp baktı. Elinde ki bir hançerdi. Siyah şeritlerini deriyle kesen kalın bir kabzası vardı. Baş kısmı ejderha motifliydi ve ejderhanın tamamı yeşil bir o kadarda kıymetli olduğu aşikar olan taşlarla kaplıydı. İçi buz gibi oldu anında bin yıllık bir sırrı elinde tutar gibi taş kesti ruhu. Avucuna kan birikiyordu sanki. Elini yukarı kaldırıp biraz daha yakından baktı. Hissettikleri gerçekti. İstanbul, Babil, Roma, Atina, Paris ve, ve belki Bağdat gibi nice uygarlıklar görmüştü. Kaç bilgenin, rahibin, savaşçının hatta belki katilin elinden geçmişti.. Yusuf dokunduğu metalden çok öte olan şey ile mest olmuşken karısının ona endişeyle seslendiğinin bile farkında değildi. Çok sonra uyandı daldığı metafordan ve Gülnihal daha ne olduğunu anlamadan elinden tuttuğu gibi dışarı sürükledi karısını.. Hançer ona nasıl ulaşmıştı vesile belliydi ama sebep muallaktı. Aralanacak kapının ateşi düştü içine. Sol elinde onu tutarken sağ eli avuçlarının arasında ki kadının elini daha sıkı kavradı. Ta ki Gülnihal kolunu hızla çekip kurtarana kadar.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now