3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"

En başından başla
                                    

Kapkeklerle işim tam bitmişken Narin zıplar adımlarla içeri girdi. Allah'ım bu kadınla yollarımı kesiştirdiğin için şükürler olsun. O kıvırcık saçlar, o tatlı yüz... Hangi bir yerini sevsem şaşırıyordum. Evlilik aşkı öldürür, diyen zevzevklere de mesajımı gönderiyordum ha. Sevdikçe sevesim geliyordu eşimi, kim yumurtlamıştı o naneyi?

"Yaaaa... Çok güzel görünüyor bunlar Erdem!" Ellerini omzuma yerleştirip gözlerini sanat eserlerimde dolaştırırken yüzünün nasıl aydınlandığını görebiliyordum.

"Eh, sanırım pastanecilik yapmayı düşünebilirim. Gerçekten çok güzel oldular. Bu kadar yetenekli bir kocan olduğu için ne kadar şanslı olduğunun farkında mısın?"

Parmak uçlarında yükselip kalbimi fokurdatan bir öpücüğü yanağıma kondururken gülüyordu.

"Aman, ne kadar mütevazıyiz."

"Ne yapayım sevdiceğim, bu kadar yeteneğe nazar değmesin diye biraz gizlenmem gerekiyor!"

Tekrar kıkırdadığında sırıtmamı engelleyemedim. Gözleri kapkeklerin üzerinde dolaşırken en yakınındakine uzanmak için bir girişimde bulundu, ben de hemen eline hafifçe vurdum.

"Yok öyle hemen dadanmak. Misafirler gelene kadar dokunmayacaksın onlara."

"Ama Erdem... Çok güzel görünüyorlar."

"Olmaz Narin, bozma bu güzel manzarayı. Önce herkes görsün."

Suratını buruşturup kaşlarını çattığında ne kadar tatlılaştığından haberi yoktu. Hep öpülesiydi.

"Çok canım çekti Erdem..."

"Olmaz dedim." Sesimin otoriter ve kesin çıkması için uğraşıyordum.

"Ya çok çekti, bir tanecik yiyeyim. O kadar yemek istiyorum ki şu anda seni bile devirebilirim."

"Olur sevgilim benim, buldun tabi aşçı kocayı, yaptır yemekleri, sonra da yık bir köşeye. Tombullaşmaya başladın ama söyleyeyim."

Sözlerim tam da istediğim etkiyi yaparak dikkatini çekti.

"Ciddi misin?"

"Evet, yanakların bir dolgunlaştı senin. Eskiden bu kadar değildi."

Dudağını sarkıttı, aslında aramızda bu tür şakalaşmalar hep oluyordu, çünkü Narin gerçekten oburdu. Kilo alamadığı için de kafası rahattı. Ben yapıyordum, o yiyordu ki ben halimden memnundum. Arada ona şişkolaştığıyla ilgili takılırdım ama ciddiye almazdı.

"Ben cidden kilo almışım..." diye mırıldandı. "Bir buçuk kilo almışım. Biz doktora gittik, aktarları gezdik, annem bana her gün bıldırcın yumurtası yediriyordu. O zamanlarda bile azıcık gramlar alabiliyordum. Şimdi çok tuhaf geldi. Nasıl başardım ya?"

"Eh, iyi olur ya. Biraz kilo al sen. Ele gelirsin."

"Ne demek bu?" dedi ilgiyle, ben de gülümsememi zar zor tutuyordum.

"Ne bileyim, cılız bir şeysin, kollarımda kayboluyorsun. Olmuyor. Önceden söyleyecektim de kilo alamıyorsun, diye ses etmemiştim."

"Senin canın yine yalnız yatmak istiyor herhalde!" derken kaşlarını çatmıştı.

Ah, şu Gülşen meselesine atıfta bulunuyordu. Ama ne yapsaydım? Kıskanılmak istemem suç muydu? Azıcık şımartılmak istemiştim, ters tepmişti. Hem Narin'in o hallerine de bayılıyordum. Deliydim sanırım, mazoşist de olabilirdim.

Her neyse. Gülşen krizi çözüldü sansam da ardından gelen bir hafta boyunca envai çeşit trip çekmiştim. Hani Narin bu kadar nazlanan bir kadın olmamıştı ki hiç, birden afallamıştım. Ama sonuçta kadınların DNA'sında yazılıydı sanırım. Çünkü köyün bağrından yetişip gelen elli küsur yaşındaki annem bile babama ne şekil tripler atıyordu, biliyordum.

ORTA ŞEKERLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin