10. BÖLÜM "Süper Kahraman"

61.7K 4.8K 861
                                    

Yeni yılın ilk gününde bölüm yazmak istedim! Umarım beğenirsiniz :)

O gün normal bir şekilde bittiğinde -ki bu Erdem'le olan didişmelerimiz artık normalim olmuştu- Cem vakasını sağ salim atlattığımı düşünmüştüm. Ama bu büyük bir yanılgıydı. Çünkü bahsettiğimiz kişi, annesinin sözünden çıkamayan bir baş belasıydı ve annesi beni gelini olarak görmeyi kafaya koymuştu. En azından listesinden olanlardan sadece biriydim. O listenin tek üyesi olmadığım için mutluydum, bu mücadelede tek başıma olmak eminim katlanılmaz olurdu. Şimdi de öyleydi ya...

Cem'le karşılaşmış olmak, onun sulu, beni krizlere sokan tavırlarıyla tekrar yüz yüze gelmek Erdem'e olan tavırlarımın da yumuşamasına neden olmuştu. Az biraz olsa da ona olan bakışım değişmişti. Evet, nöbetlerine sokacak sınırları biliyordu ve nasıl başarıyorsa o sınırlara geldiğinde duruyordu. Her şekilde sinirlendiriyordu ama Cem gibi değildi işte.

Erdem'i bu kadar aklamak yeterdi, en nihayetinde onunla kapanmamış bir meselem vardı kafamda ve halletmeden rahat edemeyecektim. Onun için de ufak düşüncelerim olsa da, sıra gelmiyordu ne yazık ki. Cem kabuğundan çıkmıştı ve kolay kolay da rahat bırakacak gibi görünmüyordu. Lokantaya gelmesinin ertesi günü, iş çıkışında Erdem'le yavaş yavaş arabasına doğru yürüyorduk ki binayı gören köşe başında Cem'i fark ettim. Ama ilk anda Erdem'den olsa gerek beni fark etmemişti. Erdem'i kollarından kavrayıp bir anlık düşüncesizlikle başımı gövdesine gömdüm, onu kendime siper ettim. O ise şaşkınlıkla bir şey diyememişti.

"Kıpırdama!" derken sesim acı çeker gibi çıkıyordu. İşin aslı Cem'le uğraşma ihtimalim nedeniyle acı çekiyordum.

"Ne oluyor bücür cadı? Birdenbire... Anlamıyorum..."

Dışarıdan görünüşümüz kim bilir nasıldı. Erdem de ilk defa böyle tutulmuştu. Eh, normal davranmıyordum, genelde ona karşı fiziksel olarak ancak saldırı halinde olduğum için böyle sarılıyor olmak şok etkisi yapmış olmalıydı.

"Görünmemem gerek..." dedim boğuk sesimle. Paltosunu sımsıkı kavramıştım, burnum onun kokusuyla işgal altındaydı. Ardıç ağacını hatırlatan tütsülü bir kokusu vardı adamın. Ne düşünüyordum ben? Sorunum onun kokusu değildi o anda.

"Kimden saklanıyorsun? Saklanıyorsan kesinlikle ilginç bir yöntem..."

"Dur işte olduğun yerde."

Derin bir nefes aldığında göğsü kabardı, bense kıpırdamadım. Geniş kollarıyla beni sardığında artık gerçek anlamda sarılıyor haldeydik. Onun kolları arasında iyice ufak kaldığımı hissediyor ve görülmediğimden de emin oluyordum.

"Kimden saklanıyorsun peki?" dedi fısıltılı sesiyle. Ben nefes almaya çalışsam da içime çektiğim hava yine onun kokusundan ibaretti. Kaçmak istiyordum. Kafamın içinde bir yerde alarmlar çalıyordu sanki. Kapana kısılmış hissediyordum ama ondan uzaklaşırsam Cem beni görecekti. Günün yorgunluğu, soğuk hava... Cem'i çekemezdim. Kurtulmak istiyordum artık.

"Birinden işte..." dedim önceki günü düşünerek. Erdem'in tavırlarını hatırladığımda içim ürperdi nedense.

Bir şey söylemedi. Onu göremesem de gözlerinin etrafı taradığını ve benim kaçtığım kişiyi bulmaya çalıştığını biliyordum. Bense olduğum yerde, engelleyemediğim biçimde gevşemiştim. O bana böyle sarılırken uzun uyuyabilirdim mesela. Epeydir hissetmediğim bir hissi tekrar duyumsuyordum. Kimsenin bana zarar veremeyeceği duygusu... Babam öldükten sonra tamamen kaybettiğimi zannettiğim bir duyguydu oysa. Ortaya çıkışı, tam da o anda, birinden geçek anlamda korkuyor olduğum o anda içimi kaplayışı tuhaftı. Evet, Cem beni korkutuyordu. Yoruyordu çünkü. Fiziksel olarak zarar veremeyeceğine inansam da üzerime gelmesinden, adeta midemi bulandıran sözcüklerle inatla konuşup durmasından nefret ediyordum.

ORTA ŞEKERLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin