Gün ışığı hücreme girmediğine göre, geceleyin ne yapılabilir? Aklıma bir düşünce geldi. Ayağa kalktım, lambamı hücrenin dört duvarında gezdirdim. Yazılarla, resimlerle, garip biçimlerle, birbirine karışan, yarı silik, yarı okunaklı adlarla doluydu bu duvarlar. En azından her mahkûm bir iz bırakmak istemiş olmalıydı buralara. Kurşunkalemle, tebeşirle, kömürle yazılmış siyah, beyaz, gri harfler; taşlara kazınmış derin kertikler; oraya buraya saçılmış, insanın kanla yazılmış olduğunu sanacağı paslı işaretler, simgeler... Kuşkusuz kafam daha özgür olsaydı, gözümün önündeki bu hücrenin her taşının üstünde sayfa sayfa açılan bu garip kitapla ilgilenebilirdim. Duvarın üstüne saçılmış bu düşünce kalıntılarından bir bütün oluşturmayı; her adın altındaki insanı bulabilmeyi; kendilerini yazanların başsız bedenlerine benzeyen bu dağınık yazılara, bu parçalanmış cümlelere, bu eksik sözcüklere anlam ve yaşam vermeyi o kadar çok isterdim ki... Başucumun hizasında, içinden bir ok geçen, yanıp tutuşan iki yürek var ve yukarıda şunlar yazılı: Yaşama Sevgisi. Herhalde zavallının düşleri pek uzun sürmemişti. Onun yanında ise üç köşeli bir şapka, altına biraz kabaca çizilmiş küçük bir yüz ve sonra da şu sözcükler: Yaşasın İmparator! 1824. Yine yanıp tutuşan kalpler, yanlarında hapishanelerin havasını duyumsatan yazılar: Mathieu Danvin’i seviyorum, tapıyorum. JACQUES. Karşı duvarda şu ad okunuyordu: Papavoine.47 Büyük yazılmış P harfi, arabesklerle işlenmiş, özenle süslenmişti. Müstehcen bir şarkının nakarat bölümü. Taşa iyice oyulmuş bir özgürlük şapkası ve altına yazılmış: Bories48–Cumhuriyet. Bu adam, La Rochelle’in dört astsubayından biriydi. Zavallı genç adam! Onların o korkunç amaçları! Bir düşünce, bir düş, bir hayal uğruna, giyotin adı verilen korkunç gerçek! Ve yakınan ben, gerçek bir cinayet işlemiş ve kan dökmüş olan ben! Burada şikâyetçi olan ben... Daha fazla bakamayacağım bu duvarlara. Duvarın köşesinde beyaz bir kalemle çizilmiş korkunç bir resim gördüm; bu, şimdi belki de benim için meydanda kurulan idam sehpasının resmiydi. Lamba az kalsın elimden düşecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
RandomBu kitabın ortaya çıkış nedenini anlayabilmemiz için önümüzde iki seçenek var: Ya gerçekten sefil bir adamın son düşüncelerini yazmış olduğu sararmış, düzensiz bir kâğıt tomarı söz konusudur ya da bu adam; bir insana, sanatın yararına doğayı inceley...