48.Bölüm : Şah Mat!

Start from the beginning
                                    


*Neredesiniz?* Mesajın gelmesi birkaç saniye sürdü,


*Okuldayız. Bir şey mi buldun?*


*Konuşmamız lazım. Cevahir'in önünde buluşalım. Ben 40-45 dakikaya orada olurum. Siz de birazdan çıkıp geçin.* Telefonu kapatıp cebime koyduğumda arabanın sahibinin bana doğru geldiğini gördüm. Elimle sorar gibi arabayı gösterdim binebilir miyim anlamında, başını sallayınca ön kapıyı açtım ve hemen yerleştim. Yanıma gelip oturduğunda içten içe tereddütlü ama her şeye rağmen cesaretliydim. Başımıza gelmeyen kalmadıktan sonra, daha ne gelebilirdi ki?


Yol boyunca ufak tefek sorular sordu, ismin ne, yaşın kaç, hangi okuldasın. Sonra kısa cevaplarıma bozulup radyoyu açtı ve yolun geri kalanına sessiz devam ettik. Dediği gibi, bir taksiye binmiş gidiyor gibiydim. Bir saate yakın bir sürenin sonunda sessiz yolculuğumuza Cevahir Alışveriş Merkezi'nin önünde son verdik.


''Çok teşekkür ederim, gerçekten.'' Adam hafifçe gülümsedi,


''Önemli değil. Yol boyunca üzgün görünüyordun, umarım her ne sorunun varsa en kısa zamanda düzelir Zeynep.'' Gülümsemeye çalıştım.


''Umarım...'' diye mırıldandım. Kapıyı kapattım ve hızla kaldırıma çıktım. Burak ve Mert tam alışveriş merkezinin kapısında bekliyorlardı. Burak bana el sallarken yanlarına doğru hızlandım.


''Evet, yine nasıl bir kaosun içindeyiz anlat bakalım.'' Derin bir nefes aldım. Başımla Mert'in babasının arabasını gösterdim. Hiçbir şey söylemeden peşimden ilerlediler arabaya doğru. Burak ve Mert öne, ben arkaya oturdum. Merakla bana döndüler. Hırkamın cebinden mektupları çıkardım. Mektupları titreyen ellerimle açtım ve başımı kaldırdım.


''Bunlar Onur'un annesinin babasına yazdığı mektuplar.''


''Eee?''


''Bugün bunları okumaya gittim... Şöyle bir satır çarptı gözüme, 'Elimde tarağından aldığım saçının telleri, güneşin parçaları gibi parlıyor karanlıkta.' Saçının telinin güneş parçası gibi parlaması... Sizce bu cümle müdüre yazılmış olabilir mi?''


''Haydaa!'' Burak şok içinde kaşlarını çattı, ''ne oluyor oğlum? Adam İbrahim Tatlıses'ten esmer. Var ya hep bunun garipliğini düşünmüştüm, bizim Onur bembeyaz. Annesi öyleydi herhalde. Bir dakika ya, ne oluyor şu an...'' Yutkundum. Mert alt dudağını ısırıp arabayı çalıştırdı.


''Ne oluyor?'' dedi Burak bir kez daha, ''nereye gidiyoruz?''


''Gerçekleri öğrenmeye.''


''Mert!'' dedim telaşla, ''bak ortada bir aldatma olabilir, ama bu bize hala gerçeği vermez. Aptalca bir şey yapmamız lazım. Gidip Onur'un babasıyla konuşursak...'' derken sözümü kesti,


''Gidip Onur'un babasıyla konuşmayacağız.''


Karantina SerisiWhere stories live. Discover now