1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"

En başından başla
                                    

Pamuklu pijamalarımı giyip rahatladıktan sonra salonumuza geçtim. Erdem mayışık gözlerle televizyon izliyordu. Daha doğrusu televizyona bakıyordu ama pek de onunla ilgileniyormuş gibi değildi. Yoğun bir gün geçirmiştik, hatta yemeği bile dışarıda yemiş, öyle eve geçmiştik. Salona girdiğimde Erdem'den sonra en çok dikkatimi çeken odanın en uzak iki köşesinde konuşlanmış Süt ve Cadı'ydı.

"Acaba bugün neden didiştiler de şimdi böyle küstüler?"

Erdem bana bakıp hafif bir gülümsemeyle gözlerini kırpıştırdı. Kırmızı koltukta kolunu yana doğru uzattı, ben de hemen yerimi aldım. Ona yaslandığımda derin bir nefes aldı.

"Onlar sebep mi yok? Tam araları iyi diyorum, bakmışım Cadı Süt'ün kuyruğuna yapışmış. Geldiğimden beri çıt bile çıkarmıyorlar. Durum ciddi."

"Bazen insan gibi davranıyorlar tıpkı. Şu anda olduğu gibi."

"İkisi ayrı ayrı bile yetmiyor muydu bize güzelim? İkisi bir arada olunca her zaman tuhaf hareketleri olacak..."

"Çok haklısın..." deyip kontrolüm dışında ona sırnaştım. Evet, kesinlikle bu kelime halimi ifade ediyordu; sırnaşmak.

"Seni kediye benzetmekte de haklıyım. Cadı'yla çok benziyorsunuz." Kendimi onun bedeninden uzaklaştırıp yüzüne bakarken kızmış gibi yaptım. Pek de başardığımı düşünmüyordum. "Öyle bakmadan da yeterince tatlısın." dedi yüzündeki gülümsemesi genişlerken. Gülüp gözlerimi kaçırmaktan daha fazla tepki veremedim. O da kolun belime sarıp beni tekrar kendine çekti. Evlenmiştik, en mahrem yakınlıkları yaşıyorduk ama yine de utanmaktan kurtulamıyordum. "Seninle özel ilgilenmemi ister misin?" Yüzüne baktığımda imalı bir gülümseme ile beni izliyordu.

"Hani çok yorgundun sen?" dedim gülmeme engel olamayarak.

"Bazı konularda bana yorgunluk işlemiyor pek."

"Ya..."

Yanağımı okşadı ve gözlerini dudaklarıma dikti.

"Öyle..." diye mırıldandı. Tam yüzünü yaklaştırmıştı ki kapı çaldı. Sinirle nefes verdi. "Bu saatte kim gelir?"

"Bu saatte derken?" dedim gülerken. "Yorgun olduğunda zaman sana epey hızlı geçiyor sanırım."

"Açma, boş ver..." dedi.

"Ya tabi..." deyip yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra ayaklandım. Ama Erdem küçük bir çocuk gibi surat asmıştı.

"Nasıl bu kadar dayanaklı ve sabırlı olabiliyorsun?" diye homurdanıyordu ben kapıya doğru giderken. "Bende azıcık bile yok, dayanamıyorum."

Duymamış gibi yapıp kapıyı açtım.

O an kapıyı açmasaydım, Erdem'i dinleseydim, yarın yine kapı çalınır mıydı bilmiyordum. Aramızda patlak verecek olan krize imzamı atmıştım bilmeden.

Yan komşumuz Gülşen, otuzuna merdiven dayamış tatlı görünümlü bir kadındı. Ombreli saçları dalgalar halinde omuzlarından dökülüyordu, açık kahverengi gözleri ve güzel bir yüzü vardı. Kocasının yoğun çalışan bir doktor olduğunu öğrenmiştim. O da buna anlayış gösteriyor gibiydi.

Kapıyı açtığımda bana gülümsedi ve elindeki kâseyi uzattı.

"İyi akşamlar, umarım rahatsız etmemişimdir Narin."

"Ne demek..." dedim gülümseyerek.

"Ben sütlaç yapmıştım da, size getireyim dedim."

"Çok teşekkür ederim. İçeri geçmez misin?"

ORTA ŞEKERLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin