b.16 Dieciséis

1K 52 7
                                    

1K'ya özel, sanırsam yazdığım en uzun bölüm oldu. Saat gece yarısına ulaştı ve pek fazla kontrol edemedim, yazım hatası varsa kusura bakmayın. Medyaya bir şarkı ekledim, onu da size hikayenin içinde belirttiğim yerde açarsanız çok iyi olur.

İyi okumalar! <3

------------

Neymar;

Güneşin kumları en fazla kavurduğu vakit, Brezilyadaki evinizin arka bahçesinde sevgilinizi peşlemek için pek uygun bir vakit sayılmazdı. Terlemeye başlıyordum ve Bruna benden kaçamayacağını her ne kadar bilse de, koşmaya devam ediyordu. Elinde en sevdiğim tişörtlerimden biri vardı. Gülen yüzünü ve mutluluğunu görünce aramızdaki mesafeyi sabit tutup benden kaçtığını sanmasına izin verdim. Mutlu anları her zaman için olabildiğince uzatmaya bakardım çünkü onlar altından değerlilerdi.

Sevgilimin düzenli kahkahalarının arasına benim çatallı çıkan tuhaf kahkahalarım pek uymasa da, gülmeden edemiyordum. Bruna tişörtsüz daha tarz göründüğümü söylemişti ve bu hoşuma gitmişti. Şuan giymemem için tişörtümü benden kaçırıyordu.

Tuhaf bir şekilde şimdikini takip eden saniyeler içinde nelerle karşılaşacağımı biliyordum. Biraz ilerideki havuza doğru kaçan Bruna'yı ayağı kayıp başını yere çarpmadan önce yakalayacaktım ve korkunun doldurduğu kısa bir andan hemen sonra tekrar gülmeye başlayacaktık. Onu yukarı kaldırırken beline daha sıkı sarılacak, tişörtümü alırken öpecektim. Bunları nereden bildiğim hakkında bir fikrim yoktu fakat biliyordum işte. Ayrıca Bruna'yla burada yaklaşık bir aydır tatil yapıyor olmamıza rağmen sanki onu özlemiş gibi hissediyordum. Çok, çok özlemiş gibi. Bu tamamen mantıksızdı çünkü haftada yüzünü görmediğim tek bir gün  dahi olmamıştı.

Kaşlarım tuhaf karmaşıklığa cevap olarak çatıldığında elimi uzatmış ve arkadan Bruna'nın omzunu yakalamıştım. Fakat dengesini kaybeden o değil, bendim. Islak zeminle buluşan tabanlarım kayıyor ve vücuduma fena bir adrenalin yayılmasına sağlıyordu. Gözlerimin önünde bana gittikçe yaklaşan mermer zeminle çarpışmam kaçınılmazdı. Kafam yere büyük bir şiddetle çarpmadan önce gözlerimi kapattım.

Yerimde sıçrayarak uyandığımda, nefes nefeseydim. Bir an için etrafıma bakınıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Odamda ve güvendeydim, düşmemiştim ve kafamı da çarpmamıştım. Hepsi bir kabustan ibaretti. Onu yanımda bulacakmışım gibi elimi yatağın diğer tarafında gezdirdim. Az önceki kahkahalarını hala duyabiliyordum. Kulaklarımda çınlıyordu.

Yanımdaki çarşafın düz ve yastığında gayet düzgün olduğunu görünce yatağımda doğruldum. Tahta başlığa dayadığım çıplak sırtımdaki tüm küçük tüyler diken diken olmuştu.

 Bruna neredeydi?

Tam ayaklanıp onu aramak için yatağımdan çıkacağım vakit odamızın kapısı açıldı. İçeri giren kısa boylu bir kadının silüetini gördüm. O Bruna olamazdı çünkü Bruna yanımda yüksek topuklu giymesine izin vermeyeceğim kadar uzundu. Benden sadece dört santim kısaydı. Ayrıca bu kadının aksine saçları beline kadar uzanmıyordu. 

Ne olup bittiğine anlam veremiyordum fakat evimde gördüğüm yabancıya rağmen üzerine atlama fikrinden vazgeçtim. O bir kadındı ve açıkçası bu şaşkınlıkla üzerine saldırıp onu yaralamak istemezdim. 

Kadın odanın içinde birkaç adım ilerleyip ay ışığının yıkadığı kısımda durunca kaşlarımı çattım. Saçlarıyla uyum sağlayan bal rengi kocaman gözleri, kemik rengindeki soluk ışığın altında kehribar gibi parlıyordu.

 Çıkık yanaklarını, şekilli kaşlarını, minik çenesini hemen tanıdım.

Onu tanıyordum, onun adı Alessandra'ydı. Çok güzel ve etkileyici bir ismi vardı.

in the night. neymarjrWhere stories live. Discover now