d.23 Vinte e três (pt.1)

292 19 30
                                    

emotional rollercoaster'a hazır olun. kemerlerinizi bağlayın, hadi iyi okumalar. bir de lütfen lütfen lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. umarım beğenirsiniz. sizi seviyorum <3

.

Küçük şöminemin içinde parlayan ateşe bakarken çorabımın ipliğine bin bir çeşit işkence uygulamakla meşguldüm. Önce bileğimin etrafını saran ince lastiklerden biri, tırnağımla bir türlü rahat vermediğim ufak bir açıklıktan dışarı fırladı. Çekiştirince koptu. İlmekler gevşedi ve yarık ben kurcaladıkça büyümeye devam etti. 

Çorap birkaç dakika sonra artık iyice sökülmeye başlayınca durdum. 

Kafamı kaldırıp koltuğumun sırtılığına dayadım ve tavanı izlemeye başladım. Ateşin rahatsızca kıpırdanıp durmasıyla ortaya çıkandan başka hiçbir ses, hiçbir hareket yoktu içeride. Şömineden titreyerek ışıldayan ve kararsızca bir parlayıp bir sönen ışık, tavana hareket eden gölgeler düşürüyor, duvarlarda ilginç ışık oyunları yaratıyordu. Yanan odunlar ise arada sırada büyük bir poflama yahut çıtırdamayla sızlanıyordu.

Saymadığım dakikalar ben nefes alıp tavanı izlemekten başka hiçbir şey yapmadan, öylece geçti. Bir süre sonra kendimi çok ağırlaşmış hissetmeye başladım. Acıyla yutkunup elimi bana rahatsızlık veren boynumun üzerine koydum. Tenim çok sıcaktı. Bunun üzerine içim soğuk bir ürpertiyle irkildi. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde aynı anda hem üşüyor, hem de sıcaklıyordum.

Kendi kendime "Hasta olmanın tam da vaktiydi..." diye sessizce söylendim. Dizlerim üzerinde yükseldim ve koltuğumdan inip yere bastım. Şarap şişemi diğerlerini sakladığım yere bırakmak için mutfağa doğru ilerledim. 

Büyük bir hayakırıklığı ve yenilgiyle, mutfağıma birkaç saniye bakakaldım. Yarı karanlık alandaki manzarayı görünce omuzlarım iyice aşağı düşmeden edememişti. Anlaşılan, tüm bu berbat dağınıklığı düzenlemenin ve öylece bıraktığım hazır yemek ambalajlarını çöpe atmanın vakti sonunda gelmişti. İstemeye istemeye (hatta o kadar istemiyordum ki büyük bir tiksintiyle) işe koyuldum.

Şarap şişesini en köşedeki mutfak dolabına dik bir şekilde yerleştirdim. Bir yandan da söyleniyordum. "Bok vardı," Tezgahın üstündeki tüm paketleri alıp olması gerektiği gibi çöpe attım. Her köşe bucaktan bir ambalaj çıkıyordu. "Sen doğru düzgün yemek yeme, bünyen zayıflasın, sonra da hasta ol..." 

Neyse ki hazır yiyince çok bulaşık çıkmıyordu. Bu yüzden işim tezgahları ve tezgah arkalığını da temizlemeye girişmiş olsam dahi ilk başta düşündüğüm kadar uzun sürmedi. Hafif bir yorgunlukla birlikte ayaklarımı sürüye sürüye buzdolabımın yanına gidip soğuk algınlığı ilacı bulabilme umuduyla kapağı kendime doğru asıldım. 

Şortlu pijama takımımın açıkta bıraktığı nemli karnım ve bacaklarım dolaptan yayılan soğuk havanın saldırısına uğrayınca ağzımdan kontrol edemediğim bir ses çıktı: "Haa!" Üzerimdeki kapüşonlu sweat ceketime sıkıca sarınmıştım. "Soğuk!" İhtiyacım olanı aceleyle kaptıktan sonra buzdolabının kapağını hızla kapatıp arkama bile bakmadan olay yerinden uzaklaştım.

Yemeğimi her yiyişimde kurulup, bir yandan şöminenin üzerindeki televizyonumu izlediğim, kutu gibi dairemin içine bakmayı sevdiğim her zamanki yerde, tam bir tane ilaç alıp ağzıma atıyordum ki orta sehpadaki yarışı boş kadeh gözüme takıldı.

Büyük ihtimalle şu an ilaç içmesem daha iyiydi ama kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum. Avucumdaki hapa birkaç saniye boyunca kararsızca baktım. Onu içip içmemek konusunda oldukça zorlu bir iç çatışmaya girsem de sonunda mantıksız tarafım galip gelmişti. Omuzlarımı silktim. Bir kadeh bile içmemiştim hem, hiçbir şey olmazdı herhalde. Abartmaya hiç gerek yoktu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 24, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

in the night. neymarjrHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin