V-VI

3.5K 457 92
                                    

5 Haziran
10.46, akşam.

Beyefendi,

Biliyorum, cevabım "Hayır," olacaktı fakat dün gece, ansızın, Çiçekli Hanım'ın yakınları ve çevresindekiler haricinde sizin de ailenizin, arkadaşlarınızın ve tanıdığınız daha pek çok kişinin o davete katılma ihtimali geldi aklıma. Uzun dakikalar boyunca düşündüm, odanın içinde yürümek yeterli gelmeyince önce koridorda, sonra aşağıdaki büyük salonda adımlarımın sesini dinlerken bir karara varabilmek için saatlerimi feda ettim. En nihayetinde yorulmuş olan bedenim pencere kenarındaki bir koltukla buluştuğunda netice, davete katılacağım yönündeydi zira belki de bu, sizin hakkınızda herhangi bir gelişmeyi öğrenebilmek adına elimde bulunan tek şanstı. Ne var ki öğrendiklerim, düşündüklerimden çok daha farklıydı ve gecenin sonunda, bildiklerimin üzerine biraz daha hüzün eklenmişti.

Düşündüğüm gibi yaparak sabah çok erken bir saatte yola çıktım eve gelmek üzere ve ailem tarafından sevinçle karşılandım. Onlar henüz uyanmışlardı, bu yüzden üstümü değiştirdiğimde birlikte yemek odasına geçtik ve kahvaltı boyunca onlara, köydeki meşgalelerimi, aldığım kötü haber haricinde orada yaşamak konusundaki hislerimi anlattım. Yüzbaşı ve Küçük Sincap'tan gülümseyerek bahsettim lakin onlar da biliyorlardı ki kayıpların ağırlığını taşıyorken ruhum, tebessüm edebilmek pek çok şeyden zordu ve dahası, bunu yapmaya çabalamak dahi ziyadesiyle acı veriyordu.

Davet için hazırlanırken kız kardeşim kederimi paylaşıyor ve her ne kadar mümkün olmadığının farkında olsa da, hiç değilse hislerimi yatıştırmaya ve korkularımı dindirmeye çalışıyordu. "Ona çok yakındım fakat şimdi, öyle uzağım ki! Onu kaybettiğimi kabul edemiyorum," dediğimde hızla elindeki tarağı yatağının üzerine bırakmış ve pencerenin kenarına, benim yanıma gelmişti. "Onu kaybetmedin," demişti şefkat dolu bir sesle ve gergin bir şekilde bir arada duran ellerimi tutmuştu. Bakışlarımı yaz rüzgârının ağaçlarla yaptığı zarif danstan kaçırıp kız kardeşimin yüzüne baktığımda, gözlerinin parladığını ve bu ışık saçan karanlıkta, benimkinin aksine hala umut tomurcuklarının yaşadığını gördüm. "Henüz," diye cevapladım onu buna karşılık olarak, umutlarımın cenazesi hala yeniydi. Islaktı toprak, daha mezar taşları yoktu.

"Ama kaybedeceğim," diye devam ettikten sonra derin bir nefes aldım ve pencere kenarından ayrılıp aynaya doğru yürüdüm. Birkaç adım için takip etti beni kız kardeşim ancak sonra, yansımamın karşısında bütün gücümle durduğumda, bu sözlerime itiraz etmek istese de aralanan dudaklarını yavaşça kapadı. Orada, hem karşımda hem de arkamda durup bana bakarken yüzündeki şefkatin tenindeki bir kumaştan çok onun bir parçası olduğunu, hâletiruhiyemin endişe verici durumu için hissettiklerini ifadesine böyle yansıttığını, ne yazık ki o an idrak ettim. Bir kere daha baktım kendime ve ardından, arkamı dönüp hızla yürüdüm ona. Sıkıca sardığında kolları kollarımı, "Her şekilde," diyerek sonlandırdım cümlemi ve saçlarımı saran parmaklarının, acı veren bir yavaşlıkla avucuna yaklaştığını hissettim.

Gitme zamanımız geldiğinde, yüzüme beyaz, mat bir maske yerleşmişti. O kadar cansızdı ki dokunulduğunda kırılacak gibiydi ancak bu narin görüntüsüne karşın, kemikleri demirdendi. Bu yüzden güveniyordum ona, tenime bulaşan gizli gözyaşlarımı saklayacak olana inancım tamdı. Yol boyunca bakışlarımı da sarmıştı onun katılığı, dudaklarım dahi buz kesmişti sanki, kıpırdadıkça canımın yandığını hissediyordum. Bu yüzden, Çiçekli Hanım'ın evinin önünde durup da bakışlarımı içinde kaybolduğu zifiri renkten ayırana dek, hiç konuşmadım. Sonrasında yalnızca bizi karşılayanlara kısa bir selam vermek üzere sözcüklerin üzerini örten soğukluğu kırdığımı söyleyebilirim ancak beni anlamalısınız, içimden hiçbir şey söylemek gelmiyordu.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin