XXIV-V

4.1K 477 135
                                    

Tekrar merhabalar! Aniden bir gün içinde iki bölüm yayımlama isteği geldi ve işte, buradayız. Bu bölümün de iki şarkısı olacağını söylemek isterim. İlki, medyada bulunan Kurt Seyit ve Şura dizisinin müziklerinden biri olan İdam Sehpası. Diğeri ise yine aşağıda, parçanın ismi de James Dooley - Seven Little Dreams.

Görüşlerinizi benimle paylaşmaya devam ederseniz çok mutlu olurum. Cidden öyle değerliler ki... Bölümü beğenmeniz dileğiyle,
Sevgiler!

Ayça.
instagram.com/thequenes
ask.fm/thequenes

24 Mayıs
06.35, akşam.

Kalbimi hissedemiyorum.

O, orada lakin onu hissedemiyorum ve ruhumu, onu da kaybediyorum. Kelimeler anlamlarını yitirdi beyefendi, nefes alamıyorum. Artık, ben... Yaşadığımı hissedemiyorum. Sesimi duyuyorsanız lütfen söyleyin, artık yağmur yerine göklerden, azap tohumları mı düşüyor ve onlar büyüyüp ağaçların suretine büründüklerinde ciğerlerimize, yoksa, acının nefesini mi armağan ediyor?

Belki de, yalnızca ben öyle hissediyordum ancak doğrunun ne olduğunu bilemiyor, emin olduğum her şeyden de neredeyse şüphe ediyordum. Her şeyin daha iyi olacağını düşünerek ayrıldığım evime yazdığım mektubum, içinde her şeyden bihaber şekilde satırlara işlenmiş cümlelerimi taşıyarak yola çıktığında, pencerenin önünde oturmuş düşünüyordum. Yansımasında yüzümdeki huzursuz kıvrımları görebildiğim camın ardında bir yerde sizin olduğunuzu ve bir kez daha benden uzaklaştığınızı acı bir şekilde anımsıyordum lakin ağaçların arasında hayali bir şekilde canlanan yüzünüzde her şeyin bundan çok daha kötü bir vaziyete büründüğünü görememiştim. Dudaklarınızın kıpırdadığını sanmıştım yalnızca, sesinizi duyamamıştım.

Mektubum eve ulaşıp babam bulunduğum köye geldiğinde de zihnimdeki yalanı yaşamaya devam ettim. Ona burada, şehirden uzakta kalmak istediğimi söylediğimde yorgun yüzüme endişe ile bakmıştı, itiraz etmek istediğini biliyordum fakat yapmamıştı. Eve dönmemi rica etseydi, bu isteğini kabul edecektim ve o da bunu yapacağımı bilecek kadar iyi tanıyordu beni. Ne var ki, ısrar etmedi ve aynı gün içinde misafir olarak bulunduğum eve yakın bir mesafede bir evin hazırlanmasını sağladı. Akşam saatlerinde ise annem ve kız kardeşim birkaç şahsi eşyamı, daha çok elbiselerimi, ayakkabılarımı ve en sevdiğim şapkalarımı getirmek üzere eve gelmişlerdi. Onlara endişe etmemelerini söylemiştim fakat gözlerimin içine dikkatle baktıklarında oradaki kederi görmüşlerdi ve ardından yüzlerine bir dehşet ifadesi yerleşmişti. "İyiyim," diyerek annemi teskin etmeye çabaladım uzun bir süre boyunca, yanımdan ayrılırken buna inanmış gibiydi fakat onun da sözleri, tıpkı benimkiler gibi, birer oyuncuydu. Sahneden ayrıldıktan sonra dahi, rollerini bırakmamışlardı ve belki de, gökteki o koyu bulutlar dağılana dek, yüzlerindeki maskeden sıyrılamayacaklardı. Yine de ona sıkıca sarıldığımda, bir gün aradığım huzuru bulabileceğime, ikimizin de kalbimizin derinliklerinde buna inandığımızı anladım.

Artık ailemden uzakta ve yalnızdım fakat sizin dönüşünüzü şehirde beklemek yalnızca zulmedecekti bana, bunu biliyordum. Diğer yandan, burada düşüncelerimle baş başa kalmışken aklıma dolanan sarmaşıkların gitgide beni hasta edeceğinin de pekâlâ farkındaydım. Onlar saçlarımdan boğazıma uzanıyor ve nefesimi kesiyordu çoğu zaman, vakit geçtikçe de daha acımasız bir hal alacaklardı. Bu, onların doğasında vardı. Kederden beslenirdi zalim düşünceler, yılanların dostu, onlar farksız elleri kanlı katillerden. Nasılsa ikisi de, bir canı öldürmezler mi? Biri ruhun surlarına çeviriyorsa oklarını, diğeri içten yıkar duvarları.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin