IX-I

7.8K 815 70
                                    

9 Ocak
04.38, akşamüstü.

Saygıdeğer beyefendi,

Bugün kız kardeşime sizden bahsettim. Adınız odada yankılandığında öylesine büyük bir heyecan duydum ki birkaç dakika kadar susmak ve yoğun duygularımın etkilerini dindirmek için beklemek zorunda kaldım. Sizi gördüğüm ilk günden son karşılaşmamıza dek geçen zamanı detaylardan uzak, sade bir dille ve kız kardeşimin, her geçen gün biraz daha derinleşen ve beni tarifsiz bir hayaller dünyasına sürükleyen hislerimin bana zarar vereceğini düşünmesine mahal vermeden anlattım. Neticesinde buruktu kalbim, bir hüzün denizine düşmüştüm.

Üzüldüm beyefendi çünkü yine kifayetsiz kaldı kelimeler sizi anlatmaya, hiçbir lisanda eşi yoktu söylemek istediklerimin. Çaresiz kalan bir tek dilim olsaydı keşke... Yoktu doğru bir yer bakışlarımın ulaşabileceği, alevlere teslim olmuş yanaklarım dalgaların raksını yapıyordu. Birbirine kenetlenmiş ellerim önce kışın gönlünü çalıyordu, sonra yazın. Suçlu küçük bir çocuğun korkusu vardı içimde lakin izine rastlanılamazdı endişenin; ferahtım gürleyerek akan şelaleler gibi ve parmak ucu kadar çamur dahi bulunmayan duru bir su misali, huzur hâkimdi ruhuma. Utanç da hissetmedim zira bunu gerektirecek hiçbir şey yoktu kalbimde. Sevgiden hiç hicap duyar mıydı insan? Hayır, bu yalnızca büyük bir yanlış olurdu.

"Kulaklarımda çınlayan neşeli bir şarkı var, sevgili kardeşim. Yaramaz bir ceylan olmalı kalbimden vücuduma dağılan nehrin içinde oynayan, burnunda da neşeli bir kelebek! Onun çehresi canlanınca birden karşımda, kuruyor sözcüklerin nefesi; nasıl oluyor bütün bunlar, bilemiyorum ancak onun sesini duymak dahi hızlandırıyor kalbimi."

Hala şaşkınım, nasıl söyleyebildim bütün bunları bir anda? Oysa nasıl da çekinmiştim başta. Hislerimin küçümsenmesinden korkmuştum ve bir de onları dile getirebilmek için sahip olmam gereken cesareti toplamak, tahmin ettiğimden çok daha uzun vakit almıştı. Ne var ki hiçbir şey düşündüğüm gibi olmamış, kız kardeşim beni dikkatle dinledikten sonra sözlerimin manasını kısa sürede ve ustalıkla çözdüğü gibi yüzüme sanki onu çok mutlu eden bir havadis almış gibi sevinçle bakmıştı.

"Biliyorum, evet, biliyorum bunun anlamını. Ah, benim küçük gloksinyam*, sen âşık olmuşsun! Nasıl da sakladın benden bunca zaman? Darılabilirdim sana bu yüzden lakin yapamam çünkü cümlelerinin taşıdığı bu çocuksu neşe gülümsememe sebep oluyor!" diyerek ellerimi tuttuğunda ben de şaşkınlık içinde gülümsemiştim ona. Kız kardeşim, kalbini kısa süre önce tanıştığı birine dahi güvenle açabilir ve sevgi dolu hisleri hayatına sık sık davet etmekten çekinmese de aşka son derece hürmet ederdi. O da bilirdi ki bu duygu, bir insanın yaşamını tamamen değiştirebilecek kadar güçlü ve de oldukça değerliydi.

Ancak ne yazık ki konuşmamız, neredeyse bütün genç kızlar için normal karşılanacak bir konuya geldiğinde o tükenmeyecekmiş gibi görünen neşem, birdenbire soluverdi. Kendisi pek net hatırlayamadığı için fiziksel görünüşünüz hakkındaki bazı detayları sorduğunda dudaklarımın düşmesine izin vermeden yanıtladım onu. Hevesli değildim insanların nasıl göründüğüne dair konuşmakta, doğrusu bunu çok az önemserdim. Dahası siz, beyefendi; mükemmel derecede normal bir adamsınız. Gözlerimde kusurlarınız dahi güzel, en olası yanlarınız sıra dışı. Dans ederken fark ettiğim üzere başım göğsünüzün hizasında ve omuzlarınızla kollarınız beni çepeçevre saracak kadar geniş. Kaşlarınızın altında yatan bir hazine kara gözleriniz, korkuyorum ışıltısında kaybolmaktan. Şahsıma ait olduğunu hiçbir zaman hissedemeyeceğim o nazik sözlerinizin döküldüğü dudaklarınız, nasıl da büyük bir beceriyle taşır aynı anda ciddi durgunlukla hafif tebessümü!

Yine unutur gibi oldum yaşananları, affedin. Neredeyse kusursuzca örtülmüştü gerçeklerin üstü, mantığım sislerin ardındaki yalnızlığından kurtulup hakikate ancak dönebildi. Yolunu bulabilmesinde ise kız kardeşimin sorusu en büyük yardımcıydı çünkü o, hissettiklerimden sizin haberinizin olup olmadığını merak ediyordu. Acı ile güldüm bu suale ve "Hayır," dedim. Mektubumu nasıl kaybettiğimi anlatırken yaşlanan gözlerimin titreyen pınarlarını onun mendiliyle sildim. Sonrasında olanlarsa onun da kalbinin sızlamasına sebep olmuş, ellerimi daha da sıkı tutmuştu. Üzgün olduğunu söylemesine lüzum yoktu zira gözlerine çöken hüzün ifadesini görmemek imkânsızdı. Her şey ikimizi de daha iyi hissettirebilirdi eğer siz, mektubun size değil de bir başkasına ait olduğunu düşünmeseydiniz. Nasıl olurdu ki bu? Mümkün değildi. Yoksa kâfi değil miydi bakışların kudreti, manasız mıydı çekingen sözlerim? Anlamalıydınız, görebilmeliydiniz beni.

"İtiraf etmeli," demişti kız kardeşim ben cümlelerimi zorlukla bitirip başımı eğdiğimde. Yorgun bir şekilde yukarı kıvrılmıştı dudakları ve "Şayet aşk ise hissettiği, korkmamalı onu dile getirmekten," diye devam etmişti. Ardından kumral saçlarını hafifçe dalgalandırarak başını iki yana sallarken ellerimi bırakmış ve birden ayağa kalkıp içinde bulunduğumuz salonun diğer ucundaki masaya doğru ilerlemişti. Masanın üzerinden ince uzun bir kâğıdı alıp tekrar bana yaklaştığında kenarlarının süslü detaylarının dile getirdiği üzere onun normal ve alelade bir kâğıt olmadığını anladım. Kaşlarımı çatıp merakla ve hiçbir şey sormadan onu izlediğim süre boyunca o da hiçbir şey söylemedi, ancak yanıma geldiğinde kısık bir gülüş döküldü dudaklarından ve sevinçle kâğıdı bana uzattıktan hemen sonra coşkuyla konuştu.

"Yakında evleneceğine inanamıyorum! Bu, hepimiz için şaşırtıcı oldu, değil mi? Yarınsa bunun şerefine bir yemek düzenleniyor. Kim bilir ne kadar da heyecanlıdır!"

Çiçekli Hanım'dı davetin sahibi ve oydu yarından itibaren evleneceği günü sabırsızlıkla bekleyecek olan. Bizlere ise onun mutluluğunu paylaşmak düşüyordu, bu sebeple onun yanında olmaktan sevinç duyacaktım. Ufak bir ihtimal bu lakin belki siz de orada olursunuz. Kendime gülerken birkaç dakika boyunca kalemi elimden bırakmak durumunda kaldım. Komik değil mi sizce de? Hayır, söylemek istemiyorum lakin başka bir kelime bulamıyorum tarif edebilmek için halimi. İkimiz de biliyoruz aslında. Ne kadar direnmek istesem de bu gerçeğe, her şeye rağmen asla yılmayacağım size dair umutlar beslemekten.

Farkındayım, önceki mektubumda sizden vazgeçeceğimi söylemiştim. Fakat... Yapamıyorum. İnkâr edemeyeceğim artık, kabul ediyorum! Olmuyor sizsiz ya da belki de hiç denemedim bile ayrı kalabilmeyi sizden. Öylece görülmüyor mu, bariz değil mi sebebi? Haftalar öncesinde henüz doğmuş bir bebek olan duygularım gittikçe büyüyor ve ben, öncesinde yalnızca onun küçük parmaklarıyla kazdığı derin bir çukurda mahsur kaldığıma inanırken şimdi tamamen orada esir olduğumu biliyorum. Bakışların eriyeceği bir aydınlık örtüyor bu çukurun üstünü, öyle ki artık onun bir çukur değil göğe uzanan yüksek bir dağ olduğuna inanıyorum. Büyülediniz beni, değil mi? İtirafınız olmalı gümbürdeyen kalbimin melodileri arasında şakrak adımlarla yürüyen sözleriniz ve bakışınız, mantığın topraklarını ele geçiren ihtişamlı bir şövalyenin arması. İşte, gülümsüyorum bir kez daha ancak kalemi bırakmadım bu kez elimden. Benliğimdeki bütün bu karmaşadan şikâyetçi değilim.

Duymadığınızı varsayacağım önceki sözlerimi, o zaman nasıl bir ruh haline bürünmüştüm ki böylesi şaşırtıcı sözlerime tanık oldunuz. Gerçek düşüncelerim, sizden uzaklaşmanın kıyılarına dahi yanaşamazken bir de sizden vazgeçmek mümkün mü? Bakın, hırçın rüzgâr nasıl da sallıyor bahçedeki ağaçların kahverengi saçlarını! Cevabı o veriyor yerime; hayır, bu olanaksız.

Yarın, bir yeniden doğuş olsun hem onlar hem de bizler için. İki aşığın gelecek masalını yazmaya başlayacağı günün ilanında, sizi bir kez daha görebilme umuduyla ayrılıyorum şimdi sizden.

Görüşmek üzere beyefendi!

*Bardak Menekşesi olarak da bilinen Gloksinya, ilk görüşte aşkı sembolize eden bir çiçektir.

Beyefendiye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin