♤BÖLÜM 14

1K 142 213
                                    

İYİ OKUMALAR

Zaman her şeyin ilacıdır denilse de geçmişte kalan acıları ruhumuzdan kolay kolay söküp atamıyorduk. Sadece kanayan yaralarımızı bir nebze de olsa kapatabiliyorduk. Hatta ilk gün ki gibi tazeliğini koruyamasa da sızısını bizlere hissettiriyordu. Acıya alışa alışa bitiyorduk.

Bizi öldürmüyordu ama yitik bir bedene çeviriyordu. Soğuk ve buzdan bir bedene dönüşüyorduk. Ne kadar dayanıklı olduğumuzu hesaba bile katmıyordu. Acıları bize sunan hayat hesabı bize ödetiyordu. Bedelleri yalnızca biz çekiyorduk. Feryadımızı isyanımızı hiç duymuyordu. Ne acılar çektiğimizi, hangi yükün altında kaldığımızı zevkle izliyordu.

Tiyatronun perdesini açmış ve en ön sıradan yazmış olduğu senaryoyu heyecanla bekliyordu. Kimler acıya daha çabuk yenilip oyunu çabucak sonlandıracağını, ya da kimler bu oyundan hakkıyla çıkacağını izliyordu. Sonunda ise yazdığı senaryo ile birlikte kendiyle gurur duyuyordu.

Ben acıya hiçbir zaman tam olarak alışamamıştım. Sadece mecburen kabullenmiştim. Anne ve babamın yanımda olmadığına alışamamıştım. Onların ölümüne, benden başka bir dünyada olduklarına inanamıyordum. Kanadı koparılmış bir kuş gibi hissediyordum. Onlara bir kere daha sarılabilmek için, bir kere daha görebilmek için neleri vermezdim ki.

Yeşermiş olan umutlarımı bile onlara armağan edebilirdim. Ama bunların olmayacağını elbette ki biliyordum. Ama bunlar hayal kurmaya engel değildi. Belki gözlerim bir gün iyileştiği zaman onların resimlerine doya doya bakar ve öperdim.

Kim bilir ...

" Sana pamuk şekeri alayım mı?" dedi dakikalardır beklemiş olduğum cümleyi tekrardan ve usanmadan yineleyerek.

Gözümden akan yaşa bu sefer mani olamadım ve akmasına izin verdim. Akıttığım her gözyaşı artık bana umut ve inancı hatırlatıyordu. Bu sıralar hep sevinçten gözyaşı dökmüştüm. Ağlamak ilk defa bu kadar güçlü ve inançlı hissettirmişti.

Kafamı hafifçe sallayarak " Evet lütfen. "dedim içime kaçan sesime aldırmayarak. Yanımdan uzaklaşan ayak sesleriyle birlikte yalnız kalmıştım. Ona minnettardım hiç sorgulamadan istediklerimi yapıyordu.

Sanki hayat, acılara karşılık bana hediye olarak Aybars 'ı göndermişti. Hediye diyorum çünkü bana tarifi olmayan bir mutluluk veriyordu. Yıllar sonra duyamadığım cümleyi ondan duymuştum. Bana özlem duyduğum şeyi tekrardan yaşatma fırsatı vermişti.

Bu hissettiklerim hoşlantı olamazdı daha fazlasıydı.

Günlerdir itiraf edemediğim şey içimde beni kemirip dururken iç sesim artık buna bir son vermişti. Evet ! Ondan hoşlanıyordum. Ona körü körüne bağlanmıştım. Yanımdan uzağa gitmesini istemiyordum, susmasını hiç istemiyordum. Nefesini saçlarımda hissetmek istiyordum. Ellerini yabancılık çekmediğim ellerimde hissetmek istiyordum. Yanım da yani yanı başımda olmasını istiyordum.

Sadece benim olsun istiyordum. Çünkü onu seviyordum hatta ona aşık olmuştum. Beni yiyip bitiren duygular bu yöndeydi. Buna hiçbir şekilde dur diyemiyordum.

Yavaş bir hareketle derin bir nefesi dışarı verdim.
Oh! Sonun da kendime itiraf edebilmiştim.

"Evet buyurun küçük hanım, pamuk şekeriniz." diyerek elime verdiği paketi açmaya çalıştım.

"Teşekkür ederim."memnun olmuş bir ifade ile gülmeye çalıştım. Elimde olan ambalajı açmaya çalıştım fakat uzun uğraşlar sonucu açamadığım için Aybars elimden aldı.

"Ver bakalım beceriksiz bir şeyi açamadın."sesi eğlenir bir tonda çıktı. Paketi açmış olacak ki ağzımda hissettiğim şekerle birlikte hasret kaldığım pamuk şekerini yemeğe başladım.

İNANMAK İSTİYORUMWhere stories live. Discover now