"Zaten evli olacağız-"

"ANTLAŞMALI OLMAYACAK!" diye kükrediğinde ve elini yumruk şeklinde masaya koyduğunda korkuyla hopladım.

"Tamam ama-" söylediğimden vazgeçtim.

"Ne?" dediğinde gayet sinirli gözüküyordu. Titrek bi nefes aldım, kalbim korkuyla hzılı hızlı atıyordu.Bu adamdan kimseden korkmadığım kadar korkuyordum.

Utançla başımı masanın örtüsüne eğdim, oha ne kadar güzel bi masa örtüsü.

"Bana dokunmayacaksın" dedim ve gözlerimi kapadım, gülmesini bekledim ama öyle olmadı. Gözlerimi açıp Onur a baktım.

"Tamam peki-" sonra sırıtmaya başladı,"Sen istemediğin sürece dokunmam" dedi ve arsızca göz kırptı, ben bi şey diyemeden yemekten kalktı,

"Afiyet olsun müstakbel karıcığım, ama o yemekleri yemezsen hiç bi yere götürmem seni" dedi ve alnımdan öperek yukarı çıktı.

Ben şok içinde arkasından bakakaldım, bu ani ruh değişimlerinin tek nedeni ruh hastası olması!

*

Saat 23 olunca duvardaki saate garip bakışlar attım, bu evde deliricem ben.

Odaya çıktıığımda kapıyı kapattım.

Üstümdekileri yere attım ve iç çamaşırlarımla kaldım, gardıroptan bi üst aldım, şansıma Onur un tişörtü (!)

Üstüme geçirdim ve tişörtün diz kapağımın hafif altında kaldığını görünce küfürlerimi sıraladım.

"Allah ım neden ben kısayım? Yani tamam bazen kısa olmak işe yarıyor ama bu... Sülalenin en kısasıyım! Tabi Kenan dan sonra" dedim ve iç çektim, Kenan ı da özlemiştim ya.

Yatağa kendimi attım ve yüzümü yastığa gömdüm,

"Boğulup gebereyim ben" dedim ve daha fazla bastırdım yüzümü, nefessiz kalınca yüzümü kaldırıp sırtüstü yattım.

Bilmiyorum belki iki ya da bir saat sonra odanın kapısı açıldı, nefesimi tuttum, uyuyamamıştım.

Fermuar sesi duyunca gözlerimi korkuyla açtım, noluyor lan?

Hareket etmeden durdum ve bi el belimi sımsıkı kavradı. Sırtım sert bi bedene çarptı, geri kaçmaya çalıştım ama harekette edemedim.

"Sen neden uyumadın?" dedi ve yüzünü saçlarıma gömdü, derin nefesler çekti. Gerildiğimi hissettim.

"Bilmiyorum gelmedi, sen niye burada yatıyorsun? Sen çıplak mısın?" sesim sonlara doğru inceldi.

"Hayır sadece boxerım var" dedi yorgun çıkan sesiyle, sessiz bi çığlık attım.

"Git başka yerde yat" dedim, uykum gelmişti ve beni rahatsız ediyordu.

"Biliyorsun değil mi, istediğim yerde yatarım, her gece senin yanında yatıyordum sevgilim" dedi, yüzü saçlarıma gömülü olduğu için sesi boğuk çıkmıştı.

"Bırak beni" diye mırıldandım.

"Seni hiç bir zaman bırakmayacağım"

*

Sabah rahat bi yerde yatmıyordum, nerede benim yumuşak yatağım?

Hafif hareket ettim, altımda ne varsa o da benimle birlikte hareket edince gözlerim aniden açıldı, kafamı direkt kaldırdım ve Onur un çenesine baktığımı anladım.

Kalkmaya çalışınca beni daha sıkı sardı,

"Kalkmaya çalışma uykum var" diye mırıldandı.

"Şuan üstünde yatıyorum" dedim ve yüzümü göbeğine gömdüm, Allah kahretsin, ben iyi değilim.

"Harekete edip durma!" sesi hafif sinirli çıkıyordu ve bu beni korkutuyordu.

"Kalkmak istiyorum" dedim seslice.

"Bize kahvaltı mı hazırlayacaksın?" diyince güldüm, gülmemle o da güldü, istemsizce yüzüne çevirdim bakışlarımı.

Yara izi ve sert yüz hatları ile korkutucu görünüyordu ama çekici olduğunu inkar edemezdim.

"Fazla yakışıklı olduğumu biliyorum" dedi gözleri kapalı ve sırıttı. Gözlerimi devirdim ve tüm gücümü kullanarak zar zor üstünden kalktım.

Gözüm yanlışlıkla altına kayınca gözlerimi büyüttüm ve bakışlarımı tuvalete çevirdim, hızlı adımlarla tuvalete ilerledim.

Yüzümü hızlıca yıkadım ve tuvaletten çıktım.

Onur kalkmış ve altına eşofmanını giyiyordu.

"Üstüne tişört giy" diye mırıldandım.

"İstediğin gibi bakabilirsin aşkım, bende seninkilere bakıyorum" dedi ve gözleriyle göğüslerimi gösterdi.

Üstümü hemen düzelttim,

"Sapık mısın yoksa sapık mı? Evet hayatımdaki en mantıklı soruydu bu" dedim ve gardıropa hızla ilerleyip Onur un bi eşofmanını giydim.

"Sevgilim sana aldığım kıyafetleri niye giymiyorsun?" dedi ve arkadan bana sarıldı.

"Ben böyle rahatım, şimdi çekilirsen ipimi bağlı-" diyemeden Onur arkadan bana sarılırken elleriyle iplerimi bağladı. Nefesimi istemsizce tuttum.

"Kahvaltıyı hazırlıyorum" dedi başımı öperek ve gitti.

Nefesimi hızlıca verdim ve aynada kendime baktım, yanaklarım kıpkırmızıyıd! Ben bu değildim, asla da olamazdım. Eşofmanın bilek kısımlarını katladım, bayağı katlamak zorunda kaldım.

Hızlıca aşağı indiğimde Onur daha tabakları koyuyordu, altında şu aşçıların örtüsü vardı ve komik duruyordu.

"Yardım lazım mı?" dediğimde bana çevirdi bakışlarını,

"Merak etme sevgilim, beceriksiz olduğunu biliyorum" dedi ve göz kırptı.

Ağzım şaşkınlıkla açıldı ve yerini sinir aldı.

"Ben bi beceriksizim? Ben... sadece üşengeç bi insanım ve sen bunu bana diyemezsin! Ben Beste Çavuş-" diyemeden Onur,

"Gürsoy, artık Gürsoy olacaksın" dedi gözleri parlayarak.

*

Onur haklı olabilir, gerçekten beceriksizim.

Domatesler orantısız bi şekilde kesilmişti ama salamları güzel pişirmiştim. Kendime her gün pişirdiğim için değil saçmalamayın.

Masaya oturduğumda Onur hepsini büyük bi hızla yedi, güldüm.

"Salamlar güzel olmuş" dediğinde ağzıma büyük bi domates parçası atıyordum.

"Toşokorlor" dedim ve parçayı yuttum, tüm kahvaltı boyunca Onur beni izledi ve bu gerçekten rahatsız verici bi şeydi.

"Aşkım-" dedi ve masadaki elimi tuttu, elimi çekmeye çalıştım ama mengene gibi tutunca bakışlarımı ona çevirdim,

Öteki elindeki kutuyu görünce kalbim korkudan hızlı hızlı atmaya başladı, ben... bilmiyorum.

"Benimle bi hayata, evlenmeye hazır mısın?" diyince ağzım şaşkınlıktan açık kaldı, insan evlenir misin der, ama adam hazır mısın diyor, yani demek ki istesem de istemesem de evleneceğim.

Gözlerim istemsizce doldu, ben bu hayatı hiç bi zaman istememiştim, istemeyeceğim de, ama şöyle bi sorun var eğer evlenmezsem ailem ve Emre ölür, bunu kesin bi dille söylemişti.

"Evet" demek zorunda kaldım, yanağımdan bi damla yaş düştü, bu mutluluk yaşı değildi.

DİKKAT KATİL VAR!!Where stories live. Discover now