"Oldu kızım, istersen basma entari alalım sana, tiril tiril giyersin." diye azarlamakta gecikmemişti Cennet Teyze.

Sonunda mücadeleyi kaybeden yine ben olmuştum. Kırmızılı gecelikler ve daha envai çeşit, artık izlemekten, takip etmekten vazgeçtiğim kıyafetle mağaza turumuzu bitirmeyi başarmıştık. Yorgunluğumdan ziyade aldıklarımızı nasıl giyeceğimi düşünmenin ızdırabı ile kıvranıyordum. Onları giyeceğime yerin dibinden arsa satın alırdım daha iyiydi.

Alışveriş çılgınlığımızı bitirip terzinin yolunu tuttuk. Gelinliğimi deneyecektim, yanımda da çılgın ekibim eşlik ediyordu. Birsen Abla'nın arabası olduğu için şanslıydık, maazallah bu eşyaları alıp bir de Erdem'le yüz yüze gelme riskini almak vardı.

Terziden girdiğimizde annemi tek başına bulduk. Mankenin üzerindeki gelinlik şeklini almıştı. Ve o anda vuruldum bu güzelliğe. Annem ne istediysem, onu hayata geçirmişti.

"Allah'ım, bu çok muhteşem ama!" diye çınladı Vildan'ın sesi.

"Melek Teyze, düğünümde gelinliğimi sana diktireceğim ben de!" Burçin de hayranlığını dile getirmekte gecikmemişti.

"Sen önce kocayı bul da, gelinliği düşünürsün." Cennet Teyze lafını yerleştirmekte gecikmemişti, ortalığı alan kahkahalar da eksik olmamıştı.

Kısa sohbetin ardında annem gelinliğimi giymeme yardım etti ve minik ama çılgın seyirci grubumun önüne çıktım. Sade bir gelinlik istemiştim, kesinlikle kabarık olmayacaktı. Dantelli kolları, sadece gövde kısmı ve abartısız tüllerden rahat bir eteği vardı. Eteğin üzerinde de kollarımdaki dantellerin çiçek desenlerinden serpiştirilmişti. Sade ama şıktı, rahat ve güzeldi.

"Kuğu gibi!" dedi Burçin hayranlıkla.

"Peri kızı!" dedi Vildan onu destekleyerek. Ben utanmıştım ama mutluydum.

"Benim oğlan zaten deli divane olduydu, seni böyle görünce iyice aklı başından gidecek. Eh, iş benden çıktı artık, sen düşüneceksin o deliyle ne işleyeceğini..."

Yine gülüşler birbirine karışırken bu şaheserin sahibine sarıldım, biricik, güzel anneme. Gözleri dolu dolu, sessizce izliyordu beni. Ondan ayrılmama ne kadar az kaldığının ikimiz de farkındaydık.

***

Ertesi gün de Erdem sürükledi peşinden. Son günlerde iyice yoğunlaşan ev bulma stresimi sonlandıracağını söylüyordu.

Arabada giderken bana dönüp gülümsedi.

"Nasıldı bizim ekiple alışveriş?"

"Yorucu..." dedim olanları hatırlayarak. "Onlara yetişemiyorum."

"Bilmez miyim? Benimle o kadar uğraşmıyorlar ya, şanslı hissediyorum." Biraz sustu ama tekrar soru sorarak devam etti konuşmaya. "Neler aldınız?"

Gözlerimi iri iri açarak ona döndüm. Sormasa olmaz mıydı? Yalan da söyleyemiyordum ki!

"Nasıl, ne aldık?" dedim cevap bulamayınca.

"Alışverişte... Bütün alışveriş yapmadınız mı siz? Bir şey almadan dönmüş olmanız mümkün olamaz. Hele de annem ve Burçin'le takılıp da..."

"Aldık tabi..."

"Neler aldınız bakalım?" diye sordu tekrar, bu sefer daha geniş gülümseyerek.

"Aldık, aldık..."

"Ne?"

"Aldık diyorum..."

"Narin, annemlerle uyuşturucu kaçakçılığına falan mı başladınız siz?"

Şaşırarak ona baktım ama o gülerek yolu izliyordu.

"Nereden çıkardın onu?"

"Ne aldığını söylemiyorsan ya, ben de bu kadar gizli ne aldınız, diye düşünüyorum. Ondan dedim."

"Yok, öyle bir şey. Benim uyuşturucuyla işim olmaz..."

"Narin..." dedi bir kahkaha atarak. "İyice merak ettim. En iyisi anneme sorayım."

Cennet Teyze mi? Ortaya çıkabilecek diyalogları düşününce eteklerimin tutuşmasına engel olamıyordum. Cennet Demirkaya dobralığı diye bir olgu vardı, hayatta saklamazdı. Hatta listesini eline tutuşturuverirdi. Ben sonra nerelere saklanacaktım Erdem beni görmesin diye?

"Sorma! Neden soruyorsun ki?"

"Merak ettiriyorsun!"

"Sorma işte! Sorma!"

"Tamam... Sakin... Tatlı cadım sorma, diyorsa sormam ben..."

Rahatlayarak derin bir nefes verdim ve koltuğa iyice yaslandım. Erdem elini uzatıp yanağımdan bir makas aldığında da kıkırdamamı engelleyememiştim.

Erdem arabayı durdurduğunda aslında tanıdık bir yerde olduğumuzu fark etmiştim. Lokantadan çıkıp geldiğimiz için yol uzun gelmişti ama burası evimizin epey yakınında olan, Erdem'le ilk karşılaştığımız parkın orasıydı. Erdem elimi sımsıkı kavradıktan sonra binalardan birinin kapısına vardı, orada beklemekte olan adamın emlakçı olduğunu anlamıştım. Çoktan anlaşmış gibiydiler, adam güler yüzle uzattı cebinden çıkardığı anahtarı.

İkinci kata çıktığımızda Erdem kapıyı heyecanlı bir ifadeyle açtı ve içeri aldı ikimizi.

"Beğeneceğini düşünüyorum..." dedi içeri girerken. Kapıdan girince hemen sağ balkonlu bir salona açılıyordu. Balkon parka bakıyordu, koşan, yürüyen, dinlenen insanları izleyebileceğimiz bir noktadaydı. Salonla bitişik Amerikan mutfak da geniş ve kullanışlıydı. Mutfağın arka kısmında da üç oda sıralanmıştı. Geniş ve ferahtı. "Annene dört sokak uzakta, epey yakın. Parkın hemen dibinde. Bizim minik haylazı dolaştırmak için çok uygun. Halen Cadı ile nasıl geçineceklerini bulamadım ama..." Ben ona baktığımda gülümseyerek devam etti. "İleride başka küçük haylazlar için de güzel bir yer bence... Okul da var buraya epey yakın..."

"Ben... Çok beğendim..." Söylediklerini sindirmeye çalışırken hayranlıkla konuşmuştum. Balkona çıktım, sıcak rüzgar eserken burada geçireceğim günleri düşünmeden edemedim. Gerçekten anneme de çok yakındı, istediğim zaman gider gelirdim. Erdem o kadar incelikli düşünerek burayı bulmuştu ki... Beni yine şaşırtmamıştı.

Omuzlarımı hafifçe sıktığında fark ettim arkamda dikildiğini.

"Tutalım mı burayı? Diğerleri arasında bu gerçekten iyi, değil mi?"

"Öyle..." dedim mutlulukla. "Tutalım..."

Sessizce dışarıyı izlerken Erdem'in varlığı ile ne denli mutlu olduğumu bir kere, bir kere daha düşündüm. Bizim evimiz, bizim hayatımız, biz...

Çok az kalmıştı.

***

Yeni başladığım "Son Bir Kitap" hikayeme de bakarsanız çok sevinirim. Adı gibi son değil tabi. :)) 

ORTA ŞEKERLİحيث تعيش القصص. اكتشف الآن