5. Bölüm

385 23 1
                                    

*Güneş*
Eve girdiğimde kızlar Nihal'le birlikte film izliyorlardı. Hepsini teker teker öptüm ve çok yorgun olduğumu söyleyip odama çıktım. Üzerimden resmen tır geçmiş gibiydi, hemen uyumak istiyordum, tabii gözüme uyku girerse.
Pijamalarımı giydim tam yatağa girecektim ki odamın kapısı aralandı, gelen Nihal'di. Uyumadığımı görünce gülümseyip yanıma oturdu. "İlaçlarını unuttun." diyip elindeki kutuyu bana uzattı. Hapı içerken bana baktığını farkettiğimde 'ne var?' gibisinden kafamı salladım.
"Eee anlatmayacak mısın bekliyorum?" ne dediğini anlamıştım ama bozuntuya vermedim. "Anlamadım neyi bekliyorsun?" derken umursamazmış gibi davranıp ilaçları komidinin üstüne koydum.
"İnlimidim niyi bikliyirsin? Kızım bal gibi anladın dökül!"
"Ya işte asansörde mahsur kaldık bende fenalaştım hastaneye gittik." Tavana bakıp la havle çektiğini görünce "Ya ne olmasını bekliyorsun?" diyip atar yapacaktım ki kolumu cimcikleyince acıyla inleyip eline vurdum. "Kızım adam sen fenalaşınca deliye döndü, eli ayağına dolandı ben bile o kadar paniklemedim. Bak valla konuşmam anlat neler oluyor?" diyince bıkkınlıkla yüzüne baktım "Senden kurtuluş yok dimi?" Ciddi bir şekilde kafasını iki yana salladı "Dökül."
Derin bir nefes aldım anı anına her şeyi anlattım. Yeşilçam filmi izlermişcesine baktı yüzüme. "Bu kadar.." diye anlatmayı sonlandırdığımda "Aiiiiyyy çok romantiiik." derken ellerini birbirine kenetleyip çenesinin altına koyarken havaya baktı.
"Ya şapşal şapşal konuşma adamı kim bilir daha ne zaman görücem, ayrıca banane canım yani öyle geçti gitti güzel bir gündü." derken umursamaz gibi görünmeye çalıştım.
"Geçti gitti mi? Kızım eve geldiğinde yüzünün şeklini gördüm yani öyle pekte geçip gitmiş gibi değildi." Bıkkınlıkla iç çekerken "Ya kendi kendine gelin güvey oluyosun."
"Güneş adama görüşürüz demişsin yavrum ahahahahahah" ellerimi yüzümü kapattım "Ne büyük acılar bunlar." derken birlikte kahkaha atmaya başladık. "Ay dur çok merak ettim." derken komidinin üstündeki telefonumu eline aldı. "Napıyosun?" diye sorduğumda kahkaha atarak Haluk Mertoğlu'nu staklıyorum!" dediğinde telefonu elinden almaya çalıştım "Ya sen gitsene uyicam ben ya rahat bırak adamı ya!" derken yastığı sırtına vurdum. "Ya niye kursağımda bırakıyosun sen bakma Allah Allah, ben tek başıma bakarım enişteme!" deyince oflayarak ayağa kalktım.

Aman canım hiç merak etmiyorum.

Banyodan el kremimi alıp odanın içinde dolanırken kremimi sürmeye başladım. Göz ucuyla Nihal'e baktığımda resmen şekilden şekile giriyordu. Dudak büzmeler, gözlerini büyütmeler. Kesin bilerek yapıyor bunları, sırf merak edeyim diye.

Valla çok başarılı bi yöntem çünkü cidden merak ediyorum.

Daha fazla dayanamayıp Nihal'in yanına oturdum. Elimle ilgileniyormuş gibi yapıp göz ucuyla telefona bakmaya çalışıyordum. Nihal fotoğraflarını açtığında yüzümde bir tebessüm oluştu.
"Ay maşallah çok yakışıklıymış." derken gözlerimi fotoğrafından ayırmadım. Göz ucuyla baktığımı anlayınca telefonu gözüme sokup "Şaşı kalacaksın bakıcam diye al bak." deyince elimin tersiyle telefonu ittim. "Ya senin başka işin yok mu?" diyince telefonu komidine geri koyup. "Üf iyi tamam gidiyorum ben, iyi geceler." diyip odadan çıktı.

İnsan bi telefon kapatır gider ya!

Telefonda Haluk Mertoğlu'nun fotoğrafları ile bakışmaya başlayınca 'Kendine gel Güneş!' deyip ekranı kapattım ve kafamı yastığa koydum.

*Haluk*
İzmir benim için büyük bir tutkuydu. O yüzden İzmir'e geldikçe kalmak için bir ev almıştım. İstanbul'dan daha çok seviyordum burayı. Hele bugün yaşadıklarımdan sonra daha çok emin oldum buna. Beni İzmir'e bağlayan bir şeyler olduğunu hissediyordum. Bu his içimden hiç gitmesin istiyordum.
Eve geldiğimde üzerime rahat bir şeyler giyip içkimi aldım ve havuzun kenarına oturup gökyüzünü seyrettim. Şu an düşündüğüm tek şey oydu, Güneş.. İçimi ısıtan kadın. Onu çok az tanıyordum ama kendimi biliyordum. Onu gördüğümde hissettiğim şeyler normal değildi. Hayatımda bu zamana kadar olağanca kişiyle tanışmışken onu özel kılan bir şey vardı. Tekrar, tekrar yolumuz kesişsin istiyorum. Her gün yeni bir yerde. Benim bir mucizeye ihtiyacım vardı ve hayat karşıma onu çıkardı, buna inanıyordum. Oturup çiçeklerin arasında birbirimize kitap okumak istiyordum. O anlatsın sabaha kadar dinlim istiyordum. Tekrar görmem lazımdı onu, kafaya koymuştum. Ama nerede, nasıl olur bilmiyordum. Belki gülüşleri rüyalarıma girer diye heveslenip odama çıktım ve kendimi soğuk yatağa bıraktım.

*Güneş*
Haftasonu jet hızıyla geçiyordu çoktan pazar günü gelmişti ve ben evde sıkıntıdan patlıyordum. Kızlarla güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra arkadaşlarıyla buluşacaklarını söyleyip evden çıktılar. Bende fırsattan istifade gitmekten en büyük zevk aldığım yere gittim, kütüphaneye. Eşofman takımlarından birini giyip evden çıktım. Hava çok güzeldi, arabayla gitmekten vazgeçip güzel havanın tadını çıkarıp kütüphaneye doğru yürüdüm. Kütüphane evimize çok yakında, 10 dakika geçmeden gelmiştim.
Ellerimi kitapların üzerinde teker teker gezdirirken çoktan hepsinin büyüsüne kapıldım. Didem Madak'tan Sabahattin Ali'ye bir sürü kitapla doldurdım elimi. Kütüphanenin dar koridorlarında yürürken kitaplara göz gezdirmeye başladım. Artık kitaplara ne kadar dalmışsam bana doğru gelen kişiyi görmeyince sert bir şekilde çarpıştık. Elimdeki bütün kitaplar düşünce yerdeki kitaplara baktım. Yere doğru çöktüm ve kitapları toplarken "Kusura bakmayın." dedim. Kime çarptığımı öğrenmek için yüzüne baktığımda resmen çöktüğüm yere düştüm.

Bir sakarlığım eksikti! Allah'ım ne büyük rezillikler yarabbim.

"Ha-Haluk Bey!" Gözlerimi öyle kocaman oldu ki 'Gözlerim önüme aksın.' deyimi mecazlığından kurtulup gerçek olacak diye korktum.
Haluk Bey ayağa kalkmama yardım etmek için ellerini uzattı ve gülümsedi,
"Sanırım evrendeki her şey tekrar tekrar karşılaşmamız için bize güzel bir oyun oynuyor. Ne dersiniz?"

Papatya MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin